Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Toprak Kaplar
Toprak
Kaplar
İnsanlar besin üretimine geçtikleri ilk yıllarda, pişmiş
toprak kaplar yapmasını bilmiyorlardı. Bu nedenle, Neolitik çağın bir evresi
çanak çömlek kullanılmayan bir dönemdir. Bu çanak çömleksiz evrenin
kalıntıları, Anadolu’da bir kaç yerleşim merkezinde saptanabilmiştir.
Çatalhöyük’ün ilk katları da, böyle bir evreyi göstermektedirler. Avcı toplum
aşamasında henüz bilinmeyen, pişmiş toprak kap kullanımı, yerleşik düzene
geçildiği ilk asırlarda da hemen keşfedilememiştir. Ancak, Çatalhöyük’ün bize
gösterdiği gibi, bu çanak çömleksiz dönem çok uzun sürmemiştir. İnsanlar
ihtiyaçlarının gereğini çabucak bulmuşlardır. Hâlbuki daha ilerde göreceğimiz
gibi, göçebe toplumlarda çanak ve çömleğin icadı, çok daha uzun zaman almıştır.
Bundan 5000 yıl geriye gidildiğinde, Güney Sibirya kültüründe (Afanasyevo
kültürü) çanak ve çömleğe rastlanmamaktadır.
Çatalhöyük’te pişmiş kil kullanılmaya başlandığında ve ondan
sonraki dönemlerde, tahta kaplar da beraberce kullanılmıştır. Geniş kaplar,
çeşitli büyüklükte kâseler, kapaklı kutular tahtadan yapılmaktaydı. Tahıl
samanından ve bataklık sazlarından yer hasırları örülüyor, büyük sepetler
üretiliyordu. Kemikler ise bız, iğne ve kaşık olarak kullanılıyor ve
kemiklerden çeşitli aletlere sap yapılıyordu. Aletler ve silahlar, obsidyenden
yani volkanik camdan veya çakmak taşındandı. Obsidyen, ok ve mızrak ucu, bıçak
ve orak gibi, çok geniş bir kullanım alanı bulurken; çakmaktaşı, tören hançeri
gibi çok özel maksatlı aletlerde kullanılıyordu. Çatalhöyük’te, dünyada
bildiğimiz ilk aynalar da yapılmıştır. Bu aynalar da obsidyendendir. Aynaların
süslenme dışında dini ayinler için de kullanıldığı düşünülmektedir.
Giysi olarak, bitki lifi, yün ve hayvan kılından dokunmuş
kumaşların yanı sıra, hayvan postları, kürk ve deri de kullanılmıştır. Kadın
giysileri omuzdan iğne ile tutturuluyordu. Erkekler ise, kumaş üzerlerinden
kaymasın diye, kemerle veya belde iğne kullanarak kumaşı tutturuyorlardı.
Törenlerde ise, Leopar derisi giyildiği, duvar resimlerinden anlaşılmaktadır.
Anadolu, maden bakımından hep zengin olmuştur. Çatalhöyük,
bize maden işçiliğinin de ilk örneklerini sunmaktadır. Kurşun ve bakırdan
yapılmış boncuk ve iğne gibi küçük eşyalar, duvarlarda ve duvar resimlerinde
kullanılan boyaların yapımı için gerekli olan bazı minerallerin kullanılmış
olması, Neolitik (yeni taş devri) çağda bile insanların bazı madenleri
işleyebilme düzeyine eriştiklerini göstermektedir. Sadece Çatalhöyük’te değil,
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde Çayönü tepesinde de bakır ve malahitden
dövülerek yapılmış bızlar, iğneler, boncuklar bulunmuştur. Maden işlemede
kullanılan yöntem, ısıtarak dövme gibi ilkel bir yöntemdir. Ancak, bu dönemde
bile Anadolu insanı maden kullanmaktadır. M.Ö. 6000 yıllarından itibaren,
Anadolu’da, zanaatkârlar, ısısı galenin erime noktası olan 1100 derece
santigradı geçen, havalı eritme fırınları kullanıyorlardı. Galen içinde gümüş
bulunan kurşun mineralidir.
Anadolu’daki maden zenginliği, Anadolu insanının maden
işlemedeki mahareti, bundan sonra, daima önemli bir becerisi olacaktır. İlk
atalarımızın bu bilgisi, nesiller boyunca sürecek, bu günlere kadar gelecektir.
Maden ve maden işçiliği, ticareti şekillendirecek, Anadolu’nun dışarıya
açılmasına, zenginleşmesine neden olacaktır. Daha ilerde, Asur ticari
kolonileri kurulacak, bu koloniler sayesinde yazılı ilk belgeler oluşacaktır.
Çatalhöyük’te gözler önüne serilen, yüz asır öncesine ait
Anadolu kültürünün, çevreden soyutlanmış bir kültür olmadığını, daha o dönemde
bile gelişmiş bir ticaret yaşamının var olduğunu bilmekteyiz. Ergani’den gelen
bakır, Toroslar’dan çıkarılan kurşun, Suriye’den getirilen çakmak taşı, Akdeniz
kökenli deniz kabukluları hep bu gelişmiş ticaret ağının göstergeleridir. Bu
dönemde Anadolu, Orta Doğu ve Mezopotamya’da yerleşik düzen kurulmaya
başlanmıştır. Küçük kasabacıklar kendi aralarında ticarete başlamışlardır.
Yerleşikler arasında ilişki artmakta, bu da beraberinde kültürel etkileşimi getirmektedir.
Daha ortada yazı yoktur. Ama ticaret vardır. Takas usulü yapılan ticaretin,
ihtiyaçtan kaynaklandığı bellidir. Ancak süs eşyalarının ihtiyaç kapsamına
girmesi, insanların beslenme ve barınma dışında kullanabilecekleri artı bir
değerin de oluşmakta olduğunu göstermektedir. Eğer bu artı değer oluşuyorsa,
toplumun sınıflaşması da başlamış demektir. Çatalhöyük’te bulunan geometrik
desenli onlarca mühür, mülkiyet duygusunun geliştiğini ve uygulanmakta olduğunu
belirtmektedir. Böylece toplumda sınıflaşma ve özel mülkiyet başlamış
olmaktadır. Ancak, Çatalhöyüklü atalarımız hala aşağıda anlatıldığı gibi
eşitlikçi bir toplumda yaşamaktadırlar.
Çatalhöyük mühürler |
İskeletler üzerinde yapılan incelemelerde, kadın ve erkek
kemiklerinde izotoplar açısından bir farka rastlanmamıştır. Bu bulgu, kadın ve
erkeğin aynı tarzda beslendiğini göstermektedir. Demek ki iki cins arasında
farklı bir yaşam ve belirli bir yetki farklılaşması yoktu. İskelet dişleri
üzerinde yapılan incelemeler de bu görüşü teyit etmektedir. Kaburga
kemiklerinde bulunan karbon birikimleri ise, daha önce bahsettiğimiz gibi,
ciğerlerde biriken karbonla ilgiliydi. Bu birikim, ister kadın ister erkek
olsun Çatalhöyüklülerin zamanlarının büyük bir kısmını evlerinde geçirdiğini
gösteriyordu. Günlük yaşam açısından cinsler ve aileler arasında önemli bir
farklılık bulunamamıştır. Ölülerin gömülmesi açısından da bir fark yoktur.
Kadın, erkek, çocuk aynı tarzda ve aynı yere gömülür. Ölü ile birlikte gömülen
ve ölünün sonraki yaşamında işine yaraması istenen eşyalar da aynıdır. Bütün
bunlara dayanarak, Çatalhöyük’te oldukça eşitlikçi bir toplumun yaşadığını
söyleyebiliriz. Kadına tanınan çok az bir saygı farkı varsa, bu ancak onun
doğurganlığından kaynaklanan manevi bir farktı.
Kral veya kral benzeri bir şef diyebileceğimiz kişinin,
ayrıcalıklı bir evde yaşadığını gösterir bir delile de rastlanmamıştır. Peki,
bu toplum, 8 bin kişi, nasıl yönetiliyordu. Çatalhöyük toplumunun nasıl
yönetildiğine dair ipuçları şu ana kadar ortaya çıkmamıştır. Ancak, devam eden
kazılarda, bu konuda da bilgi edinebilme şansımızın olduğu bellidir. Yine de,
Anadolu tarihinin Çatalhöyük’ten az sonra, toplulukların yönetim şekli olarak
krallıkları tercih etmiş olması, bize, Çatalhöyük’te şeflik tarzı bir yönetimin
olma olasılığının hayli yüksek olduğunu göstermektedir.
Post A Comment
Hiç yorum yok :