AK KAĞAN DESTANINDA KADIN TİPİ
AK KAĞAN DESTANINDA KADIN TİPİ
Giriş:
Şorlar, destan karşılığında “kay”
terimini kullanırlar. Kay, destan söylenirken çıkarılan sese ve destan söyleme
biçimine denir. Kay, göğüsten ve gırtlaktan çıkarılan boğuk ve makamlı sestir.
Şor kültüründe destan söyleyenler ile masal, efsane gibi anlatmaya dayalı
türleri anlatanlar farklı terimlerle adlandırılır. Masal ve efsane anlatanlara
“nartpakçı” veya “nıbakçı” denirken, destan anlatıcısına “kayçı” denir.
Kayçılar destanları “komıs/komus” veya “kopus” adı verilen müzik aleti
eşliğinde söylerler. Şorlarda kopuzsuz destan söylenmez. Şorlar kayçıları
koruyucu, dost, hoca, kutlu kişi olarak kabul ederler. “Eelü” kayçılar kutlu
kişi olarak kabul edilen kayçılardır. Bu kayçılara herkes saygı duymak
zorundadır. “Eelü” kayçılara saygı göstermeyen kişilerin günah işlediklerine ve
cezalandırılacaklarına inanılır. Şor inancına göre, kutlu usta kayçının ve bu
kayçıların kayladığı destanların sayesinde tayga ve dağ iyelerinin yardımları
sağlanabilir; kötü ruhlar kovulabilir. Bu kayçılar sayesinde hastalar
iyileştirilebilir, belalar kovulur, doğum kolaylaştırılır, doğan bebek ve
annesi sağlıklı olurmuş. Kayçılar, günümüzde özellikle dağlık arazide ve kırsal
alanda yaşayan Şorlarda hâlâ en saygın şahıslardır. Her ilde, obada mutlaka
kayçı vardır. Kayçılar, oba oba, köy köy dolaşıp kaylarını kaylarlar (Ergun,
2006: 23-26).
Eski Türk toplumlarında aile en
önemli sosyal birlikti. Ailenin temelini de kadın teşkil etmiştir. Kadın,
erkeğin yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli vazifelere sahipti.
Kadınlar, erkeklerden farklı, kendilerine has yaratılış özelliğine sahiptir.
Tarihte kadınlar bazen yüceltilmiş, bazen de ezilen kesim olarak yerlerini
almışlardır. Toplumun bu önemli varlığı, edebiyatın da temel konularından
birini oluşturmuştur. Destanda, efsanede, masalda, romanda ve çeşitli folklorik
ürünlerde kadın, çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Birçok Türk destanının
merkezî kahramanı kadınlar olmuştur. Özellikle Altay yöresi destanlarında
kadınlar son derece aktiftirler. Kırgızların Cangıl Mırza, Uygurların Nözügüm,
Başkurtların Zaya Tülek, Hakasların Altın Arığ kahraman kadın tiplerinden
birkaçını oluştururlar (Bars, 2008: 172). Çalışmamızda Şor kahramanlık
destanlarından biri olan “Ak Kağan” destanında bulunan kadın tipleri
incelenecektir. Önce Türk kültür tarihinde kadının bulunduğu yere kısaca
değinilecek, ardından söz konusu destan metninde kadın tipleri ele alınacaktır.
1. Türk Kültüründe Kadın:
İnsanlık tarihinin başlangıcından
günümüze kadar toplumda cinsiyete göre iş bölümü yapılmış; kültürel değerler,
sosyal kabuller ve protokoller buna göre şekillenmiştir. Erkekler dış dünya ile
ilgili faaliyetleri üstlenirken kadınlara ev içi faaliyet ve aile ilişkilerini
düzenleme görevleri verilmiştir. Bunun sonucunda kadınlar dış dünya ile ilgili
faaliyetlerde görev alıp kendilerini geliştirme, kanıtlama ve üretken olma
şansından mahrum olmuşlar; annelik dışında hayatın bütün alanlarında ikinci
derecede rol almışlardır. Bazı topluluklarda kadınların yeteneklerinin ve
zekâlarının erkeklerden geri ve az olduğu kabul edilmiştir. Bundan dolayı
sanatta, bilimde, edebiyatta, politikada öncü durumda ve eser sahibi kadın
sayısı pek azdır. Bir erkek kendi yetenek, faaliyet ve birikimlerine, başarı ve
başarısızlıklarına göre değerlendirilirken kadınlar baba, koca, oğul veya erkek
kardeşinin statüsüne göre değerlendirilmişlerdir. Ancak XX. yüzyılın ikinci
yarısından sonra kadınlar sanattan edebiyata, bilimden teknolojiye kadar dış
dünya ile ilgili çalışma alanlarında başarılı ve üretken olabileceklerini
göstermişlerdir (Günay, 1998: 49-50).
Eski Türk toplumlarında kadının
konumu hakkında yapılan araştırmalara göre özellikle atlı-göçebe kültürün
etkili olduğu Türklerde kadın erkekle hem yönetim hem hukuk açısından eşit
statüde yer almıştır. Fakat İslamiyet’in kabulünden sonra Arap, Fars ve Bizans
kültürlerinin etkisiyle Türklerde kadın daha pasif bir konuma itilmiştir (Kaya,
2002: 49-50).
Eski Türk devletlerinde kadınlar
toplum hayatında olduğu gibi siyasi hayatta da önemli roller üstlenmiştir.
Kadınların rollerinde bulundukları coğrafyada farklı kültürler ve dinlerin de
etkisiyle zamanla bir takım değişikler yaşanmıştır. Her şeyden önce kadın, bir
eş ve annedir. Kadın, aile adı verilen toplumun en küçük birimini oluşturan
müesseseyi kuran taraflardan biridir. Toplumun mutluluğu, onu meydana getiren
ailelerin mutluluğuna bağlıdır. Bu mutluluğun oluşmasında ise annenin rolü
büyüktür. Çocuk dünyaya getirme, onu besleyip büyütme, ona ilk eğitimi verme
görevi anneye aittir. Aile toplumun çekirdeği olarak görülmüştür. Aile ne kadar
güçlü olursa toplum o derece güçlü olur. Türklerde aileye her zaman önem
verilmiş ve korunmuştur. Türklerin tarih sahnesinde uzun süre ayakta kalması da
güçlü aile yapısına dayanmaktadır. Tarihte birçok topluluk görülmüş, ancak bu
topluluklar güçlü bir aile sistemine sahip olamadıklarından dolayı kısa zaman
içerisinde dağılıp yok olmuşlardır. Eski Türklerde kadının temel nitelikleri
annelik ve kahramanlıktır. Kadın, at binme, silah kullanma ve savaşabilme gücü
ile de değerlendirilmiştir. Türkler kutsal ve önem verdikleri haklara, “ana
hakkı” demişler ve bunu da “Tanrı Hakkı” ile eşit tutmuşlardır. Orta Asya Türk
devletlerinde (İskitler, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar) kadın önemli hak ve
yetkilere sahipti. İskitlerde, her kadın İskit erkekleri gibi savaşçı ve asker
olarak yetiştirilirdi. İskitli göçebe kadınlar her savaşta erkekleriyle
birlikte çarpışırdı. Türk devletlerinde Türk kadınları bu tür faaliyetleri
büyük bir vakar ve haysiyetle yerine getirmiştir. Hatta bu türlü faaliyetlerde
öylesine büyük yetkilerle hareket etmişlerdir ki Büyük Hun İmparatorluğu adına
Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete’nin hatunu imzalamıştır. Hunlar döneminden
itibaren kadın-erkek ayrımı yapılmamış, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak
kabul edilmiştir. Kağanın emirnameleri sadece “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle
başlamışsa geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devletlerin elçileri sadece hakanın
huzuruna çıkmazlardı. Elçilerin kabulü esnasında hatunun da hakanla beraber
olması gerekirdi.
Bazen de hatunlar tek başlarına
elçileri kabul ederlerdi. Kabul törenlerinde, ziyafetlerde, şölenlerde hatun
hakanın solunda oturur. Siyasi ve idari konulardaki görüşmeleri dinleyerek
fikrini beyan eder, harp meclislerine bile katılırdı. İlk Müslüman Türk
devletleri hanedanlarına mensup kadınlar, özellikle siyasi ve idari hayattaki
ağırlıklarını muhafaza etmişlerdir. Selçuklularda sultanla birlikte otursun
veya oturmasın hatunun emrinde küçük çaplı idari ve askerî teşkilat, özel bir
hazine, özel bir vezir ve diğer görevliler bulunmaktaydı. Hatunlar yeri
geldiklerinde bulundukları yerden ayrılarak sultanın yardımına giderlerdi.
İslami dönem Türk devletlerinde de kadın, sahip olduğu haklarını korumuştur.
Ailede anne nüfuz sahibidir ve görüşleri dikkate alınmaktadır. Osmanlı
Devleti’nin kuruluş döneminde kadınlar sosyal hayatın içerisinde erkeklerle
birlikte görülmüşlerdir. Kadının ailede anne olarak yeri her zaman ön planda
olmuştur. Konargöçer bir kültüre sahip Türk toplumunda büyük bir fonksiyona
sahip olan kadın yaylaya gidiş ve dönüşlerdeki tüm düzenlemeleri de yapardı.
Osmanlı kuruluş döneminde var olan kadın örgütü “Bacıyan-ı Rum” teşkilatı ile
toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçasını oluşturmuşlardır. Türk kadını hem
toplum hem de devlet içerisinde önemli bir değere sahiptir. Türk toplumunda
kaç-göç olayı bulunmamaktadır. Kadınlar toplum içerisinde etkin bir rol
oynamışlardır. Kız çocukları erkek çocukları gibi silah kullanabilmekte,
savaşabilmektedir (Saçkesen, 2007: 490; Gündüz, 2012: 130-144).
…eski Türklerde aile hayatında
kutsal kabul edilen kadın, kimi zaman yasalarla güvenceye alındığından cemiyet
içinde emniyetli bir hayat sürmekte idi. Diğer toplumlarda örneğine sıklıkla
rastlanan kadın esareti, kadın ticareti, kadın hediyesi (büyük birine, mesela
hükümdar ve vezire kadın takdimi) gibi Türk’e yabancı olan içtimai
çarpıklıkları Türk töresi şiddetle men etmişti (Yılmaz, 2004: 115).
Eski Türkler anneye “ög”
derlerdi. Bugün kullandığımız öksüz kelimesi buradan gelmektedir. Babadan sonra
aileyi anne temsil ederdi. Çocuklarının vasisi anne idi. Kadınlar Türk
tarihinde devlet içinde büyük söz sahibi idiler. Ana daha önce gelir ve
“ana-baba” denirdi. Türkler kız ve erkek çocuklar arasında bir ayrılık
göstermiyorlardı. Eski Türklerde evin sahibi kadındı. Kadın evlendiğinde kız
ailesine verilen mala “kalın” denirdi. Kalını verilen gelin, ailenin eşit
üyesidir. Böylece ailedeki kişiler arasında, gelin ve çocukları üzerinde bir
miras hakkına sahip oluyordu. Kadına baba malından da bir pay düşerdi ki buna
“çeyiz” denirdi. Babanın kızına çeyiz yapması bir mükellefiyet ve yükümlülüktü.
Türklerde babanın kızı üzerinde sonsuz bir velayet hakkı da yoktu. Söz
kesiminde kızın, evlenmeye razı olduğunu gösteren bir rızalık sembolü vermesi
gerekiyordu (Ögel, 2001: 247-266).
Eski Türk topluluğunda hür olan
ve Asya Hunlarından beri ata binip ok attığı, top oynama, güreş gibi ağır spor
yaptığı,… savaşlara katıldığı tespit edilen, namus ve iffetine düşkünlüğü
yabancı kaynaklarda… bilhassa belirtilen Türk kadını itibar sahibi olup,
muharebede düşman eline geçmesi büyük zillet sayılırdı (Kafesoğlu, 2012:
220-221).
Eski Türklerde kadınlar, ev
işlerinden sorumluydular. Ancak bu işlerden başka avcılık, çiftçilik, sürü
sahipliği, harp, askerlik, millî ziyafetlere, meşveretlere, şölen ve
kurultaylara girmek gibi birçok faaliyete katılırlardı. Bu faaliyetler de
kadının hukukça yüksek, hür ve serbest olmasını sağlardı (Ziya Gökalp, 2007:
402). Türklerin kadınlara verdiği değeri Altay silsilesinde kadın adını taşıyan
bir dağın varlığı da gösterir. Bu dağın garip bazı hâlleri vardır. Hava
değişmelerinde ağlar gibi dağdan sesler gelirmiş. “Kadındağı” adı verilen bu
dağ, Altay Türklerinin kadınlık şerefine diktikleri bir abidedir (İnan, 1998:
275-276).
Orhun yazıtlarında da Türklerin
kadınlara verdiği değer hemen göze çarpar. Yazıtlarda birçok yerde hakanın
yanında hatunun adı da anılır:
“Türk halkı yok olmasın diye,
halk olsun diye, babam İlteriş Hakanı (ve) annem İlbilge Hatunu göğün
tepesinden tutup (daha) yükseğe kaldırmışlar muhakkak ki” (Tekin, 2010: 27).
“Umay misali annem Hatun’un kutu
sayesinde, kardeşim Kül Tigin erkeklik adını elde etti” (Tekin, 2010: 33).
“Türk halkının adı sanı yok
olmasın diye, babam hakanı (ve) annem hatunu yüceltmiş olan Tanrı, devlet veren
Tanrı, Türk halkı(nın) adı sanı yok olmasın diye, beni o Tanrı hakan (olarak
tahta) oturttu” (Tekin, 2010: 31).
Kırgız, Kazak gibi Türk
halklarında misafir kendisine verilen değere göre çadırda oturtulurdu. Misafir
değerli biri ise çadırın “tör” denilen saygın kısmına, istenmedik biri ise
“ulağa” kelimesi ile adlandırılan kapı yanında oturtulurdu. Yenisey
yazıtlarında geçen bazı ifadelerden çadırda önce hakanın aile fertleri olan eşi
ve oğulları, ondan sonra da beylerinin yer aldığı görülür. Aile fertlerinden de
eşi birinci, oğulları ikinci sırada anılmaktadır. Yazıt sahibi için değerli
olan varlık ve kimselerin cümle içindeki yerine göre o varlık ve kimselere
verilen değeri anlamak mümkündür. Eski Türklerde kadın erkek ayırımının
yapılmadığını her ikisinin insan anlamına gelen “kişi” kelimesi ile
belirtilmesinden anlamak mümkündür. Kişi kelimesi eski Türklerde kadın ve
erkeğe ayrı ayrı bakılmadığının, her ikisinin de eşit düzeydeki insan olarak
kabul edildiğinin göstergesidir. Cinslik kategorisinin olmayışı ve kadınlara
ait özel eklerin bulunmayışı da Türklerde kadınlara hor bakılmadığını gösterir
(Useev, 2012: 60-63).
Araştırmacıların bir kısmı
İslamiyet öncesi Türk toplum yapısında bağımsız kişilikler olarak düşünülen
kadınların, İslamiyetle birlikte pasifize edilerek eve kapatıldığını, çok
eşliliğin ortaya çıkıp yaygınlaştığını iddia eder. Çobanoğlu, bu düşüncede
yanlışlığın bulunduğunu, bu durumun yerleşik hayata geçiş ile İslamlaşmanın eş
zamanlı olmasından kaynaklandığını ifade eder. Göçebe toplum yapısı içinde, ata
binen, kılıç kuşanan, ok atan, ava çıkan destan kahramanları son derece
aktiftirler. Kırgızların Cangıl Mırza, Uygurların Nözügüm, Başkurtların Zaya
Tülek ile Su Suluv, Hakasların Altın Arığ ve Altın Çüs destanlarında merkezî
kahramanlar kadındır. Toprağa bağlı olarak yerleşik hayata geçmiş toplum
yapısının yansıtıldığı destanlarda ise kadın daha pasif olarak karşımıza çıkar.
Bununla beraber o kahramanlık vasıflarını tamamen kaybetmez. Ancak çok daha zor
durumlarla karşılaştığında destan kahramanı olacak çapta kahramanlıklar ortaya
koyar (Çobanoğlu, 2007: 109).
2. Ak Kağan Destanında Kadın Tipi:
Çalışmamızda kullandığımız Ak
Kağan destan metni Metin Ergun tarafından hazırlanan “Şor Kahramanlık
Destanları” (2006) adlı eserden alınmıştır. Ak Kağan destanında olaylar hem yer
altında hem de yeryüzünde geçer. Manas Destanı’na benzer biçimde üç nesil
destanda yer alır. Destanda Ak Kağan, Aba Kulak ile Çaş Pilek’in başından geçen
olaylar anlatılır. Destanda sihir-büyü, atın konuşması ve uçması benzeri masal
motifleri de bulunur. Destanın olay örgüsü şu şekildedir:
1. Eski zamanlarda Ak Kağan adlı
aksakallı ihtiyar bir bey vardır. Karısının adı Altın Arıg’dır. Ak Kağan ile
Altın Arıg’ın çocukları yoktur. Karı-koca uzun zaman çocuk hasreti çekerler.
Mallarını kimlere bırakacaklarına dair endişe duyarlar.
2. Ak Kağan bir gün ava gider. Ak
Kağan avdayken bir oğlu ile bir kızı dünyaya gelir. İhtiyar biri tarafından
kıza Altın Tana, oğlana Altın Tayçı adı verilir. Oğlan ile kız çabucak büyür.
3. Al Tana ile Altın Tayçı mal
toplamaya giderler. Altın Tana yer altına, Altın Tayçı ak dünyaya varır. İki
kardeş de yurtlarına sığmayacak kadar mal toplayarak dönerler.
4. Altın Tayçı, Altın Kağan’ın
kızı Altın Sabak’la evlenmek için yurdundan ayrılır. Altın Tayçı, toyda Çargın
Tayçın adlı bir yiğitle birlikte kendisine karşı çıkan tüm yiğitleri öldürür.
Altın Kağan kızı Altın Sabak’ı Altın Tayçı’ya verir. Altın Tayçı, Altın
Sabak’la birlikte yurduna döner, büyük bir toy verir.
5. Altın Tayçı, yurdunda olmadığı
bir zamanda iki yiğit tarafından ablası Altın Tana ile ak kula atı kaçırılır.
Altın Tayçı, Kolazı Kağan’ın karısı bilge kişi Pokay Sarıg’ın tavsiyesiyle önce
kır atını bulmak için yola çıkar. Altın Tayçı, yolda Altın Tas adlı yiğidi
öldürür. Kök Kağan ile dövüşen Altın Tayçı, Kök Kağan tarafından öldürülür.
6. Pokay Sarıg’ın kızı Kara Purba
bu olayı görünce Kök Kağan ile savaşır. Kök Kağan’ı öldürür, yurdunu talan
eder, Altın Tayçı’nın öcünü alır. Kara Purba, Altın Tayçı’nın yurduna geldiğinde
Altın Tayçı’nın babası Ak Kağan ile anası Altın Arıg’ın öldürüldüğünü, halkının
kaçırıldığını görür.
7. Bu arada Altın Tayçı’nın
karısı Altın Sabak bir oğlan doğurur. Kara Purba, yurdundan sürülen Altın
Sabak’la oğlunu babasının yurduna halkı ve mallarıyla birlikte geri getirir.
Oğlan çocuğuna, babası gibi bir ihtiyar tarafından Aba Kulak adı verilir.
8. Aba Kulak da hızlı bir biçimde
büyür. Ak Salgın’ın kızı Ay Sabak’la evlenmek için yurdundan ayrılır. Yolda
karşılaştığı yiğit Enes Tayçı ile dost olur. Aba Kulak, iki kız tarafından
yakalanıp zincire vurulur. Enes Tayçı, Aba Kulak’ı kızların elinden kurtarır.
Aba Kulak, Ay Sabak’ı alır, yurduna döner, büyük bir toy düzenler.
9. Aba Kulak, ak tayı bulmak için
yola koyulur. Aba Kulak, ak kula tayı kaçıran Çaş Salgın ile Kara Kılış’la
dövüşür, ikisini de öldürür. Sır Ölen Kız, Aba Kulak’ı öldürür. O sırada bir
yiğit ortaya çıkar, Sır Ölen Kız’ı öldürür. Bu yiğit Aba Kulak’ın oğludur.
Yiğit, Kırgan Kılış’la dövüşür, onun tarafından zincire vurulur. Yiğit Kırgan
Kılış’ın elinden kurtulmayı başarır, yurduna geri döner.
10. Yiğide bir ihtiyar kişi
tarafından Çaş Pilek adı verilir. Çaş Pilek, Altın Tana halasını aramaya gider,
onun ölüsünü görür. Çaş Pilek, Çaş Köök ile evlenir, yurduna döner, toy yapar.
Toplumun bir ferdi olan kadın,
kendisine has yaratılış özelliğiyle her zaman ilgi odağı olmuştur. Her devir ve
toplumda farklı nitelikleriyle ön planda yerlerini almışlardır. Toplumun bu
önemli varlığı, edebiyatın da temel konularından birini teşkil etmiştir.
Destanlarda ve diğer folklorik ürünlerde kadın, çeşitli yönleri ile ele
alınmıştır. Güneybatı Sibirya’da yaşayan küçük bir Türk topluluğu olan Şorlar,
zengin bir folklora sahiptir. Diğer Türk destanlarında olduğu gibi Şor
kahramanlık destanlarında da kadınlar önemli bir yer tutmaktadır. Şor
destanlarında kadınlar hem başkahraman hem de yardımcı kahramanın olarak
karşımıza çıkmaktadır. Ak Kağan destanında üç kadın tipi görülür:
a. Alp
kadın tipi: Ak Kağan destanında, kadınlar hayatın içinde, olayların odak
noktasında yer almaktadırlar. Destanda kadın savaşçılar bulunur. Bu kadın
savaşçılar mücadeleci ve korkusuzdur. Destanda kadınlar da erkekler gibi ata
biner ve savaşır. Bu tip kadınlar, kadınların kahramanlığının, çevikliğinin ve
fedakârlık ruhunun bazen erkeklerden de üstün olabileceğini gösterir.
Kadınların özelliği sadece yemek yapmak, çocuğa bakmak gibi aile işleri değil,
aynı zamanda ailesinin varolma yolundaki mücadelesidir. Kadınlar bir erkekle at
yarıştırabilecek ve güreşebilecek hünere ve güce sahiptirler.
Kahramanlık konulu destanlar,
“alp” tipini temsil eden erkek kahramanlar etrafında gelişen olayları
anlatmaktadırlar ve kadınlar, bu tür kahramanlık anlatılarında, bazı arkaik
destanlarla merkezinde kadınların yer aldığı kahramanlık destanlarının dışında,
belirleyici bir rol oynamamaktadır. Kahramanlık destanlarının, atlı-göçebe
medeniyetin bir gereği olarak, toplumsal hayatın erkekler tarafından
biçimlendirildiği dönemlerin mücadelelerini anlattığı düşünülürse, bunun hiç de
yadırganacak bir durum olmadığı görülecektir. Kadın kahramanların, kahramanlık
konulu anlatılarda, özellikle de Oğuzların yaşadığı alanlarda oluşturulan
anlatılarda, etkin bir şekilde karşımıza çıkabilmesi için anlatıları oluşturan
toplumun büyük oranda yerleşik hayata geçmesini, din ve medeniyet
değişiklikleri yaşamasını ve bu tür anlatılarda sosyal yaşantıyla iç
çatışmaların da anlatılmaya başlamasını beklemek gerekmiştir (Aça, 2007: 77).
Ak Kağan destanında da olaylar
erkek kahramanların etrafında gelişmesine rağmen, yeri geldiğinde kadın
kahramanlar erkeklerin yanı başında onlarla birlikte mücadele ederler.
Destanda, içinde barındırdığı arkaik unsurlarla, kadınların kahramanlıklarının
önemli bir yere sahip olduğu görülür.
Altın Tayçı, Kök Kağan’la
dövüşür. İki yiğit arasındaki tutuşma uzun süre devam eder. Bu sırada “Ulu
sırtın belinden, kara demir zırh giyen tayga gibi bir kız koşup geldi. Kız
koşup gelip, Altın Tayçı’yı çekip ayırıp, ak bozkıra fırlattı. Şaşı gözlü Kök
Kağan ile kendisi tutuşuverdi. Tutuşa tutuşa tutuştuklarında, üç gün boyunca
tutuştular” (Ergun, 2006: 170)[2].
Kök Kağan’la dövüşen kız Kolazı Kağan’ın çocuğu, Pokay Sarıg analı, Kara
Purba’dır. Kök Kağan, Altın Tayçı’yı öldürür. Kara Purba o kadar güçlüdür ki,
Altın Tayçı’nın intikamını Kök Kağan’ı öldürerek alır:
Bunların ikisi az mı tutuştular,
çok mu tutuştular. Kara Purba, Kök Kağan’ı kıran üstüne çıkardı, sırttan
aşağıya sürükledi. Kara yerden kaldırdı, kırk göğe sıkıştırdı. Ay önünde altı
kez çevirdi, gün önünde üç kez çevirdi. Kara taşa fırlatanda kekeme Kök
Kağan’ın beli altı yerinden kırılmış. Kara Purba, kara duman arasından çıkıp,
kekeme Kök Kağan ile şaşı Kök Kağan’ın ocaklarını talan etti, deniz gibi
küllerini dağıttı. Canlı yurtlarını uyuttu, küçük yurtlarını kişnetti. Ocaklarını
aktardı, kazanlarını devirdi (171).
Destanlar, hareketli, mücadelenin
esas olduğu ve dolayısıyla fiziki gücün ön planda tutulan toplumlarda ortaya
çıkmış bir halk edebiyatı türüdür. Kahramanlığın ve cesaretin anlatıldığı
destanlarda başkahramanlar çoğunlukla erkekler olmuştur. Bunu kültür tercih
etmiştir. Kültür ürünleri, toplumun yaşam şekline ve düzeyine göre
oluştuğundan, destanlar da Türk kültürünün temel dinamikleri üzerinde
yükselmiştir. Türk kültüründe özellikle hayvancılığın ve göçer hayatın daha
yaygın olduğu dönemlerde ata binme, kılıç kullanma ve savaşma çoğunlukla
erkekler tarafından temsil edilmiştir. Bunda erkeklerin biyolojik olarak daha
güçlü olmalarının etkisi vardır. Bu yüzden destanlarda da erkek egemen bir yapı
oluşmuştur. Diğer bir ifadeyle Türk destanlarında erkek kahramanlar ön
plandadır. Böyle genel bir yargı, destanlarda kadınların hiç yer almadığı
anlamına gelmemelidir. Kadınlar da destanlarda çeşitli özellikleriyle yer
alırlar. Hatta bazı destanlarda alp olarak niteleyebileceğimiz baş kahraman
kadındır. Veya kadınların erkekler gibi savaşçılık özellikleriyle destanlara
katkı yaptıkları görülür (Şahin, 2012: 565).
Kara Purba, destanda kahraman
olarak nitelenebilecek bir karakterdir. Bu yönüyle Kara Purba ile birlikte
kadınlar, anne, eş, sevgili veya yardımcı olma özellikleriyle beraber,
düşmanlarla bazen yalnız bazen de erkek bir kahramana destek olabilmek için
savaşırlar. Erkek, kendisi için en yüksek kıymet olan kahramanlık vasıflarını
kadında da arar. Aynı şekilde kadın da erkekte kahramanlık vasıflarını arar. Bu
toplulukta düşman, hem erkeğin hem de kadının hayatını tehdit ettiği için her
ikisinin de kuvvetli ve cesur olması gerekir. Destanda kadınlar arasında
dövüşlere rastlanır. Altın Tayçı’nın ölümünden sonra Ak Kağan ile Altın Arıg
öldürülür, yurtları Kağan Sarığ kız tarafından talan edilir. Kara Purba, Kağan
Sarığ kızın ardından gider. Onunla dövüşür. Kağan Sarığ kızla dövüşmeden önce
iki yiğitle de kapışır. “Destan kahramanları olağanüstü nitelikleriyle toplumların
ideal tipleridirler. Bu nedenle destan kahramanları hem psikolojik hem de
fizikî anlamda sıradan insanlardan daha farklı özelliklere sahiptirler. Destan
kahramanına yüklenen bu olağanüstü nitelikler çoğunlukla çeşitli sembollerle
ifade edilir” (Duymaz, 2007: 50). Ak Kağan destanının Kara Purba benzeri kadın
kahramanları, hem psikolojik hem de fiziki nitelikleriyle sıradan birer insan
değildirler. Sıradan insanlardan farklı olağanüstü niteliklere sahiptirler.
Destanlarda bir alp tanıtılırken
çoğunlukla hayvanlar âleminden toplumda gücüyle ön plana çıkmış varlıklardan
yararlanılır. Bu durum atlı-göçebe yaşam tarzıyla yakından ilgilidir.
Destanlarda insanlar ve hayvanlar arasında yakın bir ilişki kurulur, özellikle
güçlü hayvanlara öykünülür. “Benzetmelerde yer alan hayvanlar hem gerçek hem de
fikrî anlamda Türk düşünce yapısı ve hayatıyla ilgilidir. Bu hayvanlar sadece
tabiatın en güçlü varlıkları oldukları için değil, bu dönemdeki insanların
kutsallık anlayışı ile bağlantılı olmaları nedeniyle de tercih edilmişlerdir”
(Bars, 2014: 39). Buna örnek kullanımları Dede Korkut anlatmalarında, Manas
Destanı’nda görmek mümkündür:
“Bir gün Ulaş oğlı, tülü kuşun
yavrısı, beze miskin umudı, Amıt suyınun aslanı, Karaçuğun kaplanı, konur atun
iyesi… Salur Kazan…” (Ergin, 1997: 95),
“Kara dere ağzında Kâdir viren,
kara buğa derisinden bişiginün yapuğı olan,... Kara Göne…” (Ergin, 1997: 112),
“Altmış ögeç derisinden kürk
eylese topuklarını örtmeyen, altı ögeç derisinden külah itse kulaklarını
örtmeyen, kolı budı haranca, uzun baldırları ince, Kazan Bigün tayısı at ağızlu
Aruz Koca...” (Ergin, 1997: 113).
“Kır yeleli erkek kurt gibi;
Yamaçtaki karakuş gibi
Almambet” (Gülensoy, 2002: 99).
“Kaplan gibi Acıbay” (Gülensoy,
2002: 116).
“Kurt gözlü, ak bıyıklı,
Kaplan (gibi) doğan er Manas”
(Gülensoy, 2002: 197). Burada yer alan kahraman tasvirlerinde insanlarla
hayvanlar arasında yakın ilişki kurulmuştur. Destanda Aba Kulak, Ay Sabak’ın
babasıyla karşılaştığında Ak Salğın kendisini şöyle tanıtır: “Hangi yiğit olayım!
Ay Sabak’ın atası, Ak Salğın’ım” (180). Burada bir erkek kendisini tanıtırken
bir hayvan veya yaptığı kahramanlığı anarak değil, bir kadının ismini anar.
Kadın (Ay Sabak’ın atası) Ak Salğın’ın kendisini tanıtırken kullandığı bir
sıfat niteliğindedir. Bu ifade alp tipi kadının toplumdaki etkinliğini
göstermesi bakımından önemlidir. Ay Sabak yaşadığı toplumda o kadar iyi
tanınmaktadır ki bir baba kendisini onun adıyla tanıtmaktadır.
Aba Kulak, Ay Sabak’ı aramaya
çıktığında kara bir dağın eteğinde iki yiğitin tutuştuğunu görür. “Bir yanda
Kara Purba dövüşmekte, diğer yanda kara kayış kemerli Kara Mergen tutuşur.
Bunlar ikisi yatsa kalksa denktirler. Kudurmuş itler gibi kapışır, azgın boğa
gibi süsüşürlerdi” (180-181). Döğüşen bu iki yiğit de kadındır. Aba Kulak, Kara
Purba’ya yardıma gider, onu kenara iterek Kara Mergen ile tutuşmaya başlar. Aba
Kulak, Kara Mergen’i öldürür. Destanda buna benzer iki kadının dövüşlerine veya
bir erkek ile bir kadının tutuşmalarına sıkça rastlanır ve bu durum destanda
kimse tarafında yadırganmaz. Kaplan “Dede Korkut Kitabında Kadın” adlı
makalesinde yaşadığımız devrelere göre Türk Edebiyatında kadını üç şekilde
değerlendirir:
1) İslamiyet’ten önce ve
göçebelik devrinde o, bu devrin ideal erkek tipi olan Alp tipine yaklaşır. Erkek
gibi o da ata biner, ok atar, kılıç kullanır ve icabında düşmanla kahramanca
çarpışır.
2) Yerleşik medeniyete ve İslami
kültür çevresine dâhil olduktan sonra kadın, erkek gibi ve erkekten daha fazla
passif bir karakter arz eder. Toprak ve din, insanları kendilerinden üstün
tabiat veya tabiatüstü kuvvetlere bağlar. Bu devirde kadının kahramanca
vasıflarını kaybederek bir haz ve aşk mevzuu olduğu görülür.
3) Batı medeniyeti tesiri altına
girdikten sonra kadının ilkin edebiyatta, sonra hayatta beşerî hakları müdafaa
edilir ve tamamiyle erkekle eşit bir seviyeye getirilir (Kaplan, 2004: 39).
Ak Kağan destanında, Kaplan
tarafından yapılan sınıflandırmanın birinci maddesinde tarif edilen kadın
tipine rastlanır. Kadın, Kaplan’ın ifadesiyle erkek tipi olan alp tipine
yaklaşır.
Aba Kulak, uzun zaman evlenmek
için Ay Sabak’ı arar. Sonunda onu bulur. Ay Sabak, elini uzatıp Aba Kulak’a
selam verir: “Canım benim, Aba Kulak’ım seni bulamayıp bu ak dünyayı baştan
sona gezdim” (193). Burada alp tipi kadının bir başka niteliği göze çarpar.
Sevdiğiyle evlenmek için her zaman erkek kadının peşinden koşarak onu bulmaya
çalışmaz. Gerektiğinde erkeğinden geri kalmayan alp kadın da erkeğine kavuşmak
için onu arar.
Kök Kartıga, karısı Kök Talay’a
şunları söyler: “Benim korktuğum hiçbir yer yok. Adı yitik Sır Ölen Kız, orada
toplanan halkı bir çukura toplar. Sır Ölen Kıza arı gücüm yeter mi bilmem!”
(198). Bu ifadelerde bir alp erkeğin, alp kadınla dövüştüğünde onunla başa
çıkıp çıkmayacağı konusunda yaşadığı tereddüt vardır. Kadın bir erkek gibi
dövüşmektedir. Erkek bir kadınla dövüşmekten endişe duymaktadır. Kök Kartıga bu
durumu karısına söylemekten de çekinmez. Bu durum toplumda kadının da erkek
kadar güçlü olduğu, kadının erkeği dövüşte yenmesinin toplum tarafından yadırganmadığını
ortaya koyar. Toplumda kadın en az evleneceği erkek kadar yiğit olmak
zorundadır. Kadınlar erkeklerin gölgesinde kalmamış, alplıkta da onlara eş bir
durum sergilemişlerdir.
Türk destanlarında yer alan geniş
Asya steplerinin çetin iklim şartları, kendi aralarında ve düşmanlarıyla
yaptıkları bitmek bilmez savaşlar, sık sık yıkılıp kurulan devletler,
konargöçer bir hayat tarzını zorunlu kılmıştır. Böyle bir yaşam da kahramanlık
ve cengâverlik ruhunu beraberinde getirmiştir. Göçebe hayatın tüm zor koşullarında
hayatta kalmaya çalışan insan, doğanın kendisine verdiği yetenekleri
geliştirmek zorundadır. Bu durum Türk destanlarında kahraman “alp tipi”ni
doğurmuştur (Akyüz, 2010: 171-172).
Alp tipini hazırlayan bu şartlar
kadını da eğitmiştir. Fedakâr, iffetli, saygın ve erkeğin sadık dostu olan
kadın, bu özelliklerinin yanında erkekle bizzat savaşan, dövüşen, yarışan,
güreş tutan, avcı, akıncı bir kahramandır.
Destanda masal unsurlarına da
çokça rastlanır. Bir gün Aba Kulak, iki bitin dövüştüğünü görür. Aba Kulak, ak
bit ile kara bitin yanına varır, kamçısını kaldırıp ikisine de vurur. Birden ak
bozkırın içinde göz gözü görmez olur, her tarafı duman kaplar. Aba Kulak,
kendini birden boynu elli kat zincirle bağlı, sırtı yaş kayışla sarılı hâlde
bulur. Ak bit ile kara bit kaybolur, büyük küçük kendir belikli iki kız
oluverir. İki kız Aba Kulak’ı kavurup yemek için yurtlarına sürüklerler. Aba
Kulak bu kızların elinden Eres Tayçı tarafından kurtarılır. Bu masal motifinde
Aba Kulak’ı esir eden kişiler kızlardır. Destanda büyücü kadınlara da bu
şekilde rastlanır.
b. İdeal eş
ve anne kadın tipi: Destanlarda görülen kadının en önemli
özelliklerinden biri de anne oluşudur. İdeal eş olma, erkek çocuk annesi olma,
eşi ile birlikte sıkıntılara göğüs germe gibi özellikler destan kadınlarında
bulunur. Toplum onları eş ya da anne kimlikleri ile saygın bir statüye
yükseltir. Örneğin, Manas Destanı’nda, Kanıkey’in diğer kadınlardan daha önemli
oluşu, Manas’ın eşi konumunda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kahramana eş
olmak bir kadın için yükselebileceği en yüksek mertebedir. Erkek çocuğu dünyaya
getirmek ve onu eğitmek de kadının önemli niteliklerindendir.
Destanlarda çoğunlukla kadınların
çocuksuzluk ve olağanüstü doğumları söz konusudur. Kadınlar genellikle kocaları
avdayken hamile kalırlar. Kadınlar eşlerine oldukça sadıktır. Kadının aile ve
toplum içerisinde seçkin bir konuma sahip olmasında analığın önemli bir rol
oynadığı bir toplumda, bu durum normal karşılanmalıdır. Ak Kağan destanında da
Ak Kağan ile Altın Arıg’ın uzun zaman çocukları olmaz. Bu duruma çok üzülen Ak
Kağan, karısının tavsiyesi ile ava çıkar. Ak Kağan avdayken bir oğlu ile kızı
olur. Çocuklarının doğumuyla anne olan Altın Arıg, aynı zamanda bir eş olarak
da görevini yerine getirmiştir. İdeal bir eş olarak Altın Arıg ev işlerini de
yapar. Ak Kağan avdan döndüğünda karısı Altın Arıg, aşını-yemeğini hazırlar.
Eski Türk toplumlarında aile en
önemli sosyal birlikti. Ailenin temelini de kadın teşkil eder. Kadın pek çok
destanda da olduğu gibi, karşımıza önce “ana” kimliğiyle çıkarılmaktadır.
Kadının aile ve toplum içerisinde seçkin bir konuma sahip olmasında analık
önemli bir rol oynamaktadır. Destanda Aba Kulak, Ay Sabak’ı alır, yurduna
döner. Onu ilk olarak annesi karşılar, anne oğlunun boynuna sarılır: “Azıp
gitti diye sandığımız Aba Kulak dönüp geldi, dediler. Ölüp kaldı diye sandığmız
dönüp geldi dediler” (193-194). Oğlunun dönüşü şüphesiz en fazla anasını mutlu
eder. Kadın kabilesini düşünerek onlara göz kulak olur. Gerektiğinde eşinin
yanında savaşan bu kadın, aynı zamanda savaş anlarında evlatlarının da
koruyucusu olmuştur. Kendi halkının çıkarlarını kendi çocuğuna duymuş olduğu
sevgiyle özdeşleştirir. Eşi umutsuzluğa düştüğünde onu teselli eder ve yeniden
hayata döndürür.
Destanda görülen bir diğer önemli
husus ise kadının evlenmesinde kararını kendi vermesidir. Çaş Pilek, Çaş Köök’ü
kendisinden ister. Çaş Köök anında cevap verir: “Sen Çaş Pilek’e varmayıp da
kime varayım!” (212). Kadın kendi kocasını kendisi seçer. Bu konuda başkasının
kararlarına göre değil, gönlüne göre kararını verir.
c. Bilge
(yardımcı) kadın tipi: Destanlarda kadın gerektiğinde eşine ve oğluna
akıl-nasihat vererek onları gelecek tehlikelerden korumaya çalışır. Kadın,
uyanık bilge kişiliği ile uyarıcı sözler söyler, akıllıca planlar yaparak
düşmanın hilelerini bozar. Yeri geldiğinde elinde kılıç, at üstünde savaşan
kadın, yeri geldiğinde aklı, anlayışı, sabrı, öngörüsü ile erkeğine destek
olmuş, karışık birçok meseleyi böylelikle çözmüştür. Kahramanlar yiğitliklerine
güvendiklerinden çoğu zaman hesapsızca hareket ederler. Bu onlarda bir zaaf
olarak görülür. Bunun önüne geçmek için onların akıl hocaları vardır. Akıl
hocaları da çoğu zaman kadınlar olmuştur. Kadın karakterler eşlerine,
kardeşlerine nasihat, akıl verir. Kahramanları perde arkasından çoğu kez
kadınlar yönetir. Bu kadınlar bazen de doğaüstü güçlere sahiptir. Olacakları
önceden bilirler. Kahramanlara akıl verir, onları çeşitli tehlikelerden korur.
Altın Tayçı’nın ablası Altın Tana, Altın Kağan kızı Altın Sabak için toy
düzenlediğinde kardeşine ne yapması gerektiğini söyler. Altın Tana, Altın
Tayçı’ya şunları söyler:
O toya bu ak dünyanın
yiğitlerinin hepsi toplanıp varmış. Oradaki yere girip varsan, çoğu sana karşı
olur, sen yapayalnız kalırsın. Senin için tutuş-dövüş kılar kişi yok olur.
Herkes senin üstüne gelir. Elin yerinde dolaşıp esriyinceye dek içki içersen,
ölüp kaldığını bilemezsin, yad yerde gezinip kendinden geçercesine içki
içersen, azıp öldüğünü bilemezsin. Sevgili biricik kardeşim, benim söylediğim
sözümü tut! (159).
Altın Tayçı, ablasının
dediklerini yapar. Toyda kendisinden geçecek kadar içki içmez, böylece
karşılaştığı yiğitleri kolayca yenmeyi başarır. Sonuçta evleneceği kadını Altın
Sabak’ı alır, gelir.
Destanda bilge kadın tipi
karakterine uygun bir biçimde bilgisi, zekâsı, becerisi ve sahip olduğu
doğaüstü güçleriyle ön plana çıkan kadın Pokay Sarıg’dır. Altın Tayçı, yurdunda
olmadığı bir zamanda iki yiğit tarafından ablası Altın Tana ile ak kula atı
kaçırılır. Altın Tayçı, önce ablasının mı, atının mı peşinden gitmeye karar
veremez. Ne yapması gerektiğini düşünürken bir kocakarı içeri girer. Bu kadın
Kolazı Kağan’ın karısı Pokay Sarıg’dır. Pokay Sarıg, Altın Tayçı’ya ne yapması
gerektiğini haber verir: “Sen ak kır atını çözüp, bizim yere gönder. Üç haçlı
altın taygan eteğinde, altın otağın içinde ne olup bittiğini görüp dinleyip
gelsin! Ak kır at geldikten sonra hangi yola gideceğini söylerim” (166). Altın
Tayçı, Pokay Sarıg’ı dinler, söylenilenleri yapar. Sonuçta, Pokay Sarıg, Altın
Tayçı’ya ak kula atın yoluna gitmesi gerektiğini bildirir. Pokay Sarıg, Aba
Kulak’a da bir çok kere aynı şekilde akıl verir. Aba Kulak, Pokay Sarıg’a
sorar: “Hey Pogay Sarığ koca karı! Bu ak dünyada senin bilmediğin şey yok!
Altın Tana ablamın yoluna mı gireyim, yok ak kula atın yoluna mı gireyim,
bildiğini duyduğunu söyleyiver!” (176). Pokay Sarıg, Aba Kulak’ı başka bir
kocakarının yanına yollar. Aba Kulak, koca karının yanına gider, koca karı olup
biten her şeyi Aba Kulak’a haber verir.
Kocakarı evlenmesi için onu Ay
Sabak’a gönderir: “Ay Sabak’ı almazsan ömrün kısa olur, tabutun alçak olur.
Buradan gitsen Ak Sabak’ın yoluna girersin!” (179). Pokay Sarıg destanda
kahramanlara sadık ve onların en yakın destekçisidir. Destan kahramanlarına bir
çok konuda yardımcı olur, tavsiyelerde bulunur, öğüt verir ve çeşitli
tehlikelere karşı uyarır. Pokay Sarıg, aklı ve mantığıyla destanda yol
gösterici, sağduyulu, öngörüsü güçlü bir tiptir.
Aba Kulak, bir gün hayatını eski
zamanda kurtaran Sıbas Oğlan’a rastlar. Sıbas Oğlan, gençliğinden beri Sır Ölen
Kız’ı aramaktadır. Aba Kulak, Sıbas Oğlan’a şunları söyler:
Hey, ölür zamanımda atam gibi
kurtaran Sıbas Oğlan, biter çağımda anam gibi kurtaran Sıbas Oğlan, sen varıp
kargış yetmez kara kocakarının sonsuz ulu öğüdünü sor! Onun bilmediği bu ak
dünya içinde şey yok! Ne gerekse sana kara kocakarı söyler (185).
Burada kocakarı olarak geçen
kadının ismi verilmez. Ancak destan içinde üstlendiği işlevle Pokay Sarıg’dan
da daha bilge kadın olduğu görülür. Çünkü Pokay Sarıg, bazı müşkül durumlarda
destan kahramanlarına yol göstermesi için onları kocakarıya yollamaktadır.
Kök Talay, destanda aklıyla,
öngörüsüyle ön plana çıkan bir başka bilge kadındır. Kök Kartıga, Aba Kulak’la
ilk karşılaştığında onun görünüşüne bakıp onunla alay eder. Bu durumda karısı
Kök Talay, kocası Kök Kartıga’yı şu şekilde uyarır: “Hey, Kök Kartıga kocam,
düşünme ki yalnız sen yiğitsin, diye, Aba Kulak senden az yiğit değil. Görünüşü
küçük de olsa, kaldırılıp vurulması ağır olur. Aba Kulak, seni kaldırıp vursa
altın masa arkasında oturamazsın” (190). Kök Talay, kocası Kök Kartıga ile Aba
Kulak’a Sır Ölen Kız’la karşılaşmaya gittiklerinde şu şekilde yol gösterir:
“Hey, Kök Kartıga’m, buradan öteye gidende, dağ başları uğuldarsa, altı dağ
aşıp, altı nehirden geçen yoldan gidin!” (198). Koca da karısının tavsiyesini
dinler, ona göre yolda hareket eder. Ancak Ne Kök Kartıga ne de Aba Kulak Sır
Ölen Kız’la başa çıkar.
Kahramanların bazı durumlarda
bilge kadınları dinlemedikleri görülür. Ancak bilge kadınların sözlerinin
dinlenmedinde kahramanların başlarına felaketler gelir. Aba Kulak, Altın
Tana’yı bulmak için Pokay Sarıg’a danışmaya gittiğinde Pokay Sarıg, Aba
Kulak’ın karşısına çıkacak olaylar hakkında onu uyarır: “Bir kişiden bile
korkmayan, adı yiten Sır Ölen Kız, herkesi bir çukura atıp öldürür. Sır Ölen
Kız’ın ölür canı yok, dökülür kanı yok. Sen buradan gittikten sonra, Kök
Kartıga’nın dostça desteğini istersin. Kök Kartıga giderse her şey güzel olur!”
(196). Sır Ölen Kız, kadının gücünün bir göstergesidir. Aba Kulak, Pokay
Sarıg’ı dinlemez, yola çıkar. Pokay Sarıg olanları önceden görür, altın
merdivenin başında durup ulu ağıtına başlar: “Ak doru at, altın kazığın
dibinden tamamen uzaklaşıverdi. Geri dönüp gelir yolu yoktur! Aba Kulak’ın da
bu yere geri dönüp gelir yolu yoktur!” (196). Pokay Sarıg’ın endişesi boşuna
değildir. Nitekim Aba Kulak’ın ölümü de Pokay Sarıg’ın uyarılarına dikkat
etmeden hareket edip onunla karşılaşmaması gerektiğini söylediği Sır Ölen
Kız’ın elinden olur.
Kökeni itibarıyla mitolojiye
dayanan destanlarda, kadın hem ödül hem soyu kutsallaştıran tanrısal bir unsur
olarak görülür. Bir toplumu temsil eden destan kahramanı kendi toplumunun
düşmanı diğer toplumun kahramanlarını ve ordusunu yendiğinde, kadın, düşmandan
elde ettiği bir ödüldür. Bu kadın genelde yendiği, yerine geçtiği kralın karısı
veya kızıdır. Bu durum hem savaşçı, erkek egemen toplumların hem de kadın
kutsallığının var olduğu tarım toplumlarının destanlarında görülür (Kaya, 2002:
50).
Burada ifade edilen ve bazı Şor kahramanlık
destanlarında da görülen bir ödül olarak düşmanlardan alınan kadına Ak Kağan
destanında rastlanmaz.
3. Sonuç:
Toplumun bir ferdi olan kadın,
kendisine has yaratılış özelliğiyle her zaman ilgi odağı olmuştur. Toplumun bu
önemli ve vazgeçilmez varlığı, edebiyatın da temel konularından birini teşkil
etmiştir. Destanlarda ve diğer folklorik ürünlerde kadın, çeşitli yönleri ile
ele alınmıştır. Güneybatı Sibirya’da yaşayan küçük bir Türk topluluğu olan
Şorlar, zengin bir folklora sahiptir. Şor kahramanlık destanlarında da kadınlar
önemli bir yer tutmaktadır. Şor kahramanlık destanlarından biri olan Ak Kağan
destanında üç kadın tipi görülür:
a. Alp
kadın tipi: Bu tip kadınlar hayatın içinde, olayların odak noktasında
yer almaktadırlar. Mücadeleci ve korkusuzdur. Erkekler gibi ata biner ve
savaşır. Kahramanlıkları, çeviklikleri ve fedakârlık ruhları bazen erkeklerden
de üstündür. Sadece yemek yapmak, çocuğa bakmak gibi aile işlerini değil, aynı
zamanda ailesinin var olma yolundaki mücadelesini de yürütürler. Bu kadınlar
bir erkekle at yarıştırabilecek ve güreşebilecek hünere ve güce sahiptirler.
Kadına sosyal hayatta yer veren, erkeklerle birlikte mücadele etme imkânı
sağlayan ve onları erkekler karşısında koruyup kollayan bir kültürde alp
nitelikli kadınların ortaya çıkması doğal bir durumdur.
b. İdeal eş
ve anne kadın tipi: Bu kadın tipinin en önemli özelliği anne oluşudur.
İdeal eş olma, erkek çocuk annesi olma, eşi ile birlikte sıkıntılara göğüs
germe gibi özelliklere sahiptir. Toplum onları eş ya da anne kimlikleri ile
saygın bir statüye yükseltir. Kahramana eş olmak bu tip kadınlar için
yükselebileceği en yüksek mertebedir. Erkek çocuğu dünyaya getirmek ve onu
eğitmek de kadının önemli niteliklerindendir.
c. Bilge
(yardımcı) kadın tipi: Bu kadın tipi gerektiğinde eşine ve oğluna
akıl-nasihat vererek onları gelecek tehlikelerden korur. Uyanık, bilge kişiliği
ile uyarıcı sözler söyler akıllıca planlar yaparak düşmanın hilelerini bozar.
Aklı, anlayışı, sabrı, öngörüsü ile erkeğine destek olur; karışık birçok
meseleyi çözer. Kahramanlar yiğitliklerine güvenerek hesapsızca hareket
etiklerinde onların akıl hocaları çoğu zaman bu kadınlar olur. Eşlerine,
kardeşlerine nasihat, akıl verir. Kahramanları perde arkasından çoğu kez bunlar
yönetir. Bu kadınlar bazen de doğaüstü güçlere sahiptir. Olacakları önceden
bilirler.
Sonuç olarak; Ak Kağan destanında
savaşan, ideal eş ve anne olarak erkeklere yardım eden kadın, aklın ve
bilgeliğin de sembolü olmuştur. Fiziksel güçlülük yanında, sağlam bir karakter
sahibi olmak da kadının olmazsa olmazlarındandır. Türk destancılık geleneğinde
kadınlar aktif bir şekilde mücadelenin içinde yer alarak erkek kahramanlar gibi
hüner sergilemişlerdir. Savaşçı kadınlar destan türünü, pasif ve aşk konusu
olmuş kadın tipler ise halk hikâyelerini temsil etmektedirler. Türk kültür
tarihi incelendiğinde, inanç sisteminden yaşam biçimine kadar topluma yöne
veren, çeşitli özellikleriyle millî değerlerin sembolü haline gelen sayısız
kadın kahramanın yer aldığı görülecektir. Kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve
çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifenin yanı sıra; ata binen,
savaşabilen, alp tipi erkeğe uygun bir görünüm arz etmektedir.
Kaynaklar
AÇA, M. (2007). Reşideddin
Oğuznâmesi’nde Kadın. Millî Folklor, 76, 76-92.
AKALIN, Ş. H. (1993). Şor
Türkçesi ile İlgili Yeni Yayınlar ve Çalışmalar. Türk Dili Dergisi, 500,
193-196.
AKALIN, Ş. H. Şor Türkçesinin Söz
Varlığındaki Rusça Ödünçlemeler ve Alıntılar Üzerine.
http://turkoloji.cu.edu.tr/CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/3.php
AKYÜZ, Ç. (2010). Manas
Destanı’nda Alp Kadın Tipi. Mukaddime, 1, 169-180.
BARS, M. E. (2008). Köroğlu
Destanı’nda At, Kadın, Silah. Turkish Studies-International Periodical for the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 3(2), 164-178.
BARS, M. E. (2014). Manas
Destanı’nda Kahraman Tasvirleri. International Journal of Language Academy, 2(1),
31-40.
CHİRLİ, N. (2008). Şor
Kahramanlık Destanlarında Kadın Tipi. Turkish Studies-International Periodical
for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 3(7), 292-305.
ÇOBANOĞLU, Ö. (2007). Türk
Dünyası Epik Destan Geleneği. Ankara: Akçağ Yayınları.
DUYMAZ, A. (2007). Oğuz Kağan
Destanı’ndan Dede Korkut Kitabı’na Kahramanların Beden Tasvirlerinin Sembolik
Anlamları Üzerine Değerlendirmeler. Millî Folklor, 76, 50-58.
ERGİN, M. (1997). Dede Korkut
Kitabı I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
ERGUN, M. (2006). Şor Kahramanlık
Destanları. Ankara: Akçağ Yayınları.
GÜLENSOY, T. (2002). Manas
Destanı. Ankara: Akçağ Yayınları.
GÜNAY, U. (1998). Manas
Destanı'ndaki Kadın Adları ile İlgili Bir Deneme. Folkloristik Prof. Dr. Dursun
Yıldırım Armağanı. Ankara: 49-61.
GÜNDÜZ, A. (2012). Tarihî Süreç
İçerisinde Türk Toplumunda ve Devletlerinde Kadının Yeri ve Önemi. The Journal
of Academic Social Science Studies, 5(5), 129-148.
İNAN, A. (1998). Türk
Mitolojisinde ve Halk Edebiyatında Kadın. Makaleler ve İncelemeler I. Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları.
KAFESOĞLU, İ. (2012). Türk Millî
Kültürü. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
KAPLAN, M. (2004). Dede Korkut
Kitabında Kadın. Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh
Yayınları, 39-50.
KAYA, M. (2002). Türk Halk
Anlatılarında Kadın. Toplumbilim, 15, 49-54.
KURPEŞCO, N. N. Şor Folkloru.
(Türkiye Türkçesine Aktaran: Şükrü Haluk Akalın). http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/semp_2/kurpesko.pdf
ÖGEL, B. (2001). Dünden Bugüne
Türk Kültürünün Gelişme Çağları. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yayınları.
SAÇKESEN, A. (2007). Er Tabıldı
Destanında Kadın Tipler. Turkish Studies-International Periodical for the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2(3), 489-495.
ŞAHİN, H. İ. (2012). Türkmenistan
Sahası Köroğlu Anlatmalarında Kadın Tipler. Prof. Dr. Mine Mengi Adına
Türkoloji Sempozyumu Bildirileri. Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınları, 563-572.
TEKİN, T. (2010). Orhun Yazıtları.
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
USEEV, N. (2012). Köktürk Harfli
Yenisey Yazıtlarındaki Kadını Bildiren Kelimelerin Anlamına Göre Eski Türklerde
Kadın İmajı. Dil Araştırmaları, 11, 57-66.
YILMAZ, A. (2004). Türk
Kültüründe Kadın. Millî Folklor, 61, 111-123.
ZİYA GÖKALP. (2007). Türk
Medeniyet Tarihi. (Kitaplar-Bütün Eserleri 1). (Yayına Hazırlayan: M. Sabri
Koz). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
[1] Kuzeydoğu
Türk lehçeleri grubunda yer alan Şor Türkçesini konuşan Şorlar, Sibirya'nın
güneybatısındaki Kemerovo’da; bu yönetim birimine bağlı Mıski, Taştagol,
Novokuznetsk gibi yerleşim merkezlerinde ve Tom, Mras, Kondom ırmakları
kıyılarında yaşamaktadırlar. Folklor araştırmalarından, Şorların on yedi boya
ayrıldığını öğreniyoruz. Bu boylar: Kara Şor, Sarı Şor, Ak Şor, Tayeş, Keçin,
Aba, Kızay, Kobıy, Kıy, Karga, Çeley, Çettiber, Kalar, Sebi, Tartkın, Keres,
Çoral’dır. Eski Sovyetler Birliği’nde 1989 yılında yapılmış olan son nüfus
sayımına göre Sovyetlerde yaşayan Şorların toplam nüfusu 16.652’dir. Bu nüfusun
büyük bir bölümü Kemerovo yönetim biriminde yaşamaktadır. Bu yönetim biriminde
yaşayan Şorların nüfusu 12.585’tir. Başlangıçta, Rus misyonerlerinin Şor diline
uyarladıkları Kiril alfabesini kullanan Şorlar, 1930’da Latin alfabesine
geçmişlerdir. 1938’de Şorlar yeniden Kiril kökenli alfabeyi kabul etmişlerdir.
Şor yazı dilinin varlığını sürdürdüğü bu yıllarda Şorca pek çok eser
yayımlanmıştır. Bazı Rus klâsikleri Şorcaya çevrilmiş, Şor şair ve yazarlarının
şiirleri, hikâyeleri, halk ağzından derlenmiş destan ve masalları
yayımlanmıştır (KURPEŞCO, http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/semp_2/kurpesko.pdf.
223-228; AKALIN, http://turkoloji.cu.edu.tr/CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/3.php.).
[2] Bundan
sonraki alıntılarda aynı eserin sadece sayfa numaraları gösterilmiştir.
Post A Comment
Hiç yorum yok :