Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Asur ticaret üsleri
Asur ticaret üsleri
Anadolu M.Ö. 1800–1700 |
Asur ile Anadolu arasında yapılan
ticarette, Asur’dan Anadolu’ya kalay ve dokuma taşınırken, Anadolu’dan Asur'a
bakır, gümüş ve bazen de altın giderdi. Dokuma ürünleri ya Asur’da dokunuyor
veya Babil’den getiriliyordu.
Ticaret kervanlarında eşekler
kullanılırdı. Tüccarlar birkaç eşekle yola çıkar, yolda bunlar birleşerek
konvoylar oluştururlardı. Yollar tehlikeli idi. Sık olmasa bile kervanlara
haydutlar saldırıyorlardı. Zaman zaman kervanları korumak için korumalar
tutuluyordu.
Anadolu ile yapılan ticaret,
Asurlu tüccarlara büyük gelirler getiriyordu. Kalay ticaretinde kar % 100’dü.
Alıcının veresiye alması halinde % 30 faiz uygulanıyordu. Bu dönemde altın
gümüşten sekiz kat değerliydi. 70 Kg bakır bir Kg gümüşe eşdeğerdi. Demir olma
olasılığı olan bir maden gümüşten 40 kat daha değerliydi.
Asur ticaret kolonilerinin olduğu
kentlerin kralları, yapılan ticaretten vergi alıyorlardı. Dokumalarda ederin
yirmide biri, kalayda altmış beşte ikisi krallarca vergi olarak alınıyordu.
Kervan yolu üzerindeki krallara ise zaman zaman yüzde on yol vergisi verildiği
oluyordu. Meteorit demir ve kıymetli taşlar, genelde, yöresel kralların
kendileri tarafından satılıyordu. Yani yerel tekeller oluşturulmuştu. Yüksek
kâr ise, bu bölgelerde kaçakçılığın oluşmasına sebep oluyordu. Krallar kaçakçılıkla
mücadele ediyorlardı. Ayrıca tespit edilen kaçakçı isim ve tarifleri diğer
kentlere de dağıtılarak, kaçakçılığa karşı, mümkün olduğunca top yekûn bir
mücadele sürdürülüyordu. Asurlu tüccarlardan alınan vergilere karşılık,
krallar, tüccar ve kervanları korumak ve kayıpları garanti etmek yükümlülüğü
taşıyorlardı. Ayrıca tüccarlar (Asurlu tüccarlar), siyasal açıdan ve adli
açıdan, yerel krallıklara değil Asur’a bağlıydılar.
Anadolu’daki Asur ticari
yerleşimlerinde oturan Asurlular sıkça yerli halk ile evlenmişlerdir. Bu
evlilikler nedeniyle yerli halk isimleri kil tabletlere geçmiştir. Bu isimlerde
hem Hatti ve hem de Hitit adlarına rastlanması, daha o tarihlerde nüfusun
karışık halklardan oluştuğunu göstermektedir. M.Ö. 2000 – 1600 yılları arasında
Hatti, Hurri gibi beyliklerin yanı başında Hint-Avrupa kökenli beylikler de yer
almıştı. Hint-Avrupa kökenli prenslerin, yerli halk ile daha rahat anlaşabilmek
gibi politik nedenlerle, kendilerin Hatti veya Hurri adları vermiş olmaları,
prensliklerin hangisinin Hatti, hangisinin Huri ve hangisinin Hitit olduğunun
anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu çeşitli prenslikler arasında egemenlik
savaşları yapılmıştı. Ama az ileride görüleceği gibi 250 yıl süren egemenlik
savaşlarından sonra kazanan bir Hitit prensliği olacaktı.
Anadolu’daki Hatti, Hitit
beylikleri döneminde, Kusara, Neşa, Hattuşa, Zalpa, Puruşhanda, Mama, Taişama,
Şibuha gibi bildiğimiz ve bilmediğimiz en az 20-30 prenslik vardı. Bunların
hepsi Hatti döneminin başından beri var ola gelmişlerdi. Bu prenslikler zaman
içinde tek tek Hint-Avrupalıların yönetimine geçtiler. Ancak yönetilecek halk
Orta Anadolu’da Hatti halkı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Hurri halkıydı.
Yukarıda adları sayılan kentlerin zaman zaman büyük yangınlarla tahrip olduğu
görülmektedir. Biz bu yangınları prenslikler arasındaki egemenlik savaşlarına
yormaktayız.
Sonuçta, zamanla, Orta Anadolu’da
hükmeden sınıf Hititlerden oluştu. Hattiler ise hükmetmeseler de, yaşam
biçimleri, kültürleri, dinsel düşünceleri, sanatları ile bu toprakların temel
öğesi olmuşlardır. Hititler oturdukları coğrafi bölgenin adı olarak,
Hattilerden aldıkları Hatti sözünü benimsediler. Krallarına " Hatti ülkesi
kralı ", halklarına " Hatti adamları " dediler. Anadolu’daki
Asur ticaret kolonileri kültürel ve toplumsal açıdan Anadolu’yu fazla
etkilemediler. Zaten, Anadolu halkı, kendi içine kapanık ve dış etkilere
mesafeli tutumunu genelde hep sürdürmüştür.
Hitit tarihinin akışına geçmeden
önce, biraz Batı Anadolu’da kurulu bir devletin durumundan bahsedelim. Batı
Anadolu’da, Ege’de, bir devletten veya örgütlü bir yerleşimden haberimiz var:
Arzava (Arzawa). Arzavalıların kim oldukları konusunda belirgin ve tartışmaya
yer vermeyecek bilgilere sahip değiliz. Bu nedenle biraz tahayyül etmek
gerekiyor. İleride, bu oluşum hakkında daha somut ve detaylı bilgilere
kavuşulursa, Arzava ve dolayısıyla Türkiye tarihinin bir bölümü iyice netleşir.
O zamana kadar, biz şunlarla yetineceğiz. Daha önce Hititlerle beraber
Luvitlerin de Anadolu’ya geldiklerinden ve Anadolu’nun bir bölümünde Hititçeye
çok benzeyen bir dilin, Luvicenin konuşulduğundan bahsetmiştik. Luvicenin
aslında Hitit döneminde, Anadolu’nun her yerinde yaygın olarak konuşulduğunu
gösteren belirtiler çoktur. Ve hatta Luvice dili, kendi Hiyeroglifi ile Hitit
taş ve kaya anıtlarında yaygın olarak kullanılmıştır. Hitit kanunlarına
bakıldığında Luviya ülkesi ve Arzava ülkesi adları birbiri yerine, dönüşümlü
olarak kullanılmaktadır. Bu Luvicenin, Arzava ülkesinin dili olduğu anlamına
gelir. Bizce Arzava, Hititlere gevşek bağlarla bağlı, ama genelde Hitit
denetiminde bir akraba devletti. Yani Hitit devletini, Arzava’yı da içine alan
bir devlet olarak düşünebiliriz. Zaman, zaman Hitit devletinin Arzava
üzerindeki politik gücünü kaybettiği ve aralarında iktidar mücadelesi yapıldığı
dönemler olmuştur. Hatta bazen, Arzava krallığı Hititlerin en önemli
rakiplerinden biri haline gelmiştir.
Arzava (Arzawa) toprakları,
Manisa, İzmir’i de kapsayan batı Anadolu’nun Ege topraklarıdır. Arzava’nın
kuzeyi Assuva (Assuwa) dır. Arzava topraklarına daha sonra Lidya denecektir.
Bozkırın kenar kavimleri,
Hititler, Luvidler, Palalar, Anadolu’ya, Trakya üzerinden göçebe topluluklar
olarak, boy boy ve uzun bir zaman diliminde gelirken, aynı dönemde, belki ondan
bir süre önce, ama belli zaman diliminde çakışarak, Hititlerle aynı kökten olan
bir dili konuşan, akraba topluluklar da Yunan yarımadasına, Ege adalarına
yerleşmeye başladılar. Akalar, İonlar ve onlara akraba kabileler Yunanistan’a
giriyorlardı. Yunanistan’a giren göçebelere Hititlerden daha yakın akrabalık
derecesindeki bazı toplulukların Anadolu’ya da geldiğini ve özellikle Batı
Anadolu’ya seyrek bir şekilde yerleştiklerini düşünmek doğru olacaktır. Troya
VI, bu kavimlerce yerleşilen bir yerleşimdir. İleride, Troya'dan daha fazla
bahsedilecektir.
Post A Comment
Hiç yorum yok :