MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Ramayana Destanı 2.Bölüm

2. Bölüm

Mithila'ya Yolculuk

Rama, Lakşmana, aziz Vişvamitra pek çok çileciyle birlikte Mithila'ya doğru yola çıktılar. Yol boyunca aziz Vişvamitra türlü türlü efsaneler anlattı. Sona nehrini geçerek güzel ormanın başladığı bir bölgeye vardılar. Rama bu bölge ile ilgili bilgi almak için azize sorular soruyor, Vişvamitra da anlatıyordu:

Ramayana Destanı Mithila'ya Yolculuk ile ilgili görsel sonucu"Burası bir zamanlar benim diyarımdı; buranın kralı bendim"

diye başladı ve Ganj'ın kaynağını nereden aldığını, Parvati ile Sivamikartika'nın nasıl doğduklarını bir bir anlattı:

"Sevgili oğullarım! Tepelerle dağların şahı Himalayalar'dır. Himalaya-ile Mena'nın iki güzel kızı varmış: Ganj ile Uma. Bir zamanlar bir araya gelen tanrılar Himalaya'dan Ganj'ın üç yönde akmasını istemişler. Bunun üzerine üç dünyanın gönenci uğruna Himalaya, kızı Ganj'a isteğini bildirmiş. İstemiş ki üç yöne doğru ayrı ayrı aksın, üç diyarı gönendirsin, yoluna çıkan bütün varlıkları kutsasın.

Daha sonra tanrılar Ganj'ın peşine takılmışlar. Diğer kız katı bir çileci yaşamı sürdürmek için yemin etmiş. Himalaya kızı Uma'yı Rudra ile evlendirmiş. İşte o gün bugündür, cümle halklar Himalaya'nın kızlarına tapar olmuşlar."

Rama ile Lakşmana, Vişvamitra'nın anlattıklarını can kulağıyla dinliyorlardı. Yüce aziz şöyle devam etti:

"Vaktiyle mavi boyunlu tanrı Mahadeva bir eş almış ve kendini aşk oyunlarına kaptırmış. Fakat yüzlerce tanrı yılı geçmesine rağmen bir oğlu olmamış. Tanrılar endişelenmeye başlamışlar, Mahadeva için dua etmişler. Rudra tanrısal enerjisini toplamış, döl tutması için tohumunu toprağa saçmış. Toprak bu tanrısal enerjiyle dolmuş taşmış. Ateş ve Rüzgar toprağın içine girmiş. Gel zaman git zaman, parlak kamışlardan bir orman yetişmiş, ardından da beyaz bir tepe oluşmuş. Bu parlak kamış ormanındaki ateşten kahraman Kartikeya türemiş. Öte yandan Uma da Rudra ile olan evliliğinden bir oğul sahibi olamadığı için tanrıları lanetleyip duruyormuş. Ancak Uma'nın sitemleri hiçbir işe yaramıyormuş. İşte tam bu sırada kutsal Ganj'ın bir kolu olan Mandakini nehri içinde Ateş'ten bir oğul doğmuş. Büyük kız kardeş Ganj, bu oğlanı kendi kız kardeşi Uma'nın oğlu olarak kabul etmiş. Bu oğlanı Uma da alıp kabul etmiş, onu kendi oğlu bilmiş. İşte böyle olmuş.

Bir de Mandakini nehri hikayesi var. Tanrılar yaratıkların efendisi Paşupati' den, güzel bir kadın şeklinde görünen Mandakini nehrinin rahmine tanrısal enerjiyi taşımasını istemişler. Bu tanrısal enerjiden çok etkilenen Ganj, ateş tanrısının sözleri üzerine, tanrısal enerjiyi Himalaya yakınlarına taşımış. Bu enerji erimiş altın gibi parlıyormuş. Böylece yakınındaki her şey altın ve gümüşe, uzaktaki her şey de demir ve bakıra dönüşmüş. Geriye kalanlarsa çinko olmuş. İşte madenler böyle oluşmuş".

Vişvamitra konuştukça konuşuyor, yol boyu Rama ile Lakşmana'nın sorularını cevaplıyor, onlara hikâyeler, destanlar anlatıyordu. Nihayet Mithila yakınlarına vardılar. Burada ıssız görünen bir inziva yeri gördüler. Rama, burayı merak etti. Vişvamitra:

"Bir zamanlar burası aziz Gautama'nın inziva yeriydi. Güzeller güzeli karısı Ahalya ile birlikte burada yaşayıp gidiyorlardı. Günlerden bir gün çok üzücü bir olay oldu. Bir gece, sabaha karşı, Gautama Ganj'da yıkanmaya gitmişti; bu arada 'aziz kılığına girmiş tanrı İndra çıkageldi ve Ahalya'ya yaklaşıp, 'Ey büyüleyici dilber! Aşk ne zaman bilir ne mekan; ne yaş bilir ne baş. Gel halvet olalım, şuracıkta hoş tutalım birbirimizi' dedi. Ahalya çileci kılığında gelenin İndra olduğunu biliyordu. Dayanamayıp İndra'nın teklifini kabul etti. Sonra da şöyle dedi: 'Arzuların tatmin oldu. Al götür beni şimdi, uzaklara kaçalım. Kendini ve beni Gautama'nın hiddetinden koru. ' Bunun üzerine İndra: 'Beni mutlu ettin. Ben şimdi evime dönmeliyim' diyerek çileci Gautama'nın gadrinden korktu ve kulübeyi hızla terk ediyordu ki Gautama çıkageldi. İndra'yı görünce öfkelendi: 'Demek benim kılığıma girip kanınla gönül eğlendirirsin. Lanetim üzerine olsun, bundan böyle kimse bilemesin, erkek misin yoksa kadın mı, cinsiyetin hiç olmasın hatta, saklı kalsın el gözünden, kendi gözünden bile' deyip beddualar yağdırdı. Sonra Ahalya'ya döndü ve ona da şunu dedi: 'Artık hep bu kulübede yaşayacak, görünmez bir can olacaksın. Yatağın kül olacak, içtiğin de yediğin de hava olacak, pişmanlıktan kuruyup kalacaksın. İşte böylece binlerce yıl yaşayacaksın. Eğer ki birgün kral Daşaratha'nın oğlu Rama bu ormana gelirse ve sen de ona cömertçe hizmet edersen, işte ancak o zaman bu lanetten kurtulacaksın. Ancak o zaman eski şekline kavuşacak ve benimle yeniden birleşeceksin' dedi.



İşte bunları söyledi Gautama ve o saat kulübeyi terk etti, ibadet etmek üzere Himalayalara doğru yola koyuldu. O zamandan sonra İndra uzunca bir süre lanetli kaldı. Ama uğraşa-didine, en sonunda, tanrıların yardımıyla erkekliğine yeniden kavuştu. Gelgelelim Ahalya o gün bu gündür lanetin pençesinden kurtulamadı".

Bu hikayeyi duyan Rama Ahalya'ya acıdı. Rama ve Lakşmana, kutsal Vişvamitra'nın ardından kulübeye girdiler. Ahalya çok güzel bir kadındı, tıpkı dumanın ortasındaki bir ateş, sisler arasından çıkıveren bir dolunay, bulutların arkasına gizlenmiş, göz kamaştırıcı bir güneş gibiydi. Ahalya, Gautama'nın lânetinin etkisi altındaydı. İşte şimdi, nihayet günahlarından arınma, bütün güzelliğiyle eski haline dönme fırsatı belirmişti. Rama ve Lakşmana, Ahalya'yı saygıyla selamladılar. Gautama'nın sözlerini hatırlayan Ahalya, Rama'nın ayaklarına kapandı; ona büyük bir misafirperverlik göstererek kutsal bitki ve otlardan oluşan Arghya ve süt ikram etti. Böylece gökyüzünden çiçekler yağdı, tanrılar Ahalya için dua ettiler. Aziz Gautama yoga sayesinde bütün olup bitenleri öğrendi ve inziva yerine geri dönerek Ahalya'yla çileci bir yaşam sürmeye başladı.

Kutsal Vişvamitra, Rama ve Lakşmana bu olayın ardından Gautama'nın inziva yerinden ayrıldılar, Mithila'ya doğru yola koyuldular. Vişvamitra'nın geliş haberini alan kral Canaka rahibi Satananda ve diğer azizleriyle Vişvamitra'yı şehrin dışında büyük bir törenle karşıladı, onlara kutsal Arghya sundu. Vişvamitra'ya şöyle dedi:

"Bugün burada, kutsal varlığınız sayesinde, tanrıların lütfuyla kurban törenim usulünce tamamlandı."

Canaka Vişvamitra'ya saygıyla yaklaşıp onun yanında duran iki yiğidin, kılıç, ok ve yay kuşanmış o yakışıklı iki delikanlının kim olduğunu sordu. Bir kral soyunun süsleri miydiler yoksa bizzat tanrının kendisi mi? Vişvamitra:

"Yüce Kral bu yakışıklı gençler Koşala kralı Daşaratha'nın oğullarıdır."

dedi. Vişvamitra yol boyunca başlarından geçenleri anlattı. Bu delikanlıların kral Canaka'nın o muhteşem yayını görmek için sabırsızlandıklarını, yayı onlara gösterirse çok memnun olacaklarını söyledi. Kral Canaka şöyle dedi:

"Elbette, ama önce size yayın bütün hikâyesini anlatmak isterim. Bir zamanlar Dakşa'nın kurban töreninde tanrı Şiva kendisine pay verilmediği için öfkeye kapılmış ve tanrıları yok etmek istemiş. Tanrılar korkmuşlar, Şiva'nın öfkesini yarıştırmaya çalışmışlar, yalvarıp yakarmışlar. Tanrıların yakarışlarıyla sakinleşen Şiva, yayını tanrılara vermiş. İşte o tanrılar o yayı benim atalarımdan birine, kral Devaratha'ya vermişler. Atalarımdan da bana kaldı. İşte o günden beri bu yay burada durmaktadır. Muhteşem bir yay, tıpkı kızım gibi."

Canaka, bir an duraksayıp yeniden başladı anlatmaya:

"Güzeller güzeli kızım toprağın bir armağanıydı bana. Bakın nasıl doğdu, anlatayım. Birgün kurban töreni için tarlayı sürüyordum ki sabanıma bir şey takıldı, bir kız çocuğuydu bu. Törene katılması için onu temizledim ve ona saban izi anlamına gelen Sita ismini verdim. Toprağın doğurduğu bu çocuğu kızım bildim, aldım evime götürdüm. Kızım büyüyüp serpildi, evlenme yaşına geldi. İşte o zaman ben de bir ant içtim: Şiva'nın yayını kim gererse kızımı onunla evlendirecektim. Uzak diyarlardan krallar, prensler geldiler akın akın. Ancak Şiva'nın yayını kimse oynatamadı yerinden."

Kral Canaka bunları dedi, aziz Vişvamitra kutsadı onu. Soylu kral onlara geceyi geçirecekleri yeri gösterdi, dinlenmelerini söyledi. Ertesi gün aziz Vişvamitra, Rama ve Lakşmana kralın sarayına gittiler. Kral onlara yayı göstereceğini söyledikten sonra hizmetçilerine yayı getirmelerini emretti. Hizmetçiler, 8 demir tekerleğin üstüne oturtulmuş büyük bir sandığı bin bir güçlükle sürüp getirdiler, yay bu sandığın içine yerleştirilmişti. Kral Canaka, huzurdakilere dönerek şöyle dedi:

"Kutsal Vişvamitra! İşte Şiva'nın yayı. Size anlattığım gibi bu yayı tanrılar kutsal bir gecede atamıza vermişler. Şimdiye kadar bu yayı kurmak şöyle dursun onu kaldırmayı bile başaran olmadı."

Bunun üzerine Vişvamitra Rama'ya yayı kaldırmasını işaret etti. Rama yayı kolayca kaldırdı, yayı germek isteyince yay ortadan iki parçaya bölündü. O anda bütün yeryüzü, dağlar, okyanuslar, ovalar sallanmaya, sarsılmaya başladı. Vişvamitra, Canaka, Rama ve Lakşmana'nın dışındaki herkes kendilerinden geçerek yere düştü. Canaka Rama'yı göstererek:

"İşte şimdi bu yiğit gencin yüce kral Daşaratha'nın oğlu olduğuna inandım. Sita'nın evleneceği erkekle ilgili hiçbir kuşkum kalmadı. Artık kızım Sita onurlu ve kahraman Rama'yla evlenebilir. Ayodhya'ya elçiler gitsin, Rama ve Lakşmana'nın güven içinde olduklarını, bir de bu kutsal düğün haberini kral Daşaratha'ya bildirsinler."

dedi. Bunun üzerine kralın danışmanları hemen hazırlanıp Ayodhya'ya doğru yola koyuldular.
Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]