MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Öbür dünya fikrinde gelişme

Öbür dünya fikrinde gelişme

İnsanlığın ilk dininde, Şamanizm’de, ruhlar vardı. Ruhlar hep beraber yaşıyorlardı. Bu dünya, öteki dünya iç içeydi. Bir süre, cismani bir şekli olanlar, ruhlar dünyasının dışında kalırmış gibi olurdu. Ancak, aslında ruhlar ile yine birlikte idiler, sadece cismanî şekilde iken, günlük yaşamlarında, onlarla temas kuramazlardı. Ama gece, beden dinlenirken, ruhlar yine kaynaşırdı. Şaman ise, her zaman ruhlar dünyasına girip, çıkabilirdi. Tüm kâinatın birlikteliği, eşitliği ve bütünlüğü vardı. Tüm ruhlar eşitti ve birbirinden farksızdı.

Sümerlere  gelindiğinde  ise,  insanlar,  Tanrıların  çıkarları  ve  zevkleri  için  yaratılmıştı. Amaçları tam olarak anlaşılamayan Tanrılarca insana biçilen yazgıyı önceden bilmediklerinden,  insanın yaşamı belirsiz ve güvensizdi. İnsan ölürken ruhu güçten düşerdi. Ölen insanın ruhu, dünyadaki yaşamın kederli bir yansıması olan karanlık ve kasvetli ölüler diyarına giderdi. Ölüm insanlığın yazgısı idi. Sadece Tanrılar ölümsüzdü. İnsanlar, Tanrıların davranışlarının ahlaki olduğunu kabul etmişlerdi. Tanrılar da insanların iğrendiği, ahlak dışı davranışları, sevmezlerdi. Ancak,   yine de insanların ahlaksız davranışlarını planlayanlar Tanrılardı. Me’ler doğruluk, iyilik ve adaleti içerirken, yalan, didişme, ağlama ve korkuyu da içerirdi. Sümerliler için, Tanrının niyet ve hareketleri anlaşılamazdı.  Kuvvetli bir olasılıkla, hiçbir insan annesinden günahsız olarak doğmazdı. Hiç kimse masum değildi. Adaletsiz ve haksız yere çekilen insan acısı yoktu.

Yani,   Şamanizm   deki   birlikte   var   olma   sevinci,   yerini   Sümerlerde,   bilinmezlik   ve güvensizliğe bırakmıştır. Şamanizm’de acı çekilmesi, yok olmak, cezalandırılmak yoktur. Sümer dininde ise, zaten günahkâr doğarsın ve bu dünyada acı çekerek bunun faturasını ödersin.  Yani,  Sümerlerde  ceza  bu  dünyada  çekilen  acıdır.  Ama  o  bile  Tanrılarca  daha önceden  planlanmıştır.  Ölünce  ise,  Şamanizm’de  sevdiklerine  kavuşurken,  Sümerlerde karanlık ve kasvetli ölüler dünyasına gidersin. İşte, bu kadar belirsizlik ve kendi kaderine sahip olamama fikri, insanlarca uzun süre kabul edilemez idi. İnsan doğası, Sümer dininin bu yanını yadırgıyordu.

Mısır dini gelişince bu sorunu çözüldü. Bu dünyada yaptıklarında hürdün. İyi veya kötü davranabilirdin. Ancak öbür dünyaya gittiğinde, konulmuş adil düzene ne derece uygun davrandığın  ile  tartılacaktın.  İyi  tarafın  ağır  basarsa,  öbür  dünyada  yaşamaya  devam ediyordun.  Orada,  acı,  elem,  keder  yoktu,  eşit  olarak  Milyonların  Teknesine biniyordun. Böylece yaşam anlam kazanmıştı. Sanki dünya, imtihan yeri idi. Bu dünyada insanlar düzene ne kadar uydukları ile sınanıyorlardı.

Şamanizm’de usulüne uygun ölmek bir mükâfattı. Sümerlerde ölüm kaderdi ve kuklanın kutusuna   kapatılması   idi.   Mısır’da   ölüm   hakiki   hayata,   Tanrının   yanına   varmaktı. Şamanizm’de birlikte olmanın sevinci vardı, canlı cansız ayrımı yoktu. Tanrılar ve tüm doğa daima iç içeydi. Sümerlerde, Tanrıları sevip sevmemen Tanrıların umurunda bile değildi, öbür dünyada ne bir mükâfat ve ne de bir infaz vardı. Mısır’da Tanrılardan ancak korkulurdu, onlara yaklaşmanın tek şartı, öbür dünyada Milyonların Teknesine katılabilmekti.

Mısır’da baş Tanrı sıfatı, zamana ve siyasi duruma göre, çeşitli Tanrıların ön plana geçmesine yol açmıştır. Ancak, ekonomik olarak güçlenen tapınakların, kendi kültlerini, birinci kült gibi kabul ettirmeleri zamanla daha fazla görülür olmuştur. Bütün Tanrıların üstünde olan, baş Tanrı sıfatı, Orta ve Yeni İmparatorluk döneminde, Teb şehrinin üstünlüğü ele almasıyla, koçbaşı ile temsil edilen Güneş Tanrısı Amon’a verildi. Amon kültü de, Mısır’ın en önde gelen kültü oldu.

Amon’un ve Teb tapınaklarının Mısır tarihi üzerindeki etkisi, ilerki yıllarda, diğer dinlerin de kendilerine bir merkez seçmelerine neden olacaktır. Merkezdeki bir tapınağın gücü, Amon’la ortaya çıkmış ve bu tapınağa yapılacak yatırımların, dini nasıl kuvvetlendirdiği bilgisi insan belleğine yerleşmiştir. Amon’dan bize kalan bir miras da, “ Âmin “ sözcüğüdür. Her duadan sonra, tek tanrılı dinlerin “ Âmin “ demesi, Amon’a yapılan ritüellerin saygı unsurudur. Amon ve kültü, öyle bir kuvvet kazanmış ve insanları etkilemiştir ki, ondan asırlar sonra bile Amon’dan vaz geçmek mümkün olamamaktadır.

Âmin sözü, Akkadcadan da gelmiş olabilir. Sümer ülkesinde okunan ilahilerde paragraflar, çok uzun bir süre diplomatik yazışma dili olarak kullanılmaya devam edilmiş olan Akkad dilinde “ gerçek “ veya “ öyledir “ anlamına gelen “ Amanu “ diyerek bitirilirdi. Kutsal sözler, daha kalabalık ilahi varlıklara seslenebilmek için uzatılırdı. Bazı araştırmacılar bugün kullanılmakta olan Âmin sözünün kökenini buna bağlamaktadırlar.

Bizce bunların her ikisi birden etkili olmuş olmalıdır. İnsanlar ister Mısır kökenli Amon, ister Sümer kökenli (Akkadca) Amanu’dan gelsin, binlerce yıl dualarını böyle bitirmeye alışmış halklar, bu bitiriş kelimesini tek tanrılı dinlerde de kullanmaya devam etmişlerdir.

Mısır’da din konusuna son vermeden önce, Mısır dini ve sosyal yaşamı için çok önemli bir kavramın  üzerinde  durmak  gerekmektedir:  Ma’at.  Ma’at  bir  Tanrıçadan  daha  fazla,  bir kavram gibi görünmektedir. Eski Mısır dilinde, Ma’at sözlük anlamıyla " gerçek " demektir. Tanrıça olarak, gerçek, düzen, denge ve adaleti sembolize eder. O uyumdur. O doğru olan ve olması gerekendir. Eğer, Ma’at olmasa idi, evren tekrar kaosa girerdi. Eski Mısır inancına göre, evren, her şeyden önce, bir düzen ve uyumdur. Evren, düzenli ve önceden kestirilebilir bir tarzda çalışır. Döngü daima sabit kalmalıdır. Manevi dünyada ise, istenen saflıktır, günah cezalandırılır.  Maddi  ve  manevi  dünyanın  her  ikisinde  de,  mükemmel  bir  denge  esastır. Yunan Mısır ilişkileri başladıktan sonra, Yunanlıları en çok etkileyen kavramlardan biri de bu Ma’at yasaları olmuştur. Ma’at ın evreni açıklamada tuttuğu yol, daha sonraları Yunanlılarda " logos " kavramını yaratmıştır. " Başlangıçta logos vardı ve logos Tanrıyla birlikteydi ve logos tanrıydı " John 1.1.

Ma’at somut gerçektir. İnsanlık düşünür, nehir akar, yıldız parlar, güneş doğar gibi somut gerçektir. Mısır inancına göre, kâinatın kendi ve etrafındaki her şey kutsaldır. Ahlak ise insana ait bir değerdir. Burada insan tabiatının bir ikilemi ile karşılaşılır. Bir gurup için ahlaki olan, bir diğeri için olmayabilir. Ma’at, bu ikilemi ortadan kaldırır. Herkes için ahlaki ve doğru olanı, yanlış ve kötü olandan ayıran bir gerçeklik sunar. Firavunun görevi Ma’at ı

geçerli kılmak, yaşatmak ve yüceltmektir. Firavunlar,  " Ma’at ın uygulayıcısı ", " Ma’at ın sevgilisi " gibi adlar alırlar.

Ma’at, eski Mısır mahkemelerinde görülen adli davalarda da kullanılıyordu. Ma’at ın rahipleri ise, Tanrıçanın emrinde oldukları kadar, adli sistemi de yürüten kimselerdi. Tanrıça olarak Ma’at, güneş Tanrısı Ra’nın kızıdır. Aynı zaman da Bilgelik Tanrısı Toth’un karısıdır. Ma’at ın, ay Tanrısı ve aklın Tanrısı olarak ta tanımlandığı görülmüştür.

Ölüler Kitabı ve diğer bazı yazılı belgeler Mısır dini, büyüleri, tılsımları hakkında sayısız bilgi verir. Skarap (bok böceği) motifi en yaygın tılsımdı ve ölüleri hayata döndüren Güneş Tanrısının simgesiydi. Bazı kutsal sözcükler eşliğinde ölüleri hayata döndürürdü. Bu kutsal sözcükler gizliydi, bir sırdı ve doğru bir şekilde söylenmeliydi. Büyülü sözlerin doğru bir şekilde  söylenmesi  şarttı,  anlamının  bilmemek  sözcüğün  gücünü  azaltmazdı.  Bu  kadar tehlikeli  bir  silahın  acemiler  eline  geçmesi  göze  alınamayacağından,  bu  bilgiler  gizli tutulurdu.
Ölüm konusunda Mısır’da yazılmış olan ilginç bir şiir şudur: Ölüm karşımda şimdi
Hastanın karşısında derman gibi
Kapatıldığı yerden açık havaya çıkan biri gibi
Ölüm karşımda şimdi
Çiçek kokusu gibi
Rüzgârlı bir günde bir gölgeliğe oturmuşum sanki
Ölüm karşımda şimdi
Lotus çiçeklerinin kokusu gibi
Sanki baş döndüren kıyılara oturmuşum.
Ölüm karşımda şimdi
Yağmur yağıp geçer gibi
Bir seferden evine döner gibi
Ölüm karşımda şimdi
Yıllarca tutsak kaldıktan sonra
Evine dönmek ister gibi.

Tekrar skarap’a dönersek, Mısır'ın bu kutsal böceği, günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Kadim Mısırlılar onu yaratılışla, erkekliğin tartışılmaz gücüyle, üremeyle, bilgelikle, reankarnasyonla, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirmişlerdir.

Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]