Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Babil
Babil
Mezopotamya’ya geri dönersek,
M.Ö. 2007 yılında, Amorrit (Amurriler) akınları başladı, Ur’un zayıf
düşmesinden faydalanan Elamlılar ise Ur krallığına baş kaldırarak, Sümer Akkad
kentlerini yıktılar ve son Ur kralını da esir ettiler. Elam hâkimiyeti sırasında
Sümer ülkesi yine krallıklara bölündü ve bu krallıklar arasında hâkimiyet
savaşları sürdü gitti. Sonunda, tekrar merkezi devleti kurabilen Babil adlı
ufak bir kent oldu.
Babil kenti, Dicle ve Fırat’ın
birbirine en çok yaklaştığı yerde, M.Ö. 1900 yılında kurulmuştur. Konumu
itibari ile ticaret yollarının kesiştiği bir yerdeydi. İlk Babil krallığı
dönemi, M.Ö. 1894 – 1595 yılları, Mezopotamya tarihinin en görkemli sayfasıdır.
Babil bu dönemde hem iktisadi, hem siyasi olarak görkemli günler yaşadı. Hem de
kendinden önceki tüm Mezopotamya kültürünü özümseyerek, kendinden sonrakilere
yol gösterecek önemli bir uygarlık kurdu. Mezopotamya’nın Babil egemenliği
altında birleşmesi, yüz yıl süren mücadelelerden sonra, ünlü kral Hammurabi
zamanında gerçekleşti (M.Ö. 1810? – 1750).
Babil devleti Mezopotamya’da
filizlenirken, Mısır’da XII. Hanedanın en kalıcı üne sahip olan Firavunu III. Senvosret
(M.Ö. 1878 – 1841) iktidardaydı. Nubya’ya sefer yaparak, Mısır’ın güneydeki
egemenliğini 2. şelaleye kadar genişletti. Buralarda yeni kaleler yaptırdı,
eski kaleleri onarttı ve büyüttü. Büyük ve düzenli bir ordu kurdu. III.
Senvosret, Mısır idari sisteminde de reform yapmış ve Nom valilerinin gücünü
azaltmaya çalışmıştır. III. Senvosret, her fırsatta hatta heykellerinin yüz ifadesinde
bile firavun olmanın ve yönetmenin ağır sorumluluğunu anlatmaya büyük önem
vermişti.
Mezopotamya’ya geri dönersek, Ur
kralları zamanında oldukça zayıflayan Sümer ve Akkad soyluları, Amorrit
(Amurri) ve Elamlı fatihlerce yok edilmişlerdi. Su ortakçı düzeninin yıkılması
ve süregelen iç savaşlar, eski Sümer Akkad halklarını fakirleştirmiş ve
bezdirmişti. Üretim düşüklüğü, aşırı vergilendirme, zorla askere alma ve
adaletsizlik, halkın Babil yönetimine baştan şiddetle karşı çıkmasını önledi.
Hammurabi, Sümer krallarından biri olan Lipidistar tarafından oluşturulan
Kanunu temel alarak, onu geliştirerek, bir kanun devleti kurdu. Ayrıca, eskiden
sadece Babil Tanrısı olan Marduk’u en yüksek Tanrı makamına çıkararak, tüm
ülkede geçerli bir Marduk kültü kurdu. Böylece, hem Ülkede dini bir birlik
sağladı ve hem de tapınaklar aracılığı ile ülke ekonomisine hâkim oldu.
Özgür çiftçilerden oluşan tarım
ortakçılarının bütün üyeleri, düzenli tarım yapıla bilinilmesi için gerekli tüm
çalışmalara katılmak zorundaydılar. Ortakçılar, aileler şeklinde
örgütlenmişlerdi ve her aile kendi mülkünü yönetiyordu. Ancak sulama ile ilgili
meselelerde, tüm ortakçı aileler beraber çalışmak zorundaydılar. Bentlerin, su
kanallarının bakım ve onarımı, suyun adil dağıtımı ortak bir sorumluluk ve
görevdi. İlerki tarihlerde, ortaklıklar çözülürken, yoksullaşan veya toprağını
yitirenler ortakçılıktan ayrılmaya başladılar. Bunlar ya gidip kiracı oluyorlar
ya da ücretliler arasına katılıyorlardı. Ücretle çalışan, çoban, çiftçi,
bahçıvanlar, vb için, asgari bir ücret tanımlanmıştı. Ücretlilerin sayısı,
hasat zamanları yeterli olmuyordu. O zamanlar, mülk sahipleri, ortakçılardan
faydalanmak zorunda kalıyorlardı. Bu ise, mülk sahiplerinin, ortakçılara bir
nevi bağımlılığını gündeme getiriyordu. Ortakçılar, kendileri açısından tam
tanımlanmamış angaryaları yapmak zorunda bırakılıyorlardı. Tapınakların ve kral
mülklerinin angarya çalışmalarında, özgür ortakçılar, özgür ücretliler ve köleler
arasında, yapılan işin niteliği, çalışılan zaman, verilen yemek ve ceza
yöntemleri açısından fark yoktu.
Hammurabi zamanında aile ataerkil
bir nitelik taşıyordu. Aile baba, eşleri, çocukları ve bazen de torunlarından
oluşuyordu. Buna Baba evi derlerdi. Mülkler de (toprak, evler, hayvanlar,
köleler, aletler, ürünler, kıymetli madenler) baba evinin mülkleriydi. Bu Baba
Evi kavramı ve yapılanması, avcılık döneminden kalan büyük aile örgütlenmesinin
bir devamıdır. Bundan sonra, bütün karşılaşılacak medeniyetler de, bu kavrama
ve örgütlenmeye, az çok benzer tarzda bir yapılanmaya rastlanacaktır. Ayrıca,
Babillilerde, her aile üyesinin şahsi çalışması karşısında, " siptu "
denilen bir mal edinme olanağı vardı.
Kişisel mülkiyetin gelişmesi,
geleneksel aile mülkiyetinin çözülmesine yol açtı. Kişisel mülkiyet geliştikçe,
buna paralel olarak kanunlar da değişmeye başladı. Özellikle aile mallarının
bölüşülmesi konusu gündeme geldi ve Baba, aile mülkünün bir kısmını, oğluna
bırakabilmeye başladı. Özel mülkiyetin gelişmesi ile büyük erkek çocukların ve
genel olarak erkeklerin toplum içindeki konumları güç kazandı. Zina etmiş
kadın, zina etmiş kocadan daha şiddetle cezalandırılıyordu. Kadının isteği ile
boşanmak güçleşmişti. Ancak yine de Hammurabi kanunları, kadınların bazı
haklarını güvence altına almıştı. Eve ikinci bir kadının hangi koşullarda
getirilebileceği belirlenmişti. Nikâh sözleşmesi olan kadın, kocasının ölümünde
mirasçı olabiliyordu. Kocası tarafından boşanan bir kadın, giderken çeyizini de
beraberinde götürebiliyordu. Babalarının ölümü anında evlenmemiş kızlar,
oğullar ile aynı miras hakkına sahiptiler. Bazı kadınlar, rahibeler ve dullar,
kendi adlarına hukuksal işlemler yapabiliyor, mal edinebiliyor, tefecilik
yapabiliyorlardı.
Babilin Asma Bahçeleri |
Babil döneminde, Sümer Akkad
döneminin etkin karakteri olan ve bu dönemi vurgulayan kralın, tapınakların ve
doğuştan soyluların geniş toprakları, bütünüyle kaybolmuştu. Ekonomide mülkiyet
biçimi, az sayıda köle sömürüsüne dayanan küçük ya da orta büyüklükte mülkler
şeklindeydi. Ailenin ataerkil bağlılık biçimi, kişisel mülkiyet karşısında
çözülmeye başlamıştı. Özgür insanların, borç için kölelik yapması
kurumsallaşmıştı.
Ortakçılık, baba evinin
zayıflaması ile birlikte, zayıflamaktaydı, ancak yine de sulama üzerindeki
hakları korunmaktaydı. Tefecilik ve ağır vergiler servet farklılaşmasını vahimleştirmişti. Hammurabi kanunlarla, tefeci
ve tüccarların keyfiliğini sınırlamaya kalktı. Borç için kölelik süresini üç
yılla sınırladı. Tefecinin, borçlusunun evine zorla girip, tahsilât yapması
hakkını kaldırdı. Hammurabi özgür halkı kuvvetlendirmek istemişti. Ancak, her
şeye rağmen, tefeciler, kanunları da çiğneyerek, güçlerini sürdürdüler.
Babil’de özgür vatandaş köle çelişkisi yanında, belki de ondan daha güçlü
olarak, özgürlerin çeşitli katmanları arasındaki çelişkiler var olmuştur.
Hammurabi kara büyüyü yasaklamış
ve bu yasağa uymayanları ölümle cezalandırmıştır. Bu tür bir yasağın tarihi
daha da eski olmalıdır. Birçok uygarlıkta kötü amaçlı büyü yapanların en
azından lanetlendiği ve haklarında kötü şeyler söylendiği açıktır. Aslında kara
büyü daima yasa dışı olmuştur. Ama Hammurabi yasağı yaptırım koyarak
kuvvetlendirmiştir.
“ Eğer bir adam başka bir adamı
büyücülükle suçlar ve kanıt gösteremezse, büyücülükle suçlanan (adam) kutsal
nehre gitmeli ve kutsal nehir onu yutarsa, onu suçlayan adam (onun) evini
almalı “. Burada suçlu doğal bir testten geçmektedir. Yani yargı Tanrılara
bırakılmıştır. Suçlu ise, bunu bilen Tanrılar onun cezasını verirler. Birçok
kültürde toplumun kınadığı suçların, zorlu doğal testlerden geçirilerek masum
olanların kurtulacağına inanılır. Bu inanç ve testler günümüze çok yaklaşana
kadar, ileri uygarlık seviyesine gelen toplumlarda bile devam edecektir.
Hammurabi’de büyücülük suç kabul edilerek ilahi adaletin hakemliğine başvurmak
yasa ile sağlanmıştır.
Meksika’da Maya devletinin
kurulduğu yerlerde ilk yerleşimlerin kalıntıları M.Ö. 1800 yıllarına
rastlamaktadır. Ancak Maya uygarlığının başlangıcının M.Ö. 2600 yılına
dayandığı düşünülmektedir.
Post A Comment
Hiç yorum yok :