Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Şamanizm
Şamanizm
Tekrar Şamanizm’e dönersek,
insanlığın avcılık dönemindeki dini, tüm insanlığı kucaklayan bir dindi. Kültür
birliğinin öğelerinden biriydi. Zamanla toplumlarda farklılaşarak, çeşitli
dinlere analık etmiştir. Daha sonra insanlık, tüm insanları böylesine
kucaklayan bir inanca hiç kavuşamadı. Ve kendi kurup, kendi şekillendirdiği
dinlerin esiri olup, din adına yapmadığını bırakmadı. Şamanizm, avcı ve
toplayıcı toplumun dinidir. İnsanlık göçebeliğe geçtiğinde de Şamanizm yaşamaya
devam etmiştir. Ama yeni düzenin gereklerine uyarak bazı değişiklikler
geçirmiştir. Şamanizm, Bozkır'ın ortak dinidir. Amerikan Kızılderililerinin,
Sibirya topluluklarının vb dinidir, her göçebe toplumun, ufak tefek
farklılıklarla dinidir. Bugün, avcılık, göçebelik yapılan toplumlarda yaşamaya
devam etmektedir. Altay dağlarında, Sibirya’da, Yakut Türklerinde ve daha pek
çok yerde yaşamaya devam etmektedir.
Yerleşik düzene geçen toplumlar,
tabii ki başlangıç için Şamanizm dininden işe başlamışlardır. Ancak, genelde
göçebenin ihtiyaçlarına cevap veren bu din, yerleşik düzenin ihtiyaçları için
değişmek zorundaydı ve değişti. Sınıfsız bir toplumun ürünü olan Şamanizm,
toplumda sınıflar belirdikçe, hâkim sınıfların menfaatlerine ters düştü.
Şamanizm’de doğaya saygı ve sevgi vardı, eşitlik vardı, boy menfaatinin birey
menfaatinin üstüne çıkması vardı. Yerleşik düzenin kendisi ve hâkim sınıfları
bunu kabullenemezdi. Ayrıca sınıflı bir toplumda, ezilen sınıfların ihtiyacı
olan düşünceyi Şaman dini veremiyordu, ezilen sınıflar da başka bir çıkış yolu
bulmalıydılar. Ve diğer dinler, Şamanizm’den, bu ilk dinden türedi, çeşitlendi,
farklılaştı. İlerde dinlerin ve düşüncenin, bu enteresan tarihine, sırası
geldikçe değineceğiz. Biz, tekrar, avcılık dönemine dönelim.
Avcı toplum insanı, evrende
algılanabilen her şeyi, kendine benzer şekilde algılar. Canlı cansız, maddi
manevi ayrımı yapmaz. Can, her şeyde, her yerde bulunur ve her yerde aynı
davranır. Tek canlı insan değildir. Hayvanlar, bitkiler ve hatta dağ, taş, ay,
güneş, yıldızlar, gök hepsi, her şey canlıdır. Her şeyin bir canı (ruhu)
vardır. Toprak, kaya, nehir, ağaç içinde oturan bir ruh vardır. Ruhlar,
birbirinden farksızdır. Hayvandaki ruhla, bitkideki ruh, cansızda ki ruh ve
insanın ruhu aynı nitelikte, birbirinden farkı olmayan ruhlardır. Ruhlar gökten
gelir, göğe döner. İnsan ruhu da, hayvan ruhu da böyledir. Gök ruhların
yeridir. Ana yerleşim yeri gök olan ruhlar, bazı durumlarda, özel yerlerde de
mekân tutabilirler. Bir dağ, Kabilenin (boyun) ilk yerleşim yeri böyle
yerlerdendir. İnsan ölünce, ruhu göğe yükselirken, ona hayvanının ruhu
kılavuzluk eder. Onun için hayvan öldürülürken, yok olmamasına yani ruhunu
kaybetmemesine dikkat edilir. Bu geçici dünyada yaşamak yerine, esas ait olunan
yere, yani göğe dönüş beklenen, istenen bir durumdur. Ancak göğe dönüşü
engelleyebilecek hatalar yapılmamalıdır. Öldürülen insan veya hayvan veya bitki
öldürülme fiilinden dolayı gücenmez, ama göğe dönüşünü kolaylaştıracak bir
tarzda öldürülmeği istemek de onun hakkıdır. Avcı hayvanı usulüne uygun bir
biçimde öldürür, böylece onların gerçekte yok olmayıp yeniden yaşayacağına,
biçimini yeniden bulacağına ve ölen ile öldüren arasında özel bir ilişki
kurulacağına inanır.
Avcı, kendini evrenin efendisi
veya sahibi saymaz. Şamanizm’i diğer dinlerden ayıran en önemli vasıf, insan
merkezli olmamasıdır. İnsan, zayıflığının, sınırlılıklarının ve başarısızlıklarının
bilincindedir. Çevresindeki varlıkların gücünü, etkisini ve başarısını sürekli
gözler. Doğadan daha güçlü olmadığını bilir. Varlığının, çevresiyle uyum içinde
yaşamakla var olabileceğinin bilincine varmıştır. Çevresinde, insanın kabiliyetlerinin
kat kat üstünde güçlere sahip olan varlıklar veya oluşumlar durmaktadır. Ateş,
Su, Kaya böyledir.
Boyu, heybeti, uzun yaşamı
sayesinde insan ömrünün çok üstünde asırlara meydan okuması, her sene ölüp
yeniden dirilmesi ve kendini yenileyebilme yeteneği, bütün bunlar ile ağaç
insanı aşan bir varlıktır. Ağacın kökü yerde, başı göktedir. Böylece ağaç yer
ile gök arasında bir yol oluşturur. Bu yol göğe çıkmak ve geri dönmek için
Şaman tarafından kullanılır. Ağacın göğe yol olması, göçebe toplumlarda direk
ile yerleşik toplumlar da ise, göğe yükselen basamaklı yapılarla sembolize
edilir. Böylece ağaç, Sümerlerde Zigguratların yapılması yolunu açmıştır. Mısır
piramitlerinin yapımına da ilham veren etkenlerden biridir. Şaman ağaca çıkarak
göğe ulaşır. Bunun için kendine bir ağaç seçer. Ağacın gövdesinde, her biri
göğün bir katını temsil eden basamaklar oyulur. Şaman, ağacın etrafında
dönerek, ayağını basamaklara koyar. Böylece göğün çeşitli katlarına ulaşmış
olur. Gücü yettiği kata kadar çıkarak, Tanrı ile veya ruh ile iletişim kurar.
Şamanın bir ağacın etrafında
dönmesi, bir eksenin etrafında dönmesi, evrenle bütünleşmenin yoludur. Bu adet,
yerleşik düzene geçildiğinde tavaf şekli olarak kullanılmıştır. Seçilmiş bir
yerin kutsallığı meselesi de, hac fikrine yol açmıştır. Kutsal olan ve ruhların
mekânı olan gökte, güneşin, ayın, yıldızların hareket ediyor olması, dönmeye
kutsal bir mana atfetmiştir. Şaman, evrende gördüklerini taklit ederek, onunla
bütünleştiğine inanır. Törenlerde yapılan dönme merasimleri, dansçıların
yaptıkları, hayvan veya ruh taklitleri, bununla ilintilidir. Günümüze kadar
devam eden hac törenleri, genelde, hac mahallinde dönerek yapılan tavaflardır.
İnsanlar gibi, hayvanların,
ağaçların, kayaların yani her cinsin bireysel ruhu yanında kolektif bir ruhu da
vardır. Bu kolektif ruh, onların da, insanlara benzer şekilde, yani klanlar
şeklinde örgütlenmesini gerektirir. İnsan ve hayvanlar arasındaki ilişkiler,
bireysel ilişkilerden önce kolektif ilişkilerdir. Birey, birey olarak değil,
boy üyesi olarak bir varlıktır. Bireyin, kendi klanı dışında adı yoktur.
Doğumlar, ölümler sadece ana ve babayı değil, tüm klanı ilgilendirir. Birey
kendi için değil, klanı için çalışır. Hayvan Klanları (boyları) için de durum
aynıdır. Bu nedenle insan hayvan ilişkileri, her şeyden önce insan ve hayvan
boyları arasındaki ilişkilerdir.
Hayvan ve insan boyları
arasındaki ilişkiler, ister dostluk, ister düşmanlık ilişkileri biçiminde
olsun, sözleşmeye dayalı ilişkilerdir. Savaştaki ve avdaki öldürmelerde de,
öldürülenin rızasını gerektirir. Hayvana karşı mücadele ve insana karşı
mücadele birbiri ile eş tutulur. İnsan boyları gibi, hayvan boylarının da
öldürülenin kan davasını gütmesinden ve öç almasından korkulur. Bu nedenle
avların sıkı kuralları vardır. Sürek avlarında, ilk avı kağan ya da şef avlar.
Böylece topluluk adına, şef, avın sorumluluğunu üstlenmiş olur. Bireysel
avlarda bu sorumluluk aile reislerine düşer.
Şaman dini, yapısı gereği,
geleceğin bilinebileceğini sanır. Ama bu bilme, bir alın yazısı tarzı bilme
değildir. Gelecek önceden yazılmamıştır. Gelecek bir ihtimaller yumağıdır.
İnsan gelecekte olabilecekleri ve bu olayları etkileyen nedenleri önceden
bilebilirse, geleceği kendi yararına değiştirebilir. Bu nedenle fala ve
kehanetlere başvurulur. Geleceğin olumsuzluklarından kurtulmanın yolu geleceği
bilmektir. Ancak, yaşanan zaman, yaşandığı anda oluşur. Yani gelecek kesin
değildir, ama kendi haline bırakılırsa olabilecek en muhtemel oluşumdur. Bu
nedenle Şamanın en önemli işlerinden biri de geleceği okumaktır. Fal ve
kehanetler için çok çeşitli yollara başvurulur. Neredeyse, her yiğidin bir
yoğurt yeme tarzı gibi, her falcı veya kâhinin bir tarzı vardır.
Avcı ve toplayıcı toplumlarda,
Şamanist uygulamalarının ve nesilden nesile aktarılan büyü geleneklerinin
olduğu bilinmektedir. Binlerce yıl bu gelenekler ağır ağır halkların günlük ve
sosyal yaşamları içinde bir su gibi akarak ve şekilden şekle girerek kendine
yol bulmuş ve insanların içlerine işlemiştir. Tarihte zaman içinde yapılan bir
yolculuk, insanın büyü kehanet v.b gibi gizemler dünyasındaki serüvenin, günlük
yaşamın gizemlerle dolu yönleriyle baş etme mücadelesinin, ayrılmaz bir
parçasından ibaret olduğunu ortaya koyar. Her toplumun kültürünün önemli bir
parçası olan okült uygulamalar, başlangıçta din ve tıbbın iç içe olduğu bir
süreç yaşamıştır ve hatta hala yaşamaktadır.
İnsanlığın avcılık ve
toplayıcılık aşamasında, kadın iyi bir toplayıcı olarak, şifalı otları
keşfetmiş ve uygulamaya başlamıştır. Zaten çocuğunu yetiştiren, ev işlerini
erkekten daha iyi yapan, gün geçtikçe yemek pişirmekte maharet sahibi olan
kadının hasta ve muhtaç olanlara bakabilme becerisi erkekten çok fazladır.
Sonuçta kadın şifacı olup çıkmıştır. Şifacılıkta önde gelen kadının, din
ilerlerken doğaüstü güçlerden şifacılıkta yardım almaya çalışması normal bir
gelişim olmuştur. Böylece bütün okült uygulamalar yani kehanet, sihir, büyü ve
fal kadın şifacıların becerileri arasına katılmış ve toplumlarda şifacılık,
büyü ve gizemli güçler kadınlarla özleşmeye başlamıştır.
En baştan beri, dinin ve okült
uygulamaların bir gereği olarak, Tanrılara veya ruhlara kurban sunmak vardı.
Kurban sadece Tanrılara değil, ruhlara da sunulurdu. Olayları kutsamak için de
kurban kesimine başvurulurdu. Şamanlıkta bu dünya ile öteki dünya arasında
yaşayış farkı olmadığına inanıldığından, öteki dünyaya verilecek hediyelerin
öldürülerek verilmesi gerekiyordu. Bir canlı öldürüldüğünde, ruhu öteki dünyada
hediye verilmek istenen ruha ulaşıyordu. Bunun için, kurban kesilirken, kimin
veya ne için kesildiğini bilmek yeterliydi. Kesilen kurbanın etinin, uğruna
kesildiği ruha bırakıldığı gibi, topluca yenildiği durumlar da vardı.
Genellikle de kurban etinin bir kısmı bırakılır, geri kalanı topluca yenilirdi.
Kurban törenleri daima dini
törenlerin içinde en önemli törenler olmuştur. Kurban törenleri ile öbür dünya
ile kurulan ilişki o kadar önemlidir ki, daha sonra, Şaman dininden türeyecek
olan bütün dinlerin vaz geçilemez ritüeli olacaktır. Bazı dinlerde ise, dinin
en önemli unsuru haline gelecektir.
Post A Comment
Hiç yorum yok :