Anadolu Merkezli Dünya Tarihi - Kehanet, Sihir, Büyü
Kehanet, Sihir, Büyü
Atalarımız
kendilerini kuşatan bilinmezler dünyasında var olmaya çalışırken, doğayı ve
kendini tanımaya çalışmış, olup bitenlere bir açıklama getirmeye ihtiyaç
duymuşlardır. Ağaç tepelerinde vahşi hayvanlardan korunduklarında geceleri
aydınlatan ayı ve parıldayan yıldızları, kendilerini ısıtan ve aydınlatan
güneşi, yağan yağmurları ve daha binlerce şeyi fark etmiş ve gözlemlerini
olaylarla ilişkilendirmişlerdi. Ölümün geri dönüşsüz bir hal olduğunu
farkındaydılar. Gizem dolu rüyaları, çevrelerinde nedenlerini ve nasıllarını
anlamadıkları binlerce ama binlerce şey vardı. Yaralandıklarında kanları
akıyor, bazen bilinmedik bir sebeple hastalanıyor, bazen iyileşiyor bazen de
bir yerlere gidiyor ve geri gelmiyorlardı. Acı çekiyor, mutlu oluyor,
çoğalabiliyorlardı. Tehlikelerle ve bir o kadar güzelliklerle dolu bir dünyanın
ortasında yapayalnız ve çoğu kez çaresiz, korkarak, saklanarak yaşıyorlar ve
ancak yeni stratejiler ve beceriler geliştirebilirlerse ayakta
kalabiliyorlardı.
Kadim
atalarımız ilk defa “ ne oluyor “ ve “ neler olacak “ sorusunu sorarak bunlara
cevap aradıklarında, şüphesiz zihinsel bir devrim yapmışlardı. Birçok işareti
olaylarla ilişkilendirerek semboller üretmeye giriştiler. Bilinmezi bilinir,
anlaşılmazı anlaşılır kılmak için bilgileri biriktirip sistematize ederek
kendilerine gizemli bir dünya yarattılar. İnanılmaz hayal güçleriyle, binlerce
yıl süren ve binlerce acıya göğüs gererek, akla hayale sığmayan yol ve
yöntemlerle bir gizler dünyası yarattılar. Kendilerini aşan doğa güçlerine
gizem dolu anlamlar yüklediler. Sonra yarattıkları bu “ yaratan güçlere “
kaderlerini teslim ettiler. Atalarımız gizler, sihirler ve büyüler dünyasına
girmişlerdi.
Tarihte
insanoğlu gizemler dünyasını inşaya kehanetle ve falla başlamıştır. Kehanet,
fal yani geleceği tahmin etmek, ancak düşünen ve strateji geliştirebilen bir
beynin ürünüdür. Kötülüklerden korunmak için, kehanetin hemen yanı sıra, tılsım
ve muska gibi sihirlerin varlığı da devreye girmiş olmalıdır. Bunlar da
olabilecek kötülüklerden korunma içgüdüsünün sistemli ve sembolik ifadeleridir.
Doğaüstü güçlerin dikkatini çekerek yardımlarını ve korumalarını sağlamanın
başka yolu da yoktur. Doğaüstü güçlerin insanlara pek de aldırdığı söylenemez.
İnsan kendini onlara bin bir metotla duyurmalıdır. İnsan da talep etmeyi bin
bir ritüelle sürdürür.
En
eskiden beri, kehanet, gaipten haber verme, geleceği öngörme işiydi. Doğaüstü
güçlerle bir iletişim biçimiydi. Bu iletişim için, seçilmiş, özel güçlerle
donatılmış biri olmalıydı. Kâhinler gökyüzündeki gök cisimlerinin
hareketlerini, parlaklıklarını izlerlerdi. Hayvanların davranışları, birçok
doğa gözlemi diğer bilgi kaynakları idi.
İnsana
ait en önemli bilgi kaynağı ise rüyalardı. Rüya, uyku denilen ikinci hayatta
gerçekleşen ve Tanrılar dünyasına ait şeylerdi. Rüyalarda görülenler her zaman
açıkça anlaşılamazdı. Kâhinler tarafından yorumlanmalı idi. Ancak bu sayede
olacaklardan ve ne yapmamız gerektiğinden emin olabilirdiniz. Kehanetin diğer
bir vazgeçilmezi de faldı. Doğaüstü güçlere uygun tarzda yapılan sunular ve
ritüellerle onların bilgisi kullanabilinirdi.
Tarihte
en baştan itibaren din, kehanet, sihir ve büyü birlikte gelişmiştir. Aynı
hareket noktasından yola çıkmış, birbirini besleyerek, birbirinin eksiğini
gidererek yola devam etmişlerdir. İnsanlar ruhlarını din ile kurtarırken, dünü,
bugünü ve yarını fal ile öğrenmiş, kehanetle geleceği bilmiş ve kaderlerini
büyü ile yönlendirmişlerdir.
Fal
ve kehanet gizemler dünyasının masum çocuklarıdır. Muskalar ve adaklar da
öyledir. Ama kaderi değiştirmek ve ona hükmetme isteği olan büyü, kutsal
güçlere düpedüz baş kaldırma ve meydan okumadır. Büyü tehlikeli ve bir o kadar
da lanetli bir eylemdir.
Kaderi
değiştirmek olan büyü en baştan beri iyi ve kötü /ak ve kara olarak
sınıflanmıştır. İyi güçlerle işbirliğini simgeleyen iyi büyüler kabul görürken
diğeri lanetlenmiştir. Bu toplumdan itilmişlik sonucunda, kötü büyü yapanlar ve
büyünün yapılışı gittikçe daha fazla gizliliğe bürünmüş ve adeta yeraltına
itilmiştir.
Dinlerle
büyünün sanıldığından fazla ortak yanı vardır. Her şey doğaüstü güçlerin
varlığını sorgusuz kabulle başlar. İkinci evre bu güçlerle ilişki kurma ve
onlar tarafından kabul görmektir. Tam bu aşamada bir kutsal akit yapılır. Bu,
insanla Tanrı veya insanla kutsal ruh veya insanla kutsal güç arasında, geri
dönüşsüz katı kuralları olan bir anlaşmadır. Dinlerin bel kemiği olan kutsal
akit büyünün de bel kemiğidir. Benzer gizemi ve gücü paylaşan, birbirlerini
iten ama birbirlerini besleyen, biri olmazsa diğeri de olamayan aralarında
sürekli ve acımasız bir mücadele olan karşıt güçlerdir bunlar.
Post A Comment
Hiç yorum yok :