Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Hisler
Hisler
Homo sapiensle birlikte, soyut
düşüncenin ve hayal etmenin ortaya çıktığını görmüştük. Ve hatta hayal gücü,
Homo ergasterler ölerek yok olurlarken, onların arasından Homo sapiensin
farklılaşmasına yol açmıştı. Hayal gücü sayesinde Homo sapiens yaşamaya devam
etmiş, sonra da çoğalarak dünyaya yayılmıştı. İşte bu hayal gücü, hiç durmadı.
Bugün de, durmadan itici güç olarak bizi ilerletmeye devam ediyor. İnsanın hayal
gücüne sahip büyük bir beyni var. Bu beynin zaman içinde nasıl geliştiğine ve
soyut dünyamızın nasıl oluştuğuna, hikâyemizin bu kesitinde bakmak, tarihi
takip ederken yararlı olacaktır. Tekrar geriye dönerek, 7 milyon yıllık insansı
geçmişimize bir göz atalım. İki ayak üzerine kalkarak, diğer canlılardan
farklılaştığımızda, beynimizin büyümesine de zemin hazırlamış olduk.
Korku, canlılarda, beyinle
birlikte, ilk gelişen duygulardan biri olmalıdır. Canlının, enerjisini, bir
başka canlıyı yiyerek elde etmeye başladığı zamandan beri, korku, yem olmayı
önleyebilecek en önemli donanım haline gelmiştir. Korku sayesinde, canlının
tehlikeden kaçarak kurtulması ve türünü idame ettirmesi mümkün olmuştur.
Korkunun olmadığı bir ortamda, zayıfların kendinden kuvvetliler karşısında,
herhalde pek şansı kalmazdı. Korku beynin en derin, en eski bölgesinde yer alan
amigdalada şekillenir. Duyu organlarından gelen veriler, amigdalada, eski,
neredeyse ilk canlılardan beri oluşan bir veri tabanında işlenerek, kork veya
korkma (tehlike veya değil) şekline dönüşür. Kork ise, amigdala, belkemiğindeki
sinir sistemine emri iletmiştir bile. Böbrek üstü bezleri, adrenalin
salgılamaya başlar, vücudun her noktasına adrenalin ulaşır. Kalp hızlanır,
kaslar gerilir, nefes sıklaşır, vücudun fiziksel kabiliyetleri artmıştır. Tüm
bunlar, çok hızlı, ilk gelen verileri beynin üst katmanları daha işlemeden
olmuştur. Yapılacak olana karar vermesi noktasına gelindiğinde, vücut hazırdır.
Kaç veya mücadele et kararını verdiğimizde, vücut, o emre, yapabileceği en üst
noktada cevap verir.
Hayal gücünün olmadığı bir
dünyada, yani Homo sapiensten önce, korku, algılanan dünyadan gelen veriler
karşısında, yani somut varlıklar veya olaylar karşısında ortaya çıkıyordu.
Leopardan korkmak, ayıdan korkmak, fırtınadan korkmak, aile reisinden korkmak
böyle bir duyguydu. Var olan korku duygusu, hayal gücü ile birleşince, ortaya
yeni bir korku türü çıktı. Bilinmeyenden korku. Veya sonuçları iyi olacağı
kestirilemeyenden korku. Veya bizden yana olmayandan korku. Yani, somut varlık
ve olaylar karşısındaki korkuya, bir de soyut korku eklenmişti.
Korku kaçarak, kendini tehlikenin
dışına çıkararak, korunmayı gerektiriyordu. Mücadele, sonunda kazanılsa bile
kendine zarar veren veya zarar verebilme riski taşıyan bir eylemdi.
Başlangıçta, korku karşısında kaçmak yerine mücadeleyi tercih etmek, zorunlu
hallerde, ancak başka çare kalmaz ise başvurulan bir hareket tarzı olsa
gerekti.
İlk ortaya çıkışı, başlangıcı
itibarı ile beslenmeye bağlanan korku gibi, çok eski bir duygunun sevgi olması
icap eder. Canlı, beslenerek kendi yaşamını idame ettirir. Ama türün devamı
ancak çiftleşme ile mümkündür. Doğa, türün devamı için, benzer yaratıkların
üretimi için, en uygun metot olarak çiftleşmeyi, yani seksi seçmiştir.
Başlangıçtan beri, bireyin varlığı ancak türünün varlığı ile devam edebilir. Bu
nedenle, türe ilişkin seks güdüsünün, en az bireye ilişkin beslenme güdüsü
kadar kuvvetli olması gerekir. Seks ve beslenme, hangisinin daha önemli olduğu
tartışılamayacak kadar önemli ve vazgeçilemezdir. Evrimin ilerleyen
evrelerinde, türün daha sağlıklı devamı için, beğeniye ve seçiciliğe gerek
duyulmuştur. Bir cins ve genellikle erkekler, diğer cinsin ilgisini çekebilmek
için özellikler geliştirmişlerdir. Öterek, melodik nameler üreterek; renk değiştirip,
cazip şekiller alarak; karşı cinsin beğenisini kazanacak hareket ve duruş
tarzları geliştirerek; genel bir seksten, beğeni ve seçicilik üzerine kurulmuş
sekse geçilmiştir. Beğeni ve seçicilik ortaya çıktıktan sonra, sevginin de
ortaya çıkması kaçınılamaz bir durumdur. Türün devamı ihtiyacından ortaya çıkan
sevgi, korkudan da destek alarak, ilerde ailenin oluşmasına önemli bir neden
olacak veya nedenlerin en önemlilerinden biri olacaktır. Türün devamı ve
bireyin devamı için, besin ve seksi paylaşan bireylerin, korku ve sevgiyi de
paylaşması ve bu iki durumdan, diğer hislerin ortaya çıkması ve çeşitlenmesi,
artık, sadece zaman sorunudur. İnsansı atalarımıza gelindiğinde, sevgi de korku
gibi çoktan vardı. Ve davranışlarımıza yön veren önemli bir olguydu. Homo
sapiensin hayal gücü, sevginin somut gereklerinin yanına, soyut sevgi kavramını
da katmıştır.
Canlı türleri, daha gelişmiş
organizmalara evrimleştikçe, doğan yavrunun bakım ihtiyacı da artıyordu. Doğan
yavrunun, kendine yeterli hale gelene kadar, annesi veya ailesi tarafından
bakılması, gözetilmesi gerekiyordu. Canlı türleri geliştikçe, anne çocuk
ilişkisi de gelişti. Bu ilişki bir taraftan aile oluşumuna yol açarken, diğer
taraftan sevgi olgusuna yeni bir boyut getiriyordu. Beğeni ve seçicilik üzerine
kurulan ilk sevgi hisleri, kendi üretimine duyulan bir sevgiye doğru, anneye
(bazı durumlarda aileye) olan bağımlılığa duyulan bir sevgiye doğru, seks dışı,
bir gelişme gösterdi. Sevgi giderek, sadece sekse değil, üretime, bağımlılığa
ve gen bağına bağlı bir his haline geldi. Anne çocuk ilişkisi bir yandan
sevgiyi çeşitlendirirken, diğer yandan, yeni doğanın bakımına, güven duygusunun
oluşmasına ve gelişmesine yol açtı. Korkunun ve sevginin yanında, güven duygusu
da kuvvetli bir his olarak ortaya çıktı. İnsansı atalarımız, güven, sevgi ve
korku hislerinin en geliştiği canlılar olarak, aileler kurdular. Bu ailelerin
büyümesi ile de klanlara geçtiler. Aile sevginin en yoğun yaşandığı, güvenin en
üst düzeyde olduğu ve korkunun en aza inebildiği bir durumdu.
Her şey birbirini etkileyerek,
birbiri ile çelişerek ve yeni sentezler yaratarak gelişti. Korku, sevgi, güven
ve aile gelişip, çeliştikçe, diğer sentezler oluştu. Nefret, cesaret, ihanet,
kendini feda, yalan, dürüstlük, saygı vs… ortaya çıktıkça, her gelişme yeni bir
çelişkiye sebep oldu. Bu çelişkilerden yeni kavramlar, yeni hisler türedi.
İnsansı atalarımız, canlı ve cansız dünyanın tüm mirasına sahip olarak, zengin
bir his dünyasının sahibi oldular. Dünyada, Homo ergastere gelindiğinde, Homo
ergasterden daha zengin his dünyasına sahip bir varlık yoktu. Ama Homo
ergasterler ölülerini gömmeyi bilmiyorlardı. Ölüleri gömmek için soyuta inmek
gerekiyordu. İşte Homo sapiensin hayal gücü, soyut dünyanın temellerini
atarken, hislere daha geniş bir anlam kazandırdı. Homo sapiensin hisleri artık
gerçek olduğu kadar soyuttu da.
Post A Comment
Hiç yorum yok :