MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Tülek Destanı

Tülek Destanı

Baçman Han ile Çaçdar Han adlı hanlar varmış. Evvel zamanlarda Cayık (ırmağı) akarmış.

Baçman Han bir han oğlu idi; halkı, malı parası (A5) çok, yurdu geniş idi. Altmış yiğit hizmetçi yoldaşı var idi, her birisini çocuk gibi süsler idi. Altmış birinci Mirkasık bey oğlu Tülek idi. Han Tülek’i kendi yanına aldı. Tülek bir yalnız oğul idi.

Baçman Han daima kuş ile hayvan avlardı. Her bir yiğidin kendi kuşu vardı. Tülek’in kuşu Ak Yabalak idi.

(A10) Yiğitler kuş ile avlanmaktan hem mutlu idiler hem de hanla yoldaştılar. O yiğitlerin kuşları ne yakalarsa, onu Baçman Han’a getirirlerdi.

Günlerden bir gün Baçman Han ava çıktı. Hangi kuş uçsa da, kaçsa da Tülek’in kuşu Ak Yabalak yakaladı. Orada hanın diğer yiğitleri hiçbir şey yakalayamadı. Tülek aldı, hana verdi. Altmış yiğit, Tülek’i küstah (A15) görüp, eskisi gibi bıçaklayarak öldürmek istediler.

Tülek her zaman Allah’a kulluktan uzak durmaz idi, gönlü temiz idi. Tülek’in bindiği ata Akbüzçe Yilyitmez derlerdi. O gece, düşmanlık eden altmış yiğit, Tülek’in atının dört ayağındaki toynaklarının etine demir çivi soktular, yürümeye dermanı olmasın diye. Tülek bu işi (A20) hiç anlamadı, kendisi uykudaydı. Rüyasında Hızır Aleyhisselam geldi, Tülek’e İsm-i Âzam duasını öğretti:

- Ey oğlum, altmış yiğit sana düşmanlık edip, atının toynağına sivri demir çivi vurdular. Bu İsm-i Âzam duasını okuyup üflersen, çiviler düşüp, atının ayakları iyileşecek, dedi. Yine (A25) Ey oğlum Tülek, ne zaman sana müşkül iş düşse, ( bu duayı ) oku! dedi.

Tülek sabah uyandı, İsm-i Âzam duasını okuyup üflediğinde, atın ayaklarından çiviler düştü, ayakları iyileşti, sağ oldu. Hiç kimseye bunları söylemedi.

(A30) Sabah oldu, atlandılar. Tülek bir göle bakmaya gitti. Altmış yiğit şaşırıp:
- Tülek’i öldürmezsek bize ne olmaz ki? dediler. O zaman söylediler: Biz üç yiğit gidelim, ikimiz Akbüzçe’nin dizginini alıp, birimiz Akbüzçe’yi kamçılasın. O zaman Akbüzçe Yilyetmez koşmaya başlayınca, (A35) ağaca veya taşa çarpıp ölecek, onun bizi hor görmesinden kurtulacağız! dediler.

Üç yiğit düşmanlık edip, ikisi (atın) dizginini çıkarıp, birisi kamçıladı. Akbüzçe yola gidip kaçtı. Altı gün durmadı, yedinci günün sabahı, gün doğarken, büyük bir denizin yanına geldi, durdu. Tülek nereye gittiğini (A40) bilmiyordu, onun nereye gittiğini hiç kimse de bilmiyordu.

O an Tülek atının durduğu yerde bir kız gördü. Gayet güzeldi, kim görse aşkından canını verir gibi olurdu. O su perisi, Çaçdar Han adlı padişahın kızı idi. Tülek’in atının durduğu yere gelip, her sabah saçını tarar idi. O kız, saçını tarayıp oturduğu zaman, (A45) Tülek atından indi, kızın yanına geldi. Kız duymadı. Saçının uzunluğu altmış karış vardı. Saçını iki yana salıp, tarayıp oturduğu bir vakitti. Tülek gelip, kıza selam verdi. Kız saçını yüzünden çekip, dönüp baktı, Tülek’i gördü, ah edip söyledi:

- Eğer arkam dönük oturmasaydım, yüzümü sana ne zaman (A50) gösterecektim! dedi. Tülek’in yüzüne baktı: Gayet güzel yiğittir. Tülek’e kız o anda âşık oldu, hiç söz söyleyecek hali ve o yerdeden gidecek dermanı kalmadı. Gönlünden söyledi:

- Bu yiğidi bir zaman aldatmazsam, şayet onun yanına gideceğim! dedi. Kızın o an bütün vücudu titredi, durmaya hiç (A55) dermanı kalmadı.

Tülek kıza türkü söyledi:

İnip geldim atımdan,
Şimdi görünsün özüne,
Selam verdim ben sana,
(A60) Ay gibi güzel yüzüne,
Âşık oldum ben sana,
İnce zarif boyuna,
Sözünü söyle, Susılu!
Kız yine Tülek’e söyledi:
(A65) Benim gibi kötünün özüne,
Âşık olma, bey oğlu,
Bizim yerler katı yer,
Dayanamazsın, bey oğlu,
Hasta olup ölürsün,
(A70) Dönüp git, bey oğlu!
Sonra Tülek kıza söyledi:
Sefer kıldık yüz kişi,
Dizgin çıkardı üç kişi,
Atım geldi yarışıp,
(A75) Elim geldi karışıp,
Adını-yolunu bilmiyorum,
Adını söyle, Susılu!

Sonra kız söyledi:

Atın gelir yarışıp,
(A80) Elin gelir karışıp,
Adını-yolunu bilmezsin,
Adını söyleyivereyim,
Adını kendin bilirsin,
Sarı bey Mirkasık oğlu,
(A85) Tülek adlı yiğitsin!
Adını-yolunu bilmeden,
Nerde azıp geziyorsun,
Güzel Tülek, genç oğul?

Ondan sonra Tülek söyledi:

(A90) Bir denince bel aşan,
Her belle şan alan,
Kanat çırpmadan kaz alan,
Ağzı kanlı kurt alan,
Zıplayıp duran tilki alan,
(A95) Boynu uzun turna alan,
Kuş uçurmadan kuş alan,
Ak doğanımdan vazgeçeyim,
Suyun kızı, Susılu!

Sonra kız söyledi:

(A100) Adımı sorup ne yapacaksın?
Hoş gerdanlık, güzel yüzük,
Budur sana hediyem,
Bizim yerler katıdır,
Duramazsın, Tülek’im
(A105) Hasta olup ölürsün!
Ben de sana göre değilim,
Dönüp git, Tülek’im!

Sonra Tülek söyledi:

Fazla kuşu artırmaz,
(A110) Doğanımdan vazgeçeyim,
Aylık yeri birden aşan,
Yıllık yolu birden alan,
Kuyruğu, yelesi taranan,
Dört ayağını birden atan,
(A115) Küheylanımdan vazgeçeyim!

Sonra kız söyledi:

Güzel saçımı tarayan,
Boyumu-posumu gösteren,
Altın tarak, al aynam,
(A120) Budur sana hediyem!
Şunu al da yoluna git,
Dönüp git, Tülek’im;
Ben sana göre değilim,
Güvenme, Tülek’im!
(A125) Sonra Tülek söyledi:
Tam on ay taşıyan,
Omurgası bükülen,
Helal eli yorulan,
Elbise dizip oturtan,
(A130) Gece uykusunu üçe bölen,
Geceleri kalkıp emziren,
Kâseden kaymak yediren,
Anamdan da vazgeçeyim!
Altın tahtta oturan,
(A135) Seyrek sakal uzatan,
Babamdan da vazgeçeyim!
Suyun kızı Susılu,
Senin ile olayım,
Adını söyle, Susılu!

(A140) Sonra kız söyledi:

Hoş gerdanlık, güzel yüzük,
Almadın sen Tülek’im,
Altın küpem, al yüzük,
Yine verdim – hediyem,
(A145) Hediye verip, almazsan,
Nedir senin dileğin,
Sözünü söyle, Tülek’im?

Sonra Tülek söyledi:

Hoş gerdanlık, güzel yüzük
(A150) Güzel yüzünü süsle!
Altın tarak, al aynayı
Ben ne yapayım, Susılu?
Yüzük-hediye gerekmez,
İnce boyun dileğim!
(A155) Sözüm budur, Susılu.

Sonra kız söyledi:

Şaşırmışsın, bey oğlu,
Yanılmışsın, bey oğlu,
İşte şu yanına,
(A160) Geliyor beş kişi,
Görmüyor musun, bey oğlu?

diyerek Tülek'i baktırıp, kendisi suya daldı. Altmış karış saçının altı karışı suya girmemişti, Tülek kızın saçını bileğine doladı. Bu şekilde, kız sudan çıkana kadar bileğinden bırakmadı.

(A165) Bir süre sonra, güneş ve ayın görünmediği yere çıktı. Orada bir taş saray vardı. Önünde ve yanında ırmaklar akıyordu. Bir yanında bal, önünde süt ırmağı akıyordu. Tülek gördü. Kızın saçını bırakmadı. O anda kız Tülek’e söyledi:

- Şimdi sen benimsin, ben seninim, saçım bırak, ben saraya (A170) ineyim, döşek sereyim, ondan sonra çıkıp seni alayım!

Sonra Tülek kıza söyledi:

Altı gün de yedi gün
Atımı alıp gelmiştir;
Aldanmayacağım, Susılu,
(A175) Ay yüzünden bir kere öpmeden,
Asla bırakmam, Susılu!

Sonra kız söyledi:

Altı gün de yedi gün
Atını alıp gelmiştir;
(A180) Acele etme, bey oğlu,
Bütün vücudum senindir,
Sabret, bey oğlu!
deyince, Tülek kızın saçını bıraktı

Kız saraya gitti, kapıdan girer girmez, sarayın kapısını kilitledi. (A185) O anda taş sarayın büyüklüğü meydana çıktı. Kız hiç çıkmadı. Üç gün, üçgece Tülek orada bekledi; hiç dermanı kalmadı. Dördüncü gün, sabah namazını kıldıktan sonra, iki rekât namaz kıldı, İsm-i Âzam duasını okudu, üfledi, başını secdeye koydu, o an söyledi:

- (A190) İlahi, bu kızı, kavmi-halkı, onların malını mülkünü, hepsini güneşin sıcaklığı ile dermansız kılasın! dedi.

O zaman duası kabul olup, üç gün, üç gece havanın sıcaklığı arttı, o sarayın yanında akan bal ırmağı, süt ırmağı, dört yanından akan su ırmağı kurudu, hiç içecek su kalmadı, (A195) takatsiz kaldılar, hepsi yatmış ölü gibiydi.

O kızın sarayının çevresinde oturan kırk hizmetçisi vardı, hepsi güzel yüzlü periydi; hepsi toplanıp kızın sarayına geldiler, ağlaştılar. Kız hiç kapısını, penceresini açmadı, ses vermedi. Bu halayıklar orada Tülek'i gördüler, gayet (A200) güzellik sahibi bir yiğittir. Ve:

- Kız bu yiğitten kaçıp kilitlenmiş, bu iş bu yiğittendir, dediler. Şimdi ne yapmak gerek, hemen toplanıp gelin, bu kızın babası Çaçdar Han 'a gidip söylemek gerek!

Sonra Çaçdar Han’a gidip söylediler, Çaçdar Han, çok (A205) sinirli bir şekilde birini gönderdi, söyledi:

- Niçin öyle yaparak halkını helak ediyor? Önce o yiğidi kabul etmeseydi, insanın bu yere kadar gelmesine ne hâli var? dedi. Kendisi alıp getirmiş, şimdi niçin halkını helak ediyor. Elbette o insanın duası kabul olmuşa benziyor. Gidip kızıma (A210) söyleyiniz. Sarayın kapısını penceresini açsın, o yiğidi kendi yanına alsın, özürler dilesin, dua istesin! diye bir kimseyi gönderdi.

O kimse, babasının sözünü söyleyince, kız sarayın kapısını, penceresini açtı. O zaman kızın tenine güneş vurdu, göğsünden girip, arkasından çıktı. Kız yanıp ölecek gibi oldu. Taş saray ateş gibi (A215) oldu. O zaman Tülek saraya girdi, kızı gördü, saçından bileğine sarıpyakaladı, taş sarayın kapısına vurdu, kızın aklı gitti. Bir zaman sonra, kızın aklı başına geldi, gözünü açıp baktı, Tülek’i gördü, söyledi:

- Ey yiğit ben seni sevmediğimden (önce) böyle bir iş yapmazdım. (A220) Ben yer altı padişahının kızıyım. İşte bu işimi babam duysun diye, böyle yaptım, deyip yiğidin gönlünü bu söz ile aldı. Yine söyledi:

- Ey yiğit, şimdiye kadar işimiz yanlış idi, şimdi Hak Teâlâ’ya şükür, işimiz doğru oldu, deyip şaşkınlıkla kız (A225) Tülek’in boynuna sarıldı. Babamın izin verdiği haberi geldi, seni kocalığa almaya! dedi.

Tülek kızın bu sözünü işitip, kızın aşkına genç canını kurban eder gibi büyük bir aşk ile kızın boynuna sarıldı. Sanki gökten inip birbirleriyle kavuşturulmuş dersin. Sevgileri öyle (A230) kıymetli oldu ki, Allah’tan gayri kimse bilmez.

Sonra kız Tülek’e söyledi:

- Şimdi benim ayıbımı affet! – deyip özürler diledi. Dedi: Ey yiğit, bu sıcaklıktan halimiz kötü oldu, Hak Teâlâ’dan dileyip, dua ederseniz, âmin dersek, Hak Teâlâ belki affedip, (A235) bu sıkıntıyı giderecek!- deyip, kız Tülek’in ayağına kapandı, yalvardı. Tülek o zaman kıza söyledi:

- Ey canımın sevgilisi, bir zaman sen sabredip otur, ben tenha yere varıp, Hak Teâlâ’dan hacet dileyeyim, sen de dilekte olacaksın,- dedi.

(A240) Saraydan çıkıp bir tenha yere vardı, teyemmüm abdesti aldı, iki rekât hacet namazı kıldı, İsm-i Âzam duasını tam okudu, başını secdeye koydu, söyledi:

- İlahi, bütün müşkül işim sana kolaydır, diyerek Hak Teâlâ’ya yalvardı. Bu kavime (rahmet) kılıp, güneşin sıcaklığını (A245) giderip, onlara sevgi vermek sana kolaydır!- diye yalvardığında, o an serin bir rüzgâr esip, bal ırmağı, süt ırmağı, su ırmakları akmaya başladı. Bütün halkın aklı başından gidip, üç gün üç gece uyudular. Üç günden sonra kalktılar, mal ve hayvanlarına baktılar. Üç bölümü helak olmuştu güneşin sıcaklığından.

(A250) Daha sonra Tülek ile kızın aşkı günden güne arttı. Kız Tülek'e dedi:
- Ey yiğit, sen bana izin verirsen, ben her sabah çıkar saçımı tarar, yüzümü süsler gelirim, dedi. Tülek kıza izin verdi. Her sabah yalnız çıkıp, saçını tarayıp, yüzünü süsleyip gelirdi. Bir gün Tülek kıza (A255) söyledi:

- Nereye gidip saçını tarıyorsun? dedi.

Kız Tülek’e söyledi:

- Sen nerede saçımı tuttuysan, işte orada tarıyorum, dedi.

O zaman Tülek söyledi:

- (A260) Ey sevgilim, öyleyse, benim atım ile kuşumu görmüyor musun?
Kız Tülek’e söyledi:

- Bana âşık olmadın mı? Söylemedin mi, atımdan da, kuşumdan da vazgeçeyim diye?

(A265) O zaman Tülek kıza söyledi:

- O gün öyleydi, bu gün başka oldu, gördüysen söyle!- dedi.

Kız Tülek’e söyledi:

Atının adı Yilyitmez,
(A270) Ona yeter yer nerde!
Atın durur zayıflayıp,
Kuşun durur sıkılıp,
Kendin bırakıp gittikten sonra Daha ne sorarsın?

(A275) Sonra Tülek kıza söyledi:

Atım durur o yanda,
Benim için üzülüp,
Aylık yeri bir basan,
Dudağı-gözü kalıp,
(A280) Atımı alıp gelmeye,
Derman söyle, Susılu,
Elinden gelir ise,
Alıp gel, Susılu!

Sonra Tülek'e kız söyledi:

(A285) Atın, kuşun bu yere,
Gelip çıkmaz, bey oğlu,
Bu hizmeti yapmaya
Hâlim yetmez, bey oğlu.
Dile Hak'tan (dileğini),
(A290) Acele etme, bey oğlu,
O dileği Hak verir,
Kaygılanma, bey oğlu!
diye kız söyledi.

Tülek kalktı, yatsı namazını kıldı, hazırlandı, başını (A295) secdeye koydu, söyledi:

- İlahî, bütün zorluklar senin için kolaydır; atımı, kuşumu buraya getirirsin, kudretin var! Ben biçarenin halini kimse bilmez, dedi. Rahmanım sensin, Yarabbi, deyip, o gece kız ile yattılar; sabah namazı vakti geldi. Namaza durduğu zaman Yilyitmez (A300) kişneyip, kuşu ötüp ses çıkardı. O an Tülek, sarayın penceresinden baktı. Akbüzçe gelmiş, altın eyeri üstünde, Yabalak eyer başında göründü. O zaman Hak Teâlâ’ya şükürler edip, başını secdeye koyup söyledi:

- Ey dünyanın hâkimi, bu yardım sendendir!

(A305) Atının yanına vardı. Atı, kuşu Tülek’i gördüklerinde atı silkindi, kuşu kanat çırptı, eskisi gibi oldular. O zaman Hak Teâlâ o taş sarayın yanına ot çimen yarattı, (at) her gece sabaha kadar yiyordu.

Yine Tülek, kızın aşkıyla hasta oldu, sapsarı oldu, (A310) yüzü soldu. Bunu kendisi bilmez idi. Kız sabah saçını tarayıp süslenmeye çıkınca, al aynasını yatağın üstünde bıraktı, yiğit kendi kendini görsün, nasıl olduğunu bilsin diye. Kız saçını taramak için çıkıp gitti. O zaman Tülek kızın al aynasını döşek üstünde gördü ve ona baktı, kendi yüzünü gördü. Sapsarı olmuş, (nuru) gitmiş, gayet zayıflamış.

- (A315) Ah, yazık, hasta olup, ölür hale gelmişim! dedi
Kalktı, bir gülistan adında bir müzik aleti yaptı, yine bir dombıra, yine kıl kopuzu, yine ürteke yaptı. O ürtekenin boynuzunu altından, ayaklarını gümüşten, iki gözünü inciden yaptı. O ürtekeyi bu cihanın süsü ile süsledi.

(A320) Kalkıp abdestini yeniledi, iki rekât hacet namazını kıldı. İsm-i Âzam duasını okuyup iman etti, başını secdeye koydu:

- İlahi, hacetimi sen kabul et, bu gece bana saz çalma sanatını ver! Yine bu ürtekeye can ver! Ey bir Tanrı, bu yere senin hükmün ile tutuldum,şayet bir oyun kılarsam, (A325) gönlüm üzgün olmayacak,- diyerek Hak Teâlâ’ya yalvardı.

O zaman (Hak Teâlâ) hacetini kabul etti, yiğide saz çalma sanatını verip, ürtekeye can verdi. Hak Teâlâ’ya şükredip, oyun oynamaya girişip, gülistanını, dombırasını, kıl kopuzunu bir araya getirip, üçüyle çalmaya başladı.Ürtekesine buyurdu,….. söyledi.

(A330) Bütün (peri) halkı toplandı, saray içine sığmaz oldular. Herkes gece-gündüz Tülek'in yanından gitmez oldular. Sarayın içinde duracak yer kalmadı, dışarı çıkıp meclisi orada kurdular. Tülek’in oyununa âşık olup yemekten içmekten kesildiler. Sabah başlasalar gece olduğunu bilmez oldular. Tülek'in oyununa âşık oldu havadaki kuşlar, (A335) yabandaki geyikler, hepsi toplanıp gece gündüz gitmez oldular.

Günlerden bir gün Tülek içinden dert yandı:

- Ey rahmet sahibi, bunca periler, kuşlar, geyikler, hayvan-haşeratlar ile mutlu olup yaşasam, rüzgâr esse, onun şiddeti (A340) çoğalıp, kıyafetimi bozsa, cinler, periler suretine dönüşmüşüm!- diye hüngür hüngür ağladı.
O gece kız yanına yattı, tekrar kıza söyledi:

- Ah, yazık! Senin güzel suretine aldanıp, insanlardan ayrılıp soysuz kaldım, ölecek oldum. Babam, anam nerede? Soyum benim (A345) insan! dedi.

- Ey yiğit, aklın gitti mi? Bu kâinat, bu devlet nasıl olur, bilmez misin? Bu devleti bahşeden padişahlar padişahı Tanrı Teâlâ’yı unuttun mu? dedi. Ayrılanları kavuşturmak ona kolaydır.

(A350) Bu sözle yiğidin gönlünü avuttu. Yattılar. Sabah namazına kalktıklarında gördüler ki, altın taht sarayın önünde kurulmuş sekiz köşesini, dört tarafını demir ile kuşatan (bir dağ) tahttan yukarı kalkarak gölge yapıp duruyor. O dağ altın ile kuşatmış, başını ak inci ile örtmüş. Tülek'in yanında ağaçlar büyümüş, sık (A355) orman olmuş. Bütün geyikler, vahşi atlar, ayılar, tilkiler, kuşlar, kurtlar oraya yerleşmişler. Bu işleri gören kız ile Tülek, Hak Teâlâ’ya şükredip, Tülek gelip o tahtın üstüne oturdu. Sazlarını eline alıp çalmaya başladı:

Gülistanım türkü söylesin,
(A360) Dombıram benim çalsın,
Ürteke güzel oynasın,
Görmeye gelen halk
Kendi kendini bilmesin!
Oynayıver, ürtekem!
(A365) Altın taht yerleştirmiş,
Taht-baht bahşetmiş
Hak Teâlâ’nın kudreti,
Şükür gerek, Susılu!
Sonra orada toplanan hizmatçiler söylediler:
- (A370) Bu kimin dağıdır? Bu hangi dağdır? dediler.
Tülek söyledi:
Benim dağım – Balkan dağı
Başı göklere çıkan dağ!
diye söyledi.

(A375) Bunu işiten vahşi hayvanlar, yılan-haşeratlar toplanıp gelip, başlarını eğip dinliyorlardı. Tülek onları görüp seslendi:

Otlanan otundan yağ tadı gelir,
Geyiğin sevdiği Balkan dağı;
İçilen suyundan bal tadı gelir,
(A380) Vahşi atların sevdiği Balkan dağı!
Kırları geniş, yeri dağ,
Tilkinin sevdiği Balkan dağı;
Yenilen yemişi tükenmez,
Ayının sevdiği Balkan dağı!
(A385) Kulakları yumru,
Tilkisi çok Balkan dağı;
Gölü, kuyusu kamışlık,
Domuzların sevdiği Balkan dağı!
Dağ yeri taze çiçek,
(A390) Yemişi çok Balkan dağı!
(Yuva yapacak yeri çok)
Kuşların sevdiği Balkan dağı!
Su deryası korumaz,
Köstebeklerin sevdiği Balkan dağı;
(A395) Başımızın üstüne,
Gölge olan Balkan dağı!

diye söyleyip çalardı. Bu haberler, bu işler kızın babası Çaçdar Han’a ulaştı. Çaçdar Han padişah, kızından uzaklığı yedi gün yedi gecelik yoldu. Tülek’i (A400) ve oyunlarını görmeyi çok istedi. Yemeden içmekten kesildi. Devlerini, perilerini almaya gönderdi. Tülek’i periler alıp gidecek oldular. Kız Tülek’e söyledi:

- Ey yiğit, bu ürtekeni alıp gitme, bu aziz sureti Hak Teâlâ canlı kılıp, sana vermiştir, aniden babam bunu (A405) almasın. Böyle bir şey padişah için değişiktir, o yere bir ürteke suretini al git, dedi.

Tülek onun sözünü hoş gördü, ürteke suretini yaptı, o canlı ürtekesini kızın yanında bırakıp gitti.

Çaçdar Han’a yakınlaşınca, Tülek seslenip çalmaya başladı. (A410) (Han), Tülek çaldığı zaman, sesini duyup âşık oldu. Şehir halkının hepsi karşılamaya çıktılar. Çaçdar Han, ezgilere âşık olup sabredemedi. Bir kel dünürü var idi, onu kendi yerine tahta oturtup, kendisi karşılamaya gelip dinliyordu. Kız babasının hilesini sezip Tülek’e söylemişti, Tülek, o zaman Çaçdar Han’ı tanıyıp, çalıp söylemeye başladı:

(A415) Gülistanım türkü söylüyor,
Dombıram benim konuşuyor,
Kıl kopuzum ötüyor,
Ürteke güzel oynuyor!
Tahtında oturup,
(A420) Tahttan inip geliyor;
Kapıdaki kel hizmetkâr,
Tahtta oturup dinliyor!

Ondan sonra Çaçdar Han söyledi:

- Vallahi, bu Tülek akıllı bir kişi olması gerek, beni böyle (A425) bildi! dedi, tahtına oturdu.

Tülek geldi padişah sarayına. Kırk gün birlikte yediler, içtiler. Ondan sonra Tülek, kızı, Balkan dağını, yerini yurdunu çok özledi. Çaçdar Han’a türkü söyledi:

(A430) Balkan dağım burada yok,
Ak geyiğim burada yok,
Oturup (oyun) oynamaya,
Altın tahtım burada yok!
Bütün varlığımla sevdiğim,
(A435) Güzel yârim burada yok,
diyerek, Tülek, Balkan dağını söyleyince, Çaçdar Han padişah, devlere, perilere buyurdu:

- Gidin, Tülek’in dağını getirin! dedi.

Devler, periler vardılar. HakTeâlâ, Balkan dağını onlara (A440) göstermeden, yerle bir etti. Devler, periler o taş sarayın yanında öyle bir dağ bulamadılar, (Çünkü Hak Teâlâ) o sarayın yanındaki dağları yerle bir etti. Ulu dağların( birisini) bir perinin üstüne koydular, demir ile kuşattılar, kaldırıp götürdüler. O zaman Tülek, perilerin alıp getirdiğini görüp, seslendi:

(A445) Benim dağım o değil,
Altın tahtım o değil!
Dağı dağa benzetip,
Demir ile kuşatıp,
Alıp getiriyorlar!

(A450) dedi. Tülek söyleyince, o zaman Çaçdar Han seslendi:

Dağı dağa benzetip,
Demir ile kuşatıp,
Durur burada Tülek’im,
Balkan dağa benzetip.

(A455) Çaçdar Han’a karşı Tülek söyledi:

Hepsi, hepsi,( hepsi) dağ,
Hepsinden büyük Balkan dağı!
Sulanıp kakılmış kazık gibi
Köstebeği çok Balkan dağı!
(A460) Yağlanıp çakılmış kayış gibi
Yılanı çok Balkan dağı!
Çift toynak, şiş boynuz
Geyiği çok Balkan dağı!
Yalpa yalpa yürüyen
(A465) Ayısı çok Balkan dağı!
Kız-oğlan gibi yürüyen
Tilkisi çok Balkan dağı!
Çok yaşamış ihtiyar gibi
Tilkisi çok Balkan dağı!
(A470) O yan, bu yan yolu güzel,
Kuşları çok Balkan dağı!
Yumru toynak, kıl kuyruk
Vahşi atı çok Balkan dağı!
İzin verse, Çaçdar Han,
(A475) Görecek miyim Balkan dağı!

diye Tülek söylediğinde, Çaçdar Han padişah söyledi:

Gideceğim diyen Tülek'i
Ne kadar daha tutarım?
Dedi. Perilere buyurdu:
- (A480) Gidin….!

Padişah, Tülek ile Susılu’yu yer üstüne çıkardı. Onlar geri şu Balkan dağına gidip, uzun yıllar ömür sürdüler. En sonunda bu dağda vefat ettiler.


Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]