Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-LGM sonrası
LGM sonrası
LGM dediğimiz son buzul çağı B.Ö. 18.000 yılında sona
erdi. Son buzul çağı döneminde İngiltere adası ana karaya bağlıydı yani arada
deniz yoktu. Benzer şekilde Tasmanya ve Yeni Gine de Avustralya'ya bağlıydı.
Buzullar, Skandinavya, İskoçya, Danimarka’nın tümünü, Fransa, İngiltere,
Almanya, Polonya ve Rusya’nın büyük bir kısmını kaplamaktaydı. Buzullar bütün
Avrupa’yı kaplayıp, Avrupa’nın güneyine kadar inmişti. Alp dağları tamamen
buzullarla kaplıydı. Pirenelerin ise bir kısmında buzullar vardı. Güney yarım
küre de, Avustralya, Yeni Zelanda ve Arjantin buzullarla kaplıydı. Deniz
seviyesi, şimdikinden 120 – 140 m düşüktü.
Karadeniz bir iç göldü ve su seviyesi şimdikinden düşüktü.
Hazar ise yine bir iç göl olarak şimdikinden daha yüksek bir seviyedeydi.
B.Ö. 18.000 yıllarına geldiğimizde iklim değişmeye
başlamıştı. B.Ö. 18.000 itibaren, Avrupa yarı kurak ve çorak bir iklime sahip
oldu. Kıta, orman açısından iyice fakirleşmişti. Ender de olsa, mevcut olan
birkaç orman alanı da güneydeydi. Akdeniz çevresinde bile ormanlar çok az yer
kaplıyorlardı. Kuzey İtalya ve Alplerin güney doğusunda, yer yer, çam ve kayın
ormanları bulunuyordu. Balkanlar’da ve Apeninler de, ortalama 500 m
yükseklikte, öbek öbek ağaç topluluklarının bulunduğu bir kuşak vardı. Güney
Avrupa, kurak ve yarı çöl ikliminin gereği olarak bozkırlarla kaplıydı.
İspanya’dan Anadolu’ya kadar, bir bozkır ve çöl bitkisi olan Artemisia en çok
rastlanan bitkiydi. Güney Avrupa’nın birçok bölgesinde, bu arada iç Anadolu’da
da, kuraktı. Ancak bu kurak iklimle çelişkili olarak, göllerdeki su seviyeleri
yüksekti.
Orta ve Doğu Avrupa’da, ağaç öbeklerinin dağınık bir
şekilde bulunduğu, kuru step iklimi hâkimdi. Buralarda, az miktarda, soğuğa
dayanıklı ağaçlar bulunuyordu. Bunlar ya izole olmuş guruplar halinde
görülüyorlardı, ya da açık alanda tek başlarına bulunuyorlardı. Daha doğuda
Karadeniz’in kuzeyinde, step ve tundra step bitkileri yaygın olmasına rağmen,
nehir kıyılarında ormancıklar ve orman galerileri vardı.
Beyaz Rusya’da, Ukrayna’da, Romanya’da, Bulgaristan’da ve
Polonya’nın güney doğusunda bitki örtüsü yok denecek kadar azdı. Buralarda,
rüzgârın taşıdığı malzemelerden oluşan lösün ve kumulların hareketli olması
bitkilerin çoğalmasını önlüyordu. Bugün yılda ortalama 600 mm olan yağış
miktarı, o dönemde 60 – 120 mm civarındaydı. Ortalama yıllık sıcaklık ta
günümüzden 13 – 17 derece santigrat daha düşüktü.
Kuzeybatı Avrupa’da ağaçsız, kutup iklimi vardı. Buzullar
geri çekildikçe, arkalarında, ağaçsız bir arazi bırakıyorlardı. Almanya,
Hollanda, Fransa ve İngiltere’de hiç ağaç yoktu. Orta İngiltere’den güneybatı
Fransa’ya kadar olan bölgede, yıllık ortalama sıcaklık bugünkünden 15 – 17
derece santigrat daha düşüktü. Donmuş toprak tabakası güney Fransa’ya kadar
ilerlemişti. Kumullar, İngiltere, kuzey Fransa ve Hollanda’da yaygındılar ve
doğuda Almanya, Polonya ve Çekoslovakya’ya kadar ilerlemişlerdi.
Kuzeydoğu Avrupa’da buzullara yakın yerlerde nemli bir
iklim görülüyordu. Buzullardan uzaklaşıp, güneye doğru indikçe kuru bir iklim hâkim
oluyordu. Buzulların bitiminden itibaren birkaç yüz kilometre enindeki nemli
kuşak, LMG ye göre daha nemli ama bugüne nazaran daha kurak bir durum
sergiliyordu. Bu kuşağın florası bugünkü tundra florasına benziyordu, ancak
alanın yüzde ellisi bitki ile kaplıydı. Bu kuşağın güneyi ise step tundra
karakterindeydi.
Kafkasya’da dağınık guruplar şeklinde çam ve kayın
ormanları vardı. Bu dönemde Kafkasya ikliminin yer yer ılıman karakter taşıma
olasılığı fazladır. Anadolu’nun kuzeyinde, Karadeniz kıyısı boyunca Azak
denizine kadar varan ince bir şerit şeklinde, yapraklarını döken ağaçlar kuşağı
vardı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu, kuzey Suriye ve batı İran’da
step ve yarı çöl bölgeler, bugünkünden daha fazla yer kaplıyordu. Doğu, güney
ve batı Anadolu’da açık ağaçlık alanların veya ağaçlı step alanlarının, bu
dönemde, hayatta kalmaya devam ettiği düşünülmektedir.
Avrasya’da, Sibirya buzulu 110 enlemine kadar uzanıyordu.
Bir görüşe göre, Batı Sibirya buzulunun güney kenarı boyunca, buzul öncesi
dönemden kalma, büyük göller vardı. Başka bir görüş de, batı Sibirya’da buz
seti nedeni ile oluşmuş büyük bir baraj gölü olduğudur. Bu gölün suları,
Kazakistan ve Orta Asya’dan geçerek akan nehirlerle, Hazer denizine ulaşıyordu.
Avrasya genel olarak soğuk, nemsiz, kutup ikliminde idi ve
az miktarda bitki örtüsüne sahipti. 26.000 yıl öncesinden başlayarak, bu bölge
gittikçe soğumuş ve bitki yaşamı bu bölgeden çekilmiştir. 24.000 yıl önceye
kadar mevcut olan memeli fosilleri de, son 4 – 5 bin yıl içinde ortadan
kaybolmuştur. B.Ö. 18.000 yıllarında, mevcut bitki örtüsü içinde, en önemli
yeri Artemisia kaplıyordu.
Kuzey ve orta Sibirya’da kuru, çorak ve rüzgârlı bir iklim
vardı, toprak oluşamamıştı.
Güney Sibirya’da kuru ve genellikle ağaçsız bir iklim
görülmekteydi. Güney Sibirya’da, Baykal gölünün bulunduğu enlemde, bir ağaç
kuşağı vardı. Büyük bir olasılıkla, bugünkü Sibirya ormanlarını oluşturan
bitkiler, 18.000 yıllarında, Güney Sibirya’daki dağlık alanlarda kendilerine
bir korunak bulmuş ve nesillerini devam ettirebilmişlerdi. Baykal gölü
çevresinde bu dönemde bulunan küçük memeli fosilleri buranın dönem dönem Asya
çöl ve step iklimini yaşadığını göstermektedir. Bugün ormanlarla kaplı olan bu
alan, LMG döneminde, bugünkünden daha kuru bir iklime sahipti.
LMG döneminde, Hazar, Baykal ve Balkaç gölleri arasındaki
bölgede, insan varlığına rastlanılmamıştır. Hâlbuki LMG den birkaç bin yıl önce
ve sonra, bu bölgede insan vardı. Buna karşılık, kurak dönemde, Zağros dağları
gibi daha nemli bölgelerde insan varlığı artış göstermişti. İnsanlar, iklim
nedeniyle, Zağros dağlarına doğru, yani daha nemli bölgelere doğru
çekilmişlerdi.
B.Ö. 18.000 yıllarında, Orta Asya’da bozkırın ve çölün
büyüdüğü görülmektedir. Orta Asya bozkırı, bugüne göre, kuzeye ve güneye doğuya
doğru genişlemişti ve daha kurak koşullardaydı. Orta ve doğu Asya’da boydan
boya birikmiş olan Lös, esas olarak buzul çağında gerçekleşmişti. Lösün
stabilize olması için gerekli olan bitki örtüsü mevcutsa da, toprak oluşumuna
sebep olacak yoğunlukta biyolojik aktivite yoktu. Güney batı çölünde çok büyük
alanlar, rüzgârların etkisinde savrulup duran kum tabakaları ile kaplıydı. Bu
nedenle de kuru ve bozkır koşullarındaydı.
Aral gölünün ve Hazar denizinin su seviyesi, bugüne göre
daha yüksekti. Bu ise Batı Asya bozkırının daha nemli olması sonucunu
doğuruyordu. Bu göller, batı Himalaya ve İran dağlarından gelen sularla
besleniyorlardı. Dağlardaki yüksek nem nedeniyle oluşan kış muson yağmurları
göl seviyelerini yükselmişti. Buna, bölgenin düşük sıcaklık, göldeki
buharlaşmayı azaltarak yardım ediyordu.
Kuzey Çin’de, 30 cu enlemin kuzeyinde, yine bugünkünden
daha soğuk ve daha kuru bir iklim vardı. Bugün 350 mm yıllık yağış alan yerler
ancak 100 mm yağış alıyordu ve sıcaklık da 6–7 derece santigrat daha düşüktü.
Buralardaki pek çok göl kurumuş, suları tamamen çekilmişti. Yaz muson
yağmurları bugünkünden çok daha güneye yağıyordu. Sonuç olarak Moğolistan
bozkırının kuzey Çin içlerine girip, Çin’in ortalarına kadar yayıldığını
söyleyebiliriz. Bu dönemde, bozkır ve çöl bitkileri (xerophytic plants) dışında
bir vejetasyona rastlanmıyordu.
Böylece Orta Asya bozkır kuşağının bu kadar yayılması ve
güneye inmesi ve bozkır klimasının çok daha sert olması, kuzey Çin’de de “Lös “
birikimine sebep oldu. Kuzey Çin’deki Lösün dengelenmesi ve humuslu toprağın
oluşması için, daha nemli ve sıcak olan buzul arası dönemi beklemek
gerekecektir.
Bu dönemde, güney Asya da daha kuru ve soğuktu. Orman
alanları ufalmış, bozkır genişlemişti. Daha önce anlatılanların aksine,
güneydeki göllerin pek çoğu kurumuştu.
B.Ö. 18.000 yıllarına, yukarıda özetlemeye çalışılan iklim
içinde, insanlar hassas aletler yapar hale gelmişlerdi. Fransa’da Madeleine’de
görüldüğü gibi, yapılan aletler arasında, zıpkın ve mızrak ucu olarak
kullanılan kemikten uçlar da vardı. B.Ö. 18.000 yıllarında, İber yarımadasında
yaşamakta olan bir gurup insan, Atlantik okyanusunu aşarak, Amerika kıtasının
batı kıyılarına vardı. Bu insanların, oraya yerleşmiş olma olasılıkları çok
kuvvetlidir. Bu tarihlerde, Avustralya’da Flores adalarında, daha önce bahsedilen,
Homo floresiensler (90 cm boyunda insanlar) hala yaşıyorlardı.
18.000 ile 11.000 yılları arasında, taştan, kemikten,
fildişi ve kilden hayvan heykelleri tüm Avrupa’da yaygındır. Bunlar özellikle
Fransa ve İspanya’da Cro-Magnon (Homo sapiens) insanının yaşadığı yerlerde
yoğunlaşmıştır. 17.000 yıl önce, Fransa’da, insanlar mağara resimleri
yapıyorlardı. Bu mağaralarda 600 resim, 1.500 kabartma ve sayısız geometrik
şekil bulunmuştur. Yine bu tarihlerde, insanlar köpeklerle beraber, bazı
yerlerde, yerleşik düzene geçmeye başladılar.
Cro-magnon aile |
Cro-magnon adamı |
Post A Comment
Hiç yorum yok :