MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Nanking Katliamı

Uzakdoğu'nun gördüğü en büyük katliam... Aslında biraz yumuşatarak yazdım başlığı. Yabancı kaynaklarda araştırıyorsanız eğer, bu katliamın adı "Nanking Massacre" olarak geçmesinin yanında, "Nanking Atrocities" ya da  "Rape of Nanking" yani "Nanking Tecavüzü", "Nanking Canavarlığı" olarak geçer. Japon askerlerinin bin bir güçlükle teslim aldıktan sonra Çinlilerin bir dönem başkenti olan Nanking de yaptığı katliamların adı konulacak derecede değil...

General Matsui Nanking'e girerken...
Nanking, Çin'in en büyük 4 şehrinden birisi olarak çıkıyor karşımıza. 1928 yılında Çin İmparatorunun aldığı kararla, Pekin başkentlikten çıkartılıyor ve Nanking yeni başkent oluyor. 1932 yılında Mançurya bölgesinin işgali sebebiyle doruğa çıkan Japonya - Çin nefreti, 1937'de Şanghay'ın iki ülke için de tekrardan hedef olmasıyla savaşa sebep oluyordu.

Bu savaşta kolay bir galibiyet alacağını düşünen Japonya, karşısında kendileri kadar dirençli bir Çin ordusu bulmuş ve her ne kadar savaşı kazanmış olsalar da büyük kayıplar vermişlerdi. Toplamda 400 bin insanın ölümüne sebep olan savaş, 1937 yılının Kasım ayının ortalarında Japonların üstünlüğüyle sona ermişti.  Evet, Şanghay bölgesine yerleşmişlerdi fakat bu onlara pahalıya patlamıştı.

Katliamın temelleri atılıyor

Herkes savaş bitti diye düşünürken, Japon İmparatorluğu yeni hedefini açıklamıştı : "Bütün ordular, Nanking'i işgal etmek için harekata hazırlansın." Japon askerlerine verilen "Evinize, Japon adasına değil, Nanking'e yürüyeceksiniz!" emri onlar için nefretlerinin Şanghay savaşıyla birlikte doruklara ulaştığı Çinli asker ve sivillerden intikam almak için büyük bir fırsattı. Japon askerleri intikam ateşiyle yanıyor ve hiç tereddüt etmeden Nanking'e yürüyordu. Askerleri memnun eden bir diğer konu ise komutanlarından "diledikleri gibi yağma ve tecavüz yapabileceklerinin" sözünü almış olmalarıydı. (Gazeteci Matsumoto Shigeharu'nın anılarından)

Japonlar resmi olarak "savaş" açmamışlardı. Bir savaş başlattıklarını saklamak istiyorlardı. Çünkü bu Amerika'nın kulağına giderse, kendilerine -özellikle savaş malzemeleri konusunda- büyük ambargolar uygulanır ve bu da onların savaşı kaybetmesine sebep olurdu.
Çin her ne kadar ordularını hazırlasa da, savaş ilanı olmadan Japonların kendilerine saldıracaklarını düşünmemişlerdi.

8 Aralık 1937 günü Japon İmparatorluğu orduları Nanking kapısına dayanmıştı.
9 Aralık'ta şehri kuşatmışlardı. Kuşatmadan önce Çin Ordu komutanlığına seslenen bir bildiri yayınlayan Japon İmparatorluğu Ordu komutanları " Japon ordusu, Çin sivillerine ve askerlerine hiç bir nefret emaresi göstermeden nazik ve cömert davranacaktır. Fakat kendisine karşı koyanlara karşı öfkeyle doludur. Yarına kadar cevap verilmezse Japon İmparatorluk Ordusunun saldırmaktan başka şansı kalmayacaktır." şeklinde ultimatom vererek 10 Aralık gününü beklemeye başlamıştır.

Çin Ordusu ise bu ultimatomu, askerlerini gerekli yerlere bölüştürerek ve "son adam şehirde ölene kadar savaşma" emri vererek, reddettiğini göstermiştir.

Japonların "Kılıçla adam öldürme"
yarışından bir görüntü
10 Aralık 1937 günü gece 00:00'da Japon İmparatorluğu tarafından verilen süre dolmuş, fakat Japonlar, Çinlilerin bu nazik teklifi düşünmeleri için 1 saat daha süre vermiş ve elçileriyle birlikte Nanking girişinde beklemeye koyulmuşlardı. Fakat Çinlilerin hiç bir müzakereye yaklaşmaması, Japonlara çıkar yol bırakmamıştı! Bu savaş başlayacaktı. 01:00'de başlayan Japon saldırısı, 13 Aralık 1937'de Çin Ordusu'nun geri çekilmesiyle son bulmuştu. Çin ordusu geri çekilene kadar halkının savaşması için onları zorlamış, sivillerin büyük kısmını "güvenli bölgeye" taşımamış ve
halkının elindeki bir çok değerli eşya ve gıda ürünlerini çalmıştı.
 Çin sivilleri "Japon ordusunun, yenilen Çin ordusundan daha iyi davranacağına dair" bir düşünceye inanmış, fakat bu düşüncenin büyük bir saçmalıktan ibaret olduğunu, 13 Aralık 1937 günü Japon askerleri şehre girdiğinde anlamışlardı. Katliam başlamıştı...



Büyük Av

Kendilerine yağma ve tecavüz hakkı verilen Japon askerler, sokakta teslim olmaya çoktan hazır olan silahsız askerleri bir araya toplayıp kurşuna dizerek öldürüyordu. Bir çok sivil "asker olduğu düşünülerek" amaçsızca katlediliyordu. Sokaklarda koşan insanlar "suçlu oldukları düşünülerek" hiç düşünmeden öldürülebiliyordu. Sokak araları ve ana caddeler cesetlerle doluydu. Öyle ki, kendilerine hiç bir şekilde zarar veremeyecek olan yaşlı insanlar bile hiç düşünmeden öldürülüp sokağa atılmıştı.
Ele geçen askerler ya da Japonlar tarafından tutuklu ilan edilenler şehrin büyük nehrinin önünde sırayla kurşuna dizilip ya da sopalarla dövülerek öldürülüp, nehrin akıntısına bırakılıyordu. Bu şekilde öldürülen savaş tutsaklarının sayısı 55 binden fazlaydı.


Kılıçla adam öldürme yarışmasının gazete manşeti

Dönemin tirajı yüksek Japon gazetelerinden biri olan "Tokyo Nichi Nichi Shimbun" gazetesinin başlığı bile o dönem yapılan katliamın boyutlarını gözler önüne seriyordu: 100 Çinliyi kılıçlarla Öldürme Yarışması. Yarışmanın kuralları basitti: Yarışmaya katılan 2 Japon askeri, ellerine aldıkları katana kılıçlarıyla önlerine sıralanmış Çinli esirleri aynı anda öldürmeye başlıyorlar ve 10 dakika içinde hangisi daha fazla esiri öldürürse, yarışmayı o kazanıyordu. Japon gazeteleri, bu yarışmayı büyük bir zevkle halkına duyurmaktaydılar.


Yağma ve Tecavüzler

O dönemi yaşayan görgü tanıklarından gazeteci Frank Tillman Durdin anılarında "Japon askerleri neredeyse her eve girmiş, komutanlarının gözlemi altında evlerden, istedikleri her türlü eşyayı, değerli mücevherleri alıp çıkmışlardı."
Archibald Steele ise "İlk başlarda Çinli yağmacılar bakkalları ve marketleri yağmalıyordu. Fakat sonradan Japon askerleri onlara karşı üstünlüklerini gösterdi ve sadece bakkalları değil, hastaneleri, mülteci kamplarını da yağmalamaya başladılar." şeklinde yazmıştı, gazetesindeki köşe yazısında. Güvenli bölgeye giren Japon askerleri, fakir halkı süngüleriyle tehdit ederek kişi başı 3,000 $ haraç toplayabiliyordu.

Askerlerin aslında girdikleri evde aradıkları sadece para ya da değerli eşya değildi...Onlar kendilerine tecavüz edebilecekleri genç kadınları arıyorlardı. 20,000'den fazla kadın, büyük işkencelere ve acılara maruz bırakılarak defalarca tecavüze uğramıştı. Tecavüzde uygulanan şiddet inanılmaz derecelerdeydi. Japon askerleri zorla girdikleri evdeki -genç, yaşlı farketmeden- kadınlara sırayla tecavüz ediyor, eğer evin erkeği buna itiraz ederse o an öldürülüyordu. Eğer itiraz etmezse, karısına, kızına, annesine tecavüz edilmesini izledikten sonra öldürülüyordu. 60-65 yaşlarındaki kadınlara bile 10 belki de 15 kere tecavüz ediliyordu.

Defalarca tecavüze uğradıktan sonra bambu ağacı
yardımıyla öldürülen bir kadın
 Defalarca tecavüze uğradıktan sonra baygınlık geçiren ya da ölüme yaklaşan kadınların ise, vajinalarına sokulan süngü, ağaç dalı ya da bambu gövdeleriyle kan kaybından ölmeleri sağlanıyordu. Kısacası, Japon askerleri Çinli kadınları öldürürken bile aşağılıyorlardı.

En kötüsü ise, bazen Japon askerleri kendi çirkin fantazilerini gerçek kılmak için aileleri ensest ilişkiye zorluyorlardı. Ailenin erkek çocuğundan annesine tecavüz etmesi, ailenin babasından ise kızına tecavüz etmesi isteniyordu. Bu kurallara uymayanlar öldürülüyordu. Hatta o dönemde şehirde bulunan gazetecilerin anılarına göre, doğumuna az kalmış hamile bir kadının defalarca tecavüze uğradıktan 10 dakika sonra çocuğunu doğurduğu bile olmuştu. Şehrin kutsal insanları olan papazlarından, keşişlerinden bile kadınlara tecavüz etmeleri isteniyordu.

Bilanço 

Japon Kraliyet Ailesinin üyesi
olduğu için yargılamadan muaf
tutulan Prens Asaka
Bu katliam, Japonların şehri terkettiği 1938 yılının Ocak ayının sonuna kadar devam etti.

6 haftalık katliamın bilançosu, 250 binden fazla ölü, 100 binden fazla yaralı ve 20 binden fazla tecavüz edilmiş ve öldürülmüş kadın şeklindeydi. Daha sonraları 2. Dünya Savaşı bittikten sonra, bu katliamın sorumlularından biri olan General Tani Savaş Suçları Mahkemesinde yargılandı.

Bu katliama karışan General Matsui "Savaş Suçları Mahkemesi'nden önce zaten tutuklanmıştı.

Katliama karışan diğer isimler, yargılanamadı. Prens Kan'in 1945'ten önce öldü. Isamu Cho, Okinawa Savunması sırasında intihar etti.
Prens Asaka ise, Japon İmparatorluk Ailesinin bir üyesi olduğu için "dokunulmazlık" hakkından faydalanarak, yargılamadan muaf tutuldu!

Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]