Ramayana Destanı
Ramayana Destanı
Ozan
Valmiki tarafından yazılan Ramayana destanı, 24.000 beyit ve yedi bölümden
oluşmaktadır. Destan, üç büyük Hindu tanrısından biri olan Vişnu'nun yeniden
doğumlarından bahseder ve Prens Rama'nın başından geçenleri anlatır.
Ramayana,
Yunan destanları ile benzerlikler göstermektedir. İlyada gibi kaçırılan bir
kraliçenin kurtarılmasını; Odysseia gibi, bir kahramanın uzun bir gezi boyunca
yaşadığı maceraları anlatır. Odysseus'un Troya'dan İthaka'ya yolculuğundaki
gibi Rama da kuzeyden güneye Hindistan'da seyahat eder ve sonunda Seylan'a
ulaşır. Ramayana'daki tanrılar da Yunan ve Sümer tanrıları gibi dünyaya iner ve
kahramanlarla ilişki kurarlar, onlara yol gösterirler; fakat onların
davranışlarını belirlemezler.
Destanın Bölümleri
Bala
Kanda (Çocukluk)
Ayodhya
Kanda (Ayodhya şehri)
Aranya
Kanda (Orman)
Kişkindha
Kanda (Kişkindha)
Sundara
Kanda (Güzel)
Yuddha
Kanda (Savaş)
Uttara
Kanda (Son)
Destan,
uzak geçmişe açılan bir pencereden eski Hindu kültürü, dini, toplumsal ve
siyasal yaşamları hakkında pek çok bilgiler verir.
Hala
yaşayan bir gelenek olan Ramayana birçokları için yaşayan dinsel inancın bir
parçasıdır. Hintli çocuklar, birçok Batılı çocuğun masallarla büyütülmesine
benzer bir biçimde, destandan alınmış öykülerle büyütülür. Ramayana'nın tamamı
ya da bir parçası, dinsel festivallerde törenlerin bir parçası olarak dramatize
edilir, kitapların ve filmlerin konusu olmuştur.
Rama,
güç ve erdemi; Sita, sadakati; Lakşmana, kardeş sevgisini; Rawana ise kötülüğü
temsil eder. Ramayana'da Dharma, kahramanların davranışlarında önemli bir ölçü
teşkil etmektedir.
1. Bölüm
Çok
eski zamanlarda büyük bir kral olan Dasa-Ratha, Kosala krallığını başkent
Ayodhya'dan yönetiyordu. Pek çok meziyetleri ile çok uzaklardan bile tanınmış
ve halkı tarafından sevilen kral Dasa-Ratha'nın tek eksiği ölümünden sonra
krallığı yönetecek bir oğul idi.
Tanrılara
adaklarda bulunmasına rağmen kralın tüm duaları boşa çıkmıştı. Sonunda
rahiplerine tanrılar için bir at adamalarını söyledi. Rahipler kıvrak, zarif,
güçlü ve muhteşem bir atı bir yıl için serbest bıraktılar. At geri döndüğünde, Kral
Dasa-Ratha'nın dört oğlan babası olacağını söylediler.
Bu
sırada yukarıdaki tanrılar, Brahma'ya; Rakşasa kralı hain Ravana'yı şikayet
ediyorlardı. Brahma, onları "Ravana'nın kendi halkından ve yeryüzünün
altında ve üstünde yaşayan her yaratıktan korunmak için bana geldiği ve bu
armağanı ona verdiğim doğru. Bununla beraber oldukça ne insanlardan ne de
hayvanlardan korunma istedi, çünkü onlardan kötülük gelmeyeceğini düşünüyordu.
Bu nedenle hayvanlar ve insanlar tarafından öldürülecek. Sabırlı olun ve görün."
diyerek yanıtladı.
Brahma'nın
konuşmasının üzerinden tanrılar Vişnu'ya; "Sadece sen bize yardım
edebilirsin. Kosala krallığına in ve Kral Dasa-Ratha'nın dört çocuğu olarak
dünyaya gelmeyi kabul et. Ravana'yı insan olup yalnız sen yok
edebilirsin." dediler
Bunu
yapacağını söyleyen Vişnu şöyle devam etti: "Tanrıça-karım Lakşmi de bana
eşlik edecek ve dünyadaki ölümlü karım olacak."
Kral
Dasa-Ratha'nın üç karısı dört oğul doğurdular. Önce Rama, sonra Bharata, daha
sonra Lakşmana ve son olarak Satrughna doğdu. Oğulları on altı yaşına
geldiğinde bilginlerden birisi Kral Dasa-Ratha'nın huzuruna gelerek ondan
Ravana ve Rakşasalarla savaşmak için oğlu Rama'nın yardımına ihtiyaçları
olduğunu söyledi. "Tanrılar Ravana'ya karşı güçsüzler, ancak insanların en
iyisi onu yok edebilir ve o adam Rama'dır." diyen bilge adama, Rama ve
Lakşmana babalarının duasını alarak eşlik etti.
Bilge
adam Rama'ya Kral Canaka tarafından yapılan adak törenine birlikte gelmesini
söyledi. Bu büyük kral, Toprak Ana ile evli ve dünyadaki hayatın yok edicisi
tanrı Şiva'nın çok önceleri atalarına verdiği muhteşem bir yaya sahipti.
Yukarıdaki tanrıların, Rakşasaların, dünyadaki kralların ve prenslerin hiçbiri
bu yayı germeyi başaramamıştı. Bilge adam, yayı germesini Rama'dan ister. Kim bu
savaş yayını gerebilirse, kralın kızı Sita'yı kazanacaktır.
Canaka'nın
güçlü yayını kralın en güçlü savaşçıları, silahı sekiz tekerlekli demir bir
savaş arabasında yavaş yavaş ancak getirebildiler. Rama büyük yayı havaya
kaldırdı, onu gerdi ve o halde tuttu. Daha sonra okçu konumu aldı ve ipi
çekmesinin ardından bir gök gürlemesiyle yay ikiye ayrıldı.
Rama
ve Sita kutsal evlilik yemini için ayakta beklerken Kral Canaka dedi ki:
"Sita bu andan sonra senin sadık karın olacak. Senin erdemini, mutluluğunu
ve acını paylaşacak. Üzüntüde ve sevinçte ona arka çık. Yaşam seni nereye
sürüklerse gölge gibi peşinden gelecek ve yaşamda olduğu gibi ölümde de seninle
olacak."
2. Bölüm
Tahtını,
dört oğlu arasında kendisinin ve Ayodhya halkının en sevdiği Rama'ya vereceğini
düşünen Kral Dasa-Ratha, ülke önderleri kurulunu toplantıya çağırdı ve Rama'nın
kral olacağını söyledi. Rama ideal bir erkek örneğiydi, sadık, bağlı, yumuşak,
tüm savaş ve barış sanatlarını bilen ve herkese karşı merhametli.
Her
tarafından toplanan kalabalıklarla Ayodhya kenti Rama'nın tahta çıkışını
kutlamaya hazırlandı. Kral Dasa-Ratha Rama'yı tahta oturttu ve çeşitli
öğütlerde bulundu.
Kral
Dasa-Ratha'nın kararına Bharata'nın annesi bir anne sevinciyle seyrederken,
nedimesi; "Bu senin en üzüntülü günün olması gerekirken neden bu kadar
mutlusun?" diye sordu. "Rama, Bharata'nın erdem ve yiğitliğinden
ürktüğü için erkek kardeşinin üzerine bir kurt gibi atlayacak ve onu
parçalayacak. Ve Rama'nın annesi ve karısı, sana ve Bharata'nın karısına köleymiş
gibi davranacak."
Nedimenin
sözcükleri bir yılanın zehri gibi Bharata'nın annesinin yüreğine sızdı, yas
tutmaya ayrılan odaya girdi ve oranın soğuk zeminine uzanıp ağladı. Yaşlı kral
onu, kökünden kesilmiş yeni filizlenen bir asma gibi yerde yatarken buldu.
Karısı,
kraldan yıllar önce Rakşasalar onu acılı bir biçimde yaraladıklarında ona
baktığını ve hayatını kurtardığını hatırlattı. Şükran borcu olarak, verdiği iki
ödül sözünü şimdi yerine getirmesini istedi. Birincisi Rama'nın yerine
Bharata'nın tahta çıkmasına izin vermesi, ikincisi ise Rama' nın on dört yıl
boyunca vahşi ormanlarda bir münzevi olarak yaşamasını sağlaması.
"Dürüstlüğü
ve erdemliliğiyle tanınan siz, eğer bana verdiğiniz sözden dönerseniz, dünya
hayatınızı kurtaran sevgili karınıza ne kadar az değer verdiğinizi görecek.
Dünya, benim kırık bir kalpten ölmeme neden olduğunu bilecek. Bharata için
krallık, Rama için sürgün diliyorum. Başka hiçbir şeyi kabul etmem."
Ertesi
sabah, taç giyme gününde Rama, babasına gittiğinde Bharata'nın annesini kralın
yanında otururken buldu.
Bharata'nın
annesi yıllar önce kralın ona söz verdiğini ve Kral Dasa-Ratha kutsal sözünden
vazgeçemeyeceğini söyler. "Eğer dürüst ve sadık bir oğulsan, Dharma'ya
bağlı olmalısın. Eğer babanın onurunu kurtarmak istiyorsan, hemen burayı terk
et ve gelecek on dört yıl boyunca vahşi ormanlarda bir münzevi olarak
yaşa."
Bu
sözleri büyük bir gönül rahatlığıyla kabul eden Rama. "Umarım benim
yolculuğum senin kalbine huzur getirir baba" diye yanıtladı. Genç ve sadık
Lakşmana karşı çıkmasına rağmen Rama "Kuşkusuz bu sefer orman benim
kaderimin bir parçası. İyi bir oğuldan beklendiği gibi babama itaat ederek
onurumla yaşayacağım. Dharma yolu budur" diyerek yanıt verdi.
Sita
ise Rama ile birlikte sürgüne gideceğini söyledi. "Sensiz ben bir hiçim.
Senin sürgünün benim de sürgünüm olacak"
"Ben
de sana eşlik edeceğim." dedi Lakşmana. Rama, Lakşmana ve Sita sürgüne
birlikte gittiler. Rama'nın yolculuğunun beşinci gününün akşamı ihtiyar kralın
kalbi kederinin yükünü kaldıramadı ve kral öldü ve kraliyet askerleri
Bharata'yı çağırmak üzere gönderildi.
3. Bölüm
Satrughna'nın
eşlik ettiği Bharata, yedinci gün Ayodhya kentine vardı ve hemen annesini
görmeye gitti. Annesi, Rama'nın ayrılmasıyla ilgili gerçeği anlattı. Bharata
ise "Eğer Rama seni sevmiyor olsaydı, seni annelikten reddederdim. Senin
haince planlarına karşı babamın krallığını yönetmeyeceğim. Kaderin hem bu
yaşamda ve hem de gelecek yaşamda sana üzüntü getirecek. Bu korkunç iş
nedeniyle sürülmeyi, asılmayı ya da yakılmayı hak ediyorsun."diyerek yanıt
verdi.
Bharata
tahtı reddetti ve Rama'yı bulmak için büyük ormana doğru yolculuğa çıktı.
Yolculuk sırasında Bharata, bir bilgeye rast geldi. Bu bilge, Bharata'ya;
"Kader insanı yabancı ve önceden kestirilemeyen yollara sürükler. Rama'nın
sürgünü nedeniyle anneni kınama. Onun sürgünü insanların ve tanrıların
iyiliğinedir. Sabırlı ol ve Dharma'ya sadık kal!" diyerek öğüt verdi.
Bharata
ve arkadaşları Rama'yı bulduklarında Rama, Bharata ve Satrughna'yı kucakladı.
Bharata'ya, neden orman evimde aradığını sorduğunda Bharata gözyaşları içinde
kral olan babalarının öldüğünü söyledi. Rama'dan, birlikte Ayodhya'ya dönmesini
ve Kral Dasa-Ratha'nın en büyük oğlu olarak Kosala krallığını yönetmesini
istemesine karşın Rama bunu kabul etmedi.
"Bharata,
yapmamı ne kadar istesen de seninle Ayodhya'ya dönemem çünkü babamın ve kralın
buyruğuna karşı gelemem, ölmüş olsa bile ona verdiğim sözü bozamam. Dharma yolu
budur." diye yanıtladı.
Bunun
üzerine Bharata, Rama'dan altın sandaletlerini istedi. "Onları, senin
yokluğunda Ayodhya tahtına koyacağım. Bana cesaret verecekler ve senin için
krallığımızı koruyacaklar. Bundan sonraki on dört yılı münzevi olarak
geçireceğim, krallık sarayında yaşayacağım, ama senin gibi giyinip yiyeceğim.
Eğer bu sürenin sonunda dönmezsen, cenaze ateşi yakıp alevlerinde ölmeye
kararlıyım."
Rama,
Sita ile Lakşmana, önceleri yol iz olmayan ormanda dolaşmaları sırasında vahşi
ormanları kendine ev edinmiş münzevilerden güçlü ve bilge birisine
rastladıklarında bilge dedi ki: "Rama, sen kahraman birisin ancak bu
ormanda bile savaş silahlarına ihtiyacın olur." Ardından ona Vişnu'nun
yayını, Brahma'nın parlayan okunu, İndra'nın sivri uçlu oklarla dolu büyük
okluğu ve son olarak da, cilalanmış altın bir sandığın içerisinde altın kabzalı
bir kılıcı verdi.
"Onları
sürekli yanında taşı." diye devam etti bilge, "Çünkü onlara sık sık
ihtiyacın olacak. Bu barış dolu ormanda, gece boyu ava çıkmış kötü yürekli
Rakşasalara rastlayacaksınız. Dualarımızı engelleyen ve kutsal mekanlarımızı
kirleten bu yaratıklara karşı bizi ancak siz savunabilirsiniz."
Rama,
Sita ve Lakşmana, münzevileri, geceleri avlanan Rakşasaların saldırılarına
karşı koruyarak on yıl boyunca ormanda yaşadılar.
Rakşasaların
kralı Ravana'nın kız kardeşi, orman evine rastlayıp Rama'yı görüp ona aşık
olana kadar her şey yolunda gitmişti. Rama'ya kim olduğunu sorduğunda Rama,
ormanda kalışının nedenini açıkladı. Ardından genç kıza kendisi hakkında
sorular yöneltti.
O
da şöyle yanıtladı: "Lanka kralı Ravana benim erkek kardeşlerimden
biridir. Çoğunlukla bu ormanda erkek kardeşlerimle birlikte dolaşırız, fakat
sana olan aşkımdan onları kendi işleri peşinde bıraktım. İnsan olan karını bir
yana bırak; o sana benim kadar değerli bir eş olamaz! Rakşasalar insan etiyle
beslenirler. Hiç güç harcamadan karını ve erkek kardeşini öldürebilirim."
Rama;
"Kocan olarak evli bir adamı istemezsin" diye yanıtladı. "Bunun
yerine erkek kardeşim Lakşmana'yı dikkate almalısın."
Ravana'nın
kız kardeşi Lakşmana'ya yaklaştığında, Lakşmana güldü "Kuşkusuz benimle
tatmin olamazsın. Ben Rama'nın kölesiyim. Soylu bir kandan olman nedeniyle bir
kölenin karısı olmak istemezsin değil mi?"
Bu
sözler üzerine; aşkına karşılık bulamayan, onuru kırılan genç kız, Sita'nın
üzerine saldırdı. Hızla kılıcını çeken Lakşmana savunmaya fırsat vermeden genç
kadının burnunu ve kulaklarını kesti. Kız kardeşlerinin kanlı yüzünü
gördüklerinde intikam için, 14 Rakşasalık bir grup gönderdiler. Rama, oklarıyla
tümünü öldürdü. Kızgınlıktan kuduran kardeşler, daha sonra her biri Rama'nın
cesâreti kadar zâlim olan 14.000 Rakşasalık bir güç topladılar.
Yüreğinde
korku izi olmadan dimdik duran Rama, Ravana'nın erkek kardeşlerinden biri olan
önderlerini canlı bırakarak on dört bin cinin tümünü öldürdü.
4. Bölüm
Ravana,
erkek kardeşinin öldüğünü ve tüm ordusunun yok edildiğini duyunca Sita'yı ele
geçirerek Rama'yı mahvetmeye karar verdi. Danışmanı Mariça karşı çıkmasına
rağmen Ravana; "Rama sadece bir insan ve tüm insanlar Rakşasalar için
kolay bir avdırlar. Ya bana yardım edersin, ya da hayatını tehlikeye atarsın.
Benim krallığımda korkaklara yer yok!" diye yanıtladı.
Bunun
üzerine Mariça Sita'yı kandırarak ele geçirmek için bir plan hazırladı.
Kendisini, safirden boynuzları ve çiçek yaprakları gibi yumuşak derisi olan,
altın ve gümüşten çok güzel bir ceylana dönüştürdü. Sita, güzel yaratığı
gördüğünde büyülendi ve Rama'dan ceylanı kovalayıp ve ele geçirmesini istedi.
"Dikkatli
ol Rama!" diye uyardı Lakşmana. "Hiçbir gerçek ceylan bu kadar güzel
olmaz. Bu yaratık kılık değiştirmiş bir Rakşasa olmalı!" Rama yanıtladı,
"Eğer bu yaratık gerçek bir Rakşasa ise, o bizi tehdit etmeden önce onu
öldürmek zorundayım."
Mariça,
uzun ve yorucu bir takiple Rama'yı ormanın derinliklerine çekti. En sonunda yay
menziline girdiğinde; Rama, bir okla hayvanı öldürdü. Mariça, ölü bir halde
yatarken kendi haline döndü. Ravana'ya, son bir yardım çabasıyla sesini
Rama'nın sesine dönüştürdü ve bağırdı: "Lakşmana! Yardım et! Yardımdan
yoksun, bu ormanda ölüyorum!"
Rama,
bu sözleri korku ve yaklaşan felaket duygusu içinde duydu ve hemen eve doğru
yola koyuldu.
Sita'nın;
"Lakşmana, yardım etmek için hemen gitmelisin." demesine rağmen
Lakşmana; "Bu, zekice bir Rakşasa hilesi olmalı.." diyerek karşı
çıktı. Sita ise, kızgın bir şekilde; "Sen, insan kılığındaki kötü bir
canavar olmalısın.Yüreğin bir taş kadar kadar sert. Eğer ihtiyaç duyup seni
yardıma çağırdığında gitmeyeceksen, Rama'yı iddia ettiğin kadar seviyor
olamazsın."
"Tamam
Sita. Dilediğin gibi yapacağım. Akıllı bir hile aklını karıştırdı. Dilerim
ormanın koruyucu ruhları ben yokken seni korur ve dilerim Rama'yı kısa zamanda
yanında görürüm!"
Yakınlarında
gizlice onları dinleyen Ravana, kendini kutsal bir münzeviye dönüştürerek, bir
elinde asa diğer elinde dilenci kasesiyle Sita'ya göründü.ve şöyle dedi:
"Neden tehlikeli hayvanların dolaştığı ve korkunç Rakşasalarm kuytu
ormanda avlandıkları bu ıssız ormanda yaşıyorsun? Ben göründüğüm gibi dindar
bir münzevi değilim. Ben Ravana'yım, Lanka'nın ve korkusuz Rakşasaların
kralı."
Sita,
öfkeyle reddetti; ancak sözleri Ravana'yı yıldırmadı. Yeniden canavar şeklini
alıp, bir eliyle Sita'nın saçlarını, diğer eliyle bedenini yakaladı ve
gökyüzünü aşarak onu uzak krallığına götürdü. Bir hayat belirtisi görmek için
aşağıdaki araziyi gözleriyle tarayan Sita, bir dağın doruğunda oturan bir grup
maymunlara gizlice mücevherlerini peçesini attı.
Rama,
Lakşmana ile eve ulaşınca en büyük korkusunun gerekleştiğini gördü. Ormanları,
dağlan, ovaları aradılar, ama başaramadılar. Bu sırasında ağır yaraladıkları
bir Rakşasa onlara Büyük Maymun Kral Sugriva ve arkadaşlarından yardım
isterlerse Sita'yı bulabileceklerini söyledi. Onlar da şekil değiştirebilirler
ve bütün cinlerin nerede bulunacaklarını bilirlerdi.
Bunun
üzerine Rama, maymunların kralı Sugriva'yı arayıp buldu. Maymun kral Sugriva,
Sita'nın altın peçesini ve mücevherlerini Rama'ya uzattı. Rama, Kral'dan
Sita'yı bulmak için yardım istedi.
Maymun
kral: "Dünyanın her tarafından maymunları çağırırım. En çok rüzgarın oğlu
Hanuman'ın yeteneğine güveniyorum. Göklere sıçrayıp dünyadaki her yere ulaşacak
kadar güçlüdür; onun gücü, cesareti ve aklı kadar büyüktür."
Maymunlar,
dört gruba ayrıldılar ve Sita'yı aramak için dünyayı taradılar. Ravana'nın, üç
yüz mil genişliğindeki okyanusun öte yakasındaki bir ada olan Lanka'da
yaşadığını öğrendiler. Hanuman, olağanüstü gücünü kullanarak bu büyük su
kütlesinin üzerinden atladı.
Daha
sonra, kendini kediye dönüştürdü ve göze çarpmayan biçimiyle altın duvarlı
kente girdi, kent sokaklarında gizlice dolaştı. Sita'yı ormanın derinliklerinde
buldu; bir grup dişi Rakşasa onu bekliyordu. Hanuman bir ağacın yapraklı
dallarının arasına saklandı ve sessizce bekledi. Ravana'nın Sita'ya yaklaşıp,
onu kabul etmesi karşılığında iktidar, zenginlik ve rahatlık vaat edişini
izledi.
Ravana
ayrılır ayrılmaz Sita, Hanuman'ın saklandığı ağacın altına sığındı. Sita ilk
önce Hanuman'ın başka bir şekle bürünmüş bir Rakşasa olduğunu sandı. Ancak ona
Rama'nın mühür yüzüğünü verince, Hanuman'a Rama ile ilgili sorular sordu.
Hanuman,
geri döndüğünde Rama da Sita'nın hala hayatta olduğunu öğrenince canlandı.
Büyük bir grup maymunla güneye, büyük denize doğru yola çıktılar.
5. Bölüm
Hanuman,
denizden geri dönmeden önce Lanka kentinin büyük bir bölümünü yakmıştı. Ravana,
bunun öcünü nasıl alacaklarını tartışmak için önderleri topladı. Rakşasalann en
güçlü savaşçısı olan Kumbha-karna, her zamanki uykusundan uyandı ve şöyle dedi:
"Ravana, Sita'yı kaçırmak çok saçma bir davranıştı ve toprağımıza gereksiz
bir çekişme getirdi. Ama seni desteklemeye devam edeceğim. Çünkü benim kardeşim
ve kralımsım."
Ravana'nın
en genç erkek kardeşi Vibhişana ise daha sert eleştirerek Rama'nın haklı bir
nedeni olduğunu, Ravana'nın ise haksız olduğunu söyledi. "Hakkı yanına
alan bir savaşçının iki misli silahı vardır. Sana Sita'yı Rama'ya geri' vermeni
ve bu çirkin davranışım temizlemeni öneririm. Bizi kesinlikle yok edecek bir
savaşı böylece engelleyebiliriz."
Ravana
öfkeyle karşı çıktı."Eğer kardeşim olmasaydın bu söylediklerin için seni
öldürürdüm. Benim kanımdan olduğun için derhal krallığımı terk etmeni
emrediyorum. Rama'ya katıl, zaten kalbin onunla beraber!"
Vibhişana:
"Tehlikeyi göremiyorsun ve kendilerine yontarak tatlı sözlerle seni yanlış
yönlendirenlere uyduğunda uğrayacağın büyük kıyımı fark edemiyorsun."
diyerek Ravana'yı terk etti ve denizin üzerinden uçup önemli bir danışman
olarak Rama'ya ve maymunlara katıldı. Rama, yardımına karşılık olarak Ravana'yı
öldürünce Lanka'nın krallığını ona vereceğini vaat etti. Maymunlar kaya ve
ağaçları toplayıp denize yerleştirdiler ve bu büyük mesafede bir köprü
oluşturdular. Ravana'nın düşmanları köprüyü geçti ve savaş başladı.
Çarpışma
hem gündüz hem gece sürdü, çünkü geceleri Rakşasalann saldırganlıkları
artıyordu. İki tarafın gücü birbirine denkti. Ravana galibiyetten öyle emindi
ki, erkek kardeşi büyük savaşçı Kumbha-karna'nın savaşın büyük bir bölümünde
uyumasına izin verdi; Ravana, arabasının içinde savaş alanında savaşarak Rama,
Hanuman'ın sırtına çıkıp Ravana'nın savaş arabasını parçaladı, Rakşasa'nın
tacını ikiye böldü ve bir okla onu ağır şekilde yaraladı.
Ancak
Rama, Ravana'yı öldürmedi ve şöyle dedi: "Savaşamayacak kadar zayıfsın;
Lanka' ya dön ve dinlen. Gücünü yeniden topladığında ikimiz yeniden savaşırız.
O zaman sana gerçekten ne kadar güçlü olduğumu göstereceğim."
Ravana,
her zamanki gibi derin bir uykuda olan erkek kardeşi Kumbha-karna'yı yardıma
çağırma zamanının geldiğine karar verdi. Kumbha-karna bir seferde on aya yakın
uyur ve yalnızca tıka basa yemek yemek için kalkardı. Bu nedenle Rakşasalar bu
büyük yaratığa, önce bir yiyecek dağı hazırladılar:
Onu
uyandırmaya çalıştılar, on bin Rakşasa hep bir ağızdan bağırdılar, bin davul
çaldılar, bedenine büyük tahta sopalarla vurdular; ama Kumbha-karna hala
uyanmıyordu. Sonra kulaklarını ısırdılar, üzerine kazanlarca su boşalttılar,
bin fili üzerine saldılar, mızrak ve topuzlarla onu yaraladılar. Sonunda
Kumbha-karna uyandı.
Devasa
Rakşasa altın savaş giysisini giyip maymunlara doğru ilerlediğinde maymunlar,
bu hareket eden dağdan panik içinde kaçtılar, çünkü Kumbha-karna yakaladığı her
şeyi yiyip yutuyordu. Rama, Hanuman ve maymunlar, bir dağın tepesinden büyük
kayalar ve ağaçlar fırlatmalarına rağmen, silahları dev Rakşasa' nın metal
giysisine çarpıp parçalanıyordu. Bu arada Kumbha-karna güçlü mızrağının her
darbesinde yüzlerce maymun öldürüyor ve bir seferde yirmi veya otuz maymunu
yiyordu; güçlü ağzından kan ve yağ damlıyordu.
En
iyi maymun önderini yaraladıktan sonra Lakşmana ile karşılaştığında
Kumbha-karna; "Seninle savaşmaya niyetim yok, Rama ile ölümüne
savaşacağım." dedi.
Rama,
Kumbha-karna ile savaşırken öldürücü ateşli oklar yolladı. Devin iki kolunu
attığı iki okla kopardı. İki bacağını da keskin uçlu iki disk fırlatarak
kopardı. En sonunda İndra'nın müthiş okunu devin boynuna yolladı. Ok giysisini
parçalayıp omuzlarından başını ayırdı.
Bu
büyük karşılaşmayı göklerden izlerken, daha önceden Rama'ya sivri uçlu oklarla
dolu torbasını veren tanrıların kralı İndra; "Şimdi de ona göklerde
yapılmış bir altın savaş giysisi, bana ait ve benim sürücümün kullandığı
atların çektiği altın savaş arabamı vereceğim." dedi.
Ravana'nın
oklarından bazılarının kızgın alev saçan yivleri vardı ve tıslayan zehirli
yılanlara dönüşüyordu. Bunların karşısında Rama, Vişnu'nun yayını oklarını
kullanıyordu. Çünkü bu oklar kuşlara dönüşüyor ve Ravana' nın oklarındaki
yılanları yiyorlardı. İndra'nın güçlü oklarıyla Rama, Ravana'nın on başını
teker teker kesti, ama her başı kestiğinde yerine yeni biri geliyordu. En
sonunda Rama, Brahma'nın parlayan okunu çekti, Ravana'nın kalbini parçalayıp
onu öldürdü.
Vibhişana,
Ravana'nın ölüm yasını tutarken, Rama ona şöyle dedi: "Ravana dünyanın en
büyük savaşçılarından ve kahramanlarından biriydi. Tanrıların kralı İndra bile
ona karşı duramadı. Böyle savaşçılar savaşırken ölürse onların yası
tutulmamalı. Çünkü onlar onurlarıyla ölmüşlerdir ve hiçbirimiz ölümden
kaçamayız"
Sita'ya
geldiğinde Rama şöyle dedi: "Sen kocasından başka bir adamla yaşamış olan
bir kadının lekesini taşıyorsun. Ravana sana baktı ve sana dokundu. Kiminle
istersen onunla yaşayabilirsin ama benimle yaşayamazsın."
Sita;
"Onursuzluğun gölgesi, masum bir kadının üzerine düşerse; hak ettiği onuru
yeniden kazanmanın tek yolu, yanarak ölmektir. Lakşmana, eğer beni seviyorsan,
bana bir cenaze ateşi hazırla ve onu yak. Adıma sürülen bu lekeyle yaşamaktansa
ölmeyi yeğlerim." dedi. Alevlerin önünde dururken Sita: "Eğer düşünce
ve davranışta sadık ve dürüst olmuşsam ve eğer Dharma'ya hayatım boyunca
bağlılığımla lekesiz yaşayabilmişsem, bu ateş benim adımı savunsun." Ateşe
girdi ve gözden kayboldu.
Tanrılar,
altın arabalarıyla göklerden indiler ve Brahma şöyle dedi: "Rama, daima
yaşayacak olan büyük tanrı Vişnu'nun dünyadaki görünüşüdür. Artık Ravana'yı
öldürdüğüne göre ilahi biçimine girip göklere geri dönebilirsin. Çünkü insan
biçimine girmeni gerektiren görevini yerine getirdin." Alevler aralandı ve
ateş tanrısı Agni sadık Sita ile birlikte göründü. Alevler ona dokunmamıştı.
Böylece
Rama, Lakşmana ve Sita, on dört yıldan sonra Ayodhya'ya döndüler. Rama ve Sita,
Ayodhya'nın kral ve kraliçesi oldular ve krallıkları Kosala'yı on bin yıl
yönettiler.
Post A Comment
Hiç yorum yok :