MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Bahar şenlikleri

Bahar şenlikleri


Sümerler, avcılıktan yerleşik topluma geçmiş ilk halklardan biri olduğundan, kültürleri, avcılık dönemi kültürünü de içinde barındırmaya devam ediyordu. Hele, yazıyı bulmaları ve bunu yoğun olarak kullanmaları, bize avcılık dönemi kültürü hakkında da yazılı bilgi vermelerine imkân tanımıştır. Tabii ki Sümerler avcılık dönemini anlatmak amacı ile yazmamışlardır. Kendi kültürlerini anlatan eserleri, içlerinde, avcılık dönemi unsurlarını da taşır. Cinsel anlatımlara da bu gözle bakılmalıdır. Cinsler arasında duygusal ve tutkulu sevgi vardı. Bu sevgi, genelde evlilikle sonuçlanırdı. Sümerler, cinsi organları, cinsi eylemleri tabu veya ayıp saymazlardı. Nasıl saysınlar ki, yeryüzündeki yaşamın, refah ve mutluluğunun, kaynağı Tanrılar arasındaki cinsel birleşmelerdi. Penise penis, vulvaya vulva der, cinsi birleşmeyi, penis ve vulva birleşmesini söylemekten çekinmezlerdi. Cinsel birleşme, doğal, olması gereken ve olmaması yadırganan üretici bir davranıştı. Cinsi birleşmenin, bunu çağrıştıracak sembollerin, toplumca ayıp sayılması ve bu tür eylemlerden utanılması, çok sonraları ortaya çıkacak, doğal olmayan göreneklerdir. Gök baba ile yer anne birleşmiş, bitki örtüsü ortaya çıkmıştır. Hava Tanrısı Enlil, menisi ile dağları dölleyince ortaya yaz ve kış mevsimleri çıkar. Fırat ve Dicle’yi tohumunu akıtarak, yaşam suyu ile bilgelik Tanrısı Enki doldurmuştur. Cinsellik olmazsa var olma da olmaz.

Bereket ve aşk Tanrıçası İnanna, yılın yarısını ölüler diyarında geçirmeye mahkûm olan kocası çoban Tanrı Dumuzi ile (Temmuz ile), yılda bir kere, ilkbaharda, cinsi birleşmede bulunur. Bu birleşmenin ürünü, doğanın tekrar uyanmasıdır. Bu birleşme, ölümlüler, Tanrıların hizmetkârları tarafından da taklit edilip, Tanrılar ve insanlarca unutulmaması sağlanmalıdır. Bu nedenle, her ilkbaharın belli bir gününde, Dumuzi’yi simgeleyen Sümer kralı ile İnanna’yı simgeleyen seçilmiş rahibe, herkesin gözü önünde, dinsel bir törenle sevişirler. Bu sevişmelerin tutku dolu olması gerekir. Böylece, Tanrıların, yeniden doğuşu unutmamaları sağlanır. Ayin erotiktir, İnanna’nın şehvet duygularını iyice uyarsın diye, oldukça seksidir. Toprağın verimliliği ve dölyatağının doğurganlığı bu birleşmeye bağlıdır. İnanna üretebilmek için eşi, çoban kocasının menisini ister, karşılık olarak yaşam evini sonsuza dek koruyacaktır.

İnanna haykırır:
" Bana, vulvama gelince,
Benim için yığılmış tepeciği,
Ben bakireyi, kim sürecek benim için.
Vulvamı, ıslanmış toprağı, benim için,
Ben kraliçe için, kim penisini oraya koyacak."

Temmuz cevap verir:
" Ey görkemli hatun, kral sürecek onu senin için, Kral, Dumuzi, onu sürecek senin için."
İnanna sevinçle karşılık verir: "Sür vulvamı, yüreğimin erkeği."

Bu ilkbahar töreni, kutsal evlilik töreni, neşeli bir müzik ve aşk şarkıları eşliğinde kutlanan, coşkulu, sevinç içinde yapılan bir şenlikti. Bu erotik şarkılardan önemli bir bölümü günümüze kadar gelmiştir. Bugün, incelemeler göstermektedir ki, Sümer aşk şarkıları, Tevrat’taki neşidelerle, biçim, tema, motif, deyimler olarak pek çok benzerlik taşımaktadır.

İnanna Dumuzi aşkı bir bereket kültürüdür. Buradan Babil’in Temmuz- İştar bereket kültünün kültürü doğmuştur. Bereket kültürü, İbrani peygamberlerince sürekli ve kesin olarak mahkûm edilmişlerdir. Ama yine de Tevrat’ın pek çok yerinde, bu bereket kültürünün izlerine rastlanır. Bereket kültürü, toplumu öyle derinden etkilemiştir ki, din kitaplarından onu çıkarmak mümkün olmamıştır. Baharda uyanış, bitkilerin büyümesi, hayvanların yavrulaması bütün bunlar insanı hiçbir şeyin silemeyeceği kadar derinden etkilemiştir. İlkbaharda uyanma töreni (bereket kültü), şekil değiştirerek, törensel şekliyle de günümüze kadar gelmiştir.

İnanna kültürü beraberinde, aşk yapan rahibeleri de yaratmıştır. Yerleşik düzene geçilip, tapınaklar oluşturulunca, tapınak hizmetkârları da örgütlenmişlerdir. Şamanlık döneminde, Şamanların din adamı vasfı zaten vardı. Yerleşik düzen, örgütlü din adamları sınıfını oluşturmuştur. Belli bir Tanrı adına inşa edilen tapınağın din adamları da, o Tanrının hizmetinde idiler. Tapınaklarda erkek din adamları yani rahipler ve kadın din kadınları yani rahibeler vardı. Her Tanrı kültü içindeki din adamları, o Tanrının özüne uygun davranarak, insanlara yol gösterirlerdi. İnanna tapınaklarındaki rahibelerin, bu aşk ve bolluk Tanrıçasına gereği gibi hizmet etmeleri, ancak onun özü olan aşk yapma ile mümkün olabilirdi. Böylece, ortaya, seks yapan rahibeler yani aşk kadınları ve bu seksin yapılabildiği tapınaklar çıktı. Bu tapınaklarda yapılan seks, İnanna’ya bir tapınma idi. Dinsel ve kutsaldı. Tapınağa gelenler, aşk yaparak İnanna’nın bereketinden faydalanmak istiyorlardı. Daha fazla ürün, doğurgan hayvanlar, genel olarak bolluk vs... rahibeler, İnanna’yı temsil ediyorlardı. Rahibe ile yapılan aşk, İnanna ile yapılan aşk idi. Ancak, aşk rahibelerinin çocukları olmamalıydı. Çünkü rahibe aşk Tanrısını temsil ettiğinden, doğacak çocuk Tanrısal bir çocuk olurdu. Bu nedenle, tapınaklarda doğuma hiç müsaade edilmedi. Ancak, yine de, gözden kaçarak veya gizli bir yerde doğurarak, ortaya bir çocuk çıkarsa, bu Tanrının çocuğu idi. Rahibelere, kutsal bakire denirdi. Onlar, Tanrı adına aşk yaptıklarından, bakirelikleri bozulmaz, devam ederdi. Bu aşk tapınakları, zaman içinde sadece dinsel bir nitelik taşımayacak, aynı zamanda toplumun bir ihtiyacına da cevap vererek, devam edip gidecektir.

Günümüzdeki fahişeliği, o eski dönemdeki, aşk kadınları ile karşılaştırmamak gerekir. İkisi de aynı eylemi yapsa bile nitelik ve amaçları farklıdır. Bu günkü fahişelik, sınıflı ve eşitsiz toplumun bir sonucudur. İnsanlar karınlarını doyurabilmek ve yaşamlarını idame ettirebilmek için meta olarak vücutlarını satmaktadırlar. Bugün, bu para kazanma yolu toplumun bir ayıbıdır. Ama geçmişte, Tanrı adına, bir tapınma şekli olarak yapılan sevişme, toplumun psikolojisini sağlıklı tutan, insanlarla Tanrılar arasında köprü oluşturan iffetli bir eylemdi. Fahişeliğin, tarihin en eski mesleği olduğunu söyleyenler, büyük bir yanılgı içindedirler. En eski ve esas olan sevişme ve cinsel birleşmedir. Yoksa para için mecburiyetten yapılan ve yapanı tüketen fahişelik değil.

Herodot “ Babil ülkesinde her kadının, ömründe en az bir kere, tanrılar için aşk yapılan Tapınağın kapısına oturup, bir yabancının onu seçmesini beklediğini, yapılacak seksin bir ibadet olarak algılandığını “ söyler.

İnanna rahibeleri kendilerini diğer kadınlardan ayırmak için başörtüsü takıyorlardı. Tarihte bilinen ilk kimlik nedeniyle başörtüsü kullanımı Sümerlerdedir. Tarihin gelecek dönemlerinde, yine kendi kimliğini, diğerlerinin kimliğinden ayırmak için, çeşitli kadın sınıflarınca başörtüsü kullanımı yaygınlaşmıştır. Ancak bu aynı zamanda ayrımcılık demektir. Başörtüsü kullanan kadınlar, kendi kimliklerini diğerlerinden ayırmış ve kendilerine diğerlerinde olmayan bir kutsiyet yüklemişlerdir. Sümerlerde başörtüsü Tanrıça İnanna adına seks yapan kadınlar nedeniyle aşkı çağrıştıran kutsal bir davranıştı.

Başörtüsü baştan beri cinsel bir anlam ihtiva etmektedir ve bir o kadar da kutsaldır. Onun bu vasıfları tarihin akışı içinde unutulmamış, olsa olsa hâkim sınıfların işine geldiği gibi anlam çarpıtmalarına uğramıştır.

Mezopotamya’da günlük hayatta eşcinsel davranışlar vardı. Hatta pasif eşcinsel erkeklerin bir sınıf oluşturduğu bile söylenebilinir. Bunlar “ assinnu, kulu, kurgarru “ adları ile adlandırılırdı. Eğlence dünyasında çalışan dansçılar, şarkıcılar, tiyatro sanatçıları da bu sınıfta kabul edilirdi. Festivallerde de görev yapan bu insanlar ve onların yardımcıları, İnanna şenliklerinin vazgeçilmezleri idiler ve popüler insanlardı.

Sümerler de Kurgarrulara oldukça olumlu yaklaşıldığı ortadadır. Bir Astrolojik metinde “ Erkek kurgarruları evine aldı ve daha sonra onlar çocuk yaptılar “ denilmektedir. Mezopotamya toplumunda erkek eşcinselliğine ait bakış açıları dengeli bir çizgi izlememiştir. Zaman zaman pasif erkekler yüceltilmiş, bazen hor görülmüş ve bu konuda karasız bir tutum takınılmıştır.

İnanna ile Dumuzi’nin aşkı ve bunların birlikteliği bundan sonra her yerde karşımıza çıkacaktır. Romeo ve Juliet’in hikâyesi, Leyla ile Mecnun’un hikâyesi gibi aşk hikâyelerinin temelinde hep bu birliktelik vardır. Bahar şenlikleri ve Dumuzi halk belleğinde öyle yer etmiştir ki her edebiyat ondan etkilenmiştir.

Daha sonra tekrar karşımıza çıkacak bir konuya burada değinmekte yarar vardır. Tanrılar ve tanrıçalar zaman aktıkça, koşullara bağlı olarak, birbirleri ile birleşirler ve eski fonksiyonlarına ilave yeni görevler edinirler. Bu nedenle tanrı ve tanrıçaların en az iki değişik işi ( görünümü) vardır. Örneğin İnanna yani İştar sabahları savaş tanrıçası iken, geceleri aşk tanrıçası olur.





Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]