Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-İnsanoğlu yerleşiyor
İnsanoğlu yerleşiyor
Yazının kullanılmaya başlanmasından önce, sanki medeniyet
yokmuş gibi bir izlenime, genel olarak, kapılanıldığı bellidir. Hâlbuki bu
izlenim doğru değildir. Ne yazının bulunmasıyla medeniyet pat diye ortaya
çıkmıştır, ne de yazı öncesinde insanların örgütlü yaşamları olmamıştır.
Yazıdan önce de, şehirler, ekonomik faaliyetler (tarım, hayvancılık, ticaret,
teknoloji...), savaşlar, siyasi rejimler, sanat yapıları, bilimsel buluşlar vb.
vardı. Yazı, günümüze, eski toplumların nasıl yaşadıklarını ve olayları nasıl
gördüklerini anlatması bakımından önemlidir ve bizim için büyük bir
kolaylıktır. Yazılı belgelerin ortaya çıkışı ile detay bilgilere varmak ve
faaliyetlerin çeşitliliğini görmek mümkün olmuştur. Ancak yazı, yazanın
sübjektif görüşünü de içerdiğinden, bizi, olayları yazanların gözü ve düşüncesi
ile yorumlamaya itebilir. Çinlilerden öğrendiğimiz Türk eski tarihi böyledir.
Unutulmasın, bugünkü medeniyet, ta Homo erektustan başlayıp, Homo sapiense
varan, oradan yazı öncesine ve oradan da yazı sonrasına giden bir evrimdir.
Tuğla üzerine tuğla konularak bu güne gelinmiştir. Ama bunlar birbirinin aynı
tuğlalar değildir, boy boy, çeşit çeşit, renk renk, değişik malzemelerden
yapılmış tuğlalardır. İşte kültür budur.
B.Ö. 11.600 yılında, Fransa’da mağara yaşamının sonuna
gelinmişti. Bu döneme ait mağara resimleri Le Portal mağarasındadır.
Güney Amerika’da Peru’da insan yaşamı ile ilgili bulgular
da bu tarihe aittir. Ancak bulunan bazı taş aletlerin daha eski tarihlere kadar
gittiği görülmektedir. Bazı taş aletler 28.000 yıl öncesine aittirler.
B.Ö. 11.600 ile 10.800 tarihleri arasında, New Meksika’da,
daha önce Avrupa’da yaşanmış olan gelişmişlik düzeyinde yaşamakta olan avcı bir
kültür vardı. Bu kültüre Clovis halkı denir. 11.500 yıl önce Brezilya’da yaşayan
insanlarda da, Güney Pasifik insanlarının özellikleri görülmektedir. Bütün bu
verilere dayanarak, Bering boğazı üzerinden Amerika kıtasına yapılan göçten
önce, güney Pasifik üzerinden gelen bir halkın, güney Amerika kıtasında
yaşamaya başlamış olduğu söylenebilinir. Ancak konu kapsamımız dışında
kaldığından, daha ileri gidilmeyecektir.
Jerf-el-Ahmar |
B.Ö. 11.600 ile 10.500 yıllarında, orta Mezopotamya’da
şimdiki Suriye sınırları içinde, Fırat nehri kıyısında, Jerf-el- Ahmar’da
kurulmuş bir yerleşim vardı. Bu yerleşim, Troya veya diğer yerleşimler gibi
biri diğerinin yıkıntısı üzerine yapılmış, çeşitli tarihlerdeki yerleşimlerden
meydana gelmiştir. Çeşitli nedenlerle yıkılan bir oturma yerinin üzerine yenisi
inşa edilmiştir. Jerf-el-Ahmar’da bir tarım topluluğu kasaba kurarak
yerleşmiştir. Taştan yapılmış evler başlangıçta dairesel iken, zamanla
dikdörtgen şeklinde yapılmaya başlanmıştır. Artık insanlığın yeni bir dönemi
başlamaktadır.
Göbeklitepe |
Şanlıurfa’nın 20 Km kuzey doğusunda, Merkez Öğrenci köyü
sınırları içerisinde, Göbekli Tepe’de, bugünden 11.600 ile 8600 yıl öncesine
ait bir yerleşim vardır (M.Ö. 9600 – 7600). Bu yerleşimin sakinleri, çanak
çömleksiz bir dönem yaşamakta, avcılık ve toplayıcılık yapmaktaydılar. Yerleşik
düzende olmamalarına rağmen, kendilerine, dinsel törenleri için tapınaklar
yapmışlardı. Yaptıkları ilk yapılar daireseldir. Daha sonra dikdörtgen biçimli
yapılar ortaya çıkmıştır. Tapınaklardaki, kaya yerleşimleri İngiltere'deki
" Stonehenge " e benzemektedir. T biçimli kireç taşı steller üzerinde
aslan, yılan, öküz, koç, tilki, turna ve ördek gibi hayvanların kabartmaları
vardır. Tapınakta, doğal boyutlarında, taştan oyulmuş yaban domuzu, kaplumbağa
ve akbaba heykelleri süsleme olarak kullanılmıştır.
Ayrıca, Göbekli Tepe’de, Anadolu’nun bugüne kadar bulunmuş
en eski tapınak ve heykel atölyeleri vardır. Bu atölyelerde, kalker taşından
yapılmış, büyük boyda insan başı, aslan başı, domuz başı, boğa başı ve kurbağa
heykelleri bulunmuştur. Anadolu’da, şimdilik bilinen en eski plastik sanatlar
bunlardır. Göbekli Tepeyi kuran insanlar, avcı ve toplayıcı olarak yaşarken,
dini törenler yapmak üzere bir araya gelmekteydiler. Bu dini amaçlı
toplantılar, sanırız yerleşik yaşama geçmelerine neden olmuştur. Ancak Göbekli
Tepe sakinleri, yerleşim açısından yerleşik düzene geçmelerine rağmen, üretim
biçimi olarak avcılık ve toplayıcılık yapmaya devam etmişlerdir. Burada
yerleşik tarım ve hayvancılık tarzı üretim biçiminin varlığına dair, şimdilik
bulgular bulunamamıştır. Göbekli Tepe, avcı ve toplayıcı toplumlarda bile
mimarlık kültürünün ortaya çıktığını gösterdiğinden çok enteresandır. Yani
mimarlık, yerleşik tarımın bir ürünü değildir, avcılık döneminde de var olmuş
ve göçebelik aşamasına gelindiğinde daha da gelişerek, bir kültür öğesi olarak,
varlığını sürdürmüştür.
Göbekli Tepeliler, çok Tanrılı ve Tanrı olarak hayvanları
da kapsayan bir dine inanıyorlardı. Tapınak stelleri, değişik kabilelerin veya
boyların Tanrıları imiş gibi görülmektedir. Yani, Şamanist bir toplum, göbekli
tepede yaşadı ve kendilerine tapınaklar yaptı diyebiliriz.
Göbeklitepe Venüs Heykeli |
Son zamanda, Urfa Balıklıgöl'de yapılan hafriyat
çalışmaları sırasında, günümüzden 13.500 yıl önceye dayanan bir erkek heykeli
bulunmuştur. Kalker taşından yapılmış, iki metre boyunda ve ereksiyon halindeki
erkeklik organını iki eliyle kavramıştır. Heykelin cinselliği vurgulayan bir
Tanrısıyı sembolize ettiği düşünülüyor. Bu buluntunun yanı sıra ok uçları,
mızrak uçları, bazalt kaplar, hayvan kemikleri ve ev döşemeleri de bulunmuştur.
Böylece, Anadolu’daki ilk yerleşimler 2000 yıl daha geriye, B.Ö. 13.500 (M.Ö.
11.500) yıllarına gitmiş olmaktadır.
Göbekli tepe ile aynı tarihlerde, Suriye'de Fırat vadisi
kıyısında Ebu Hureyre höyüğü incelenmiştir. M.Ö. 10.000 ile 9000 yılları
arasında orada yaşayan insanlar, köylerde oturuyor ama yiyecek üretimi
yapmayıp, avcılık ve toplayıcılıkla geçiniyorlardı. Burada pek çok kömürleşmiş
bitki kalıntısı bulunmuştur. Ebu Hureyre’de yaşayan toplayıcılar 157 tür bitki
topluyorlardı. 157 tür bitki toplanmış olması, önlerine ne gelirse topladıkları
anlamına gelmemektedir. Bitkileri seçerek ve işlerine yarayacak olanlarını
alarak topluyorlardı. Yani, bu 157 tür bitki, bilinçli ve seçici bir çabanın
sonucuydu.
Dünyada mamut soyunun tükendiği M.Ö. 9000 li yıllara gelindiğinde,
insanlar Orta Doğuda kentler kurmaya başlamışlardı. Mezopotamya’da Çemi
Şanidar’da (Chemi Shanidar), 150 yaşayanı ile zamanın en büyük kasabası vardı.
Orta Asya’da ise göçebelik gelişiyordu. M.Ö. 9000 ile 6000 yılları arasında
Moğolistan’da yaşayan insanlar avcı topluluklar halinde dolaşıyorlardı.
M.Ö. 8000 de, Pasifik okyanusu suları “ Golden Gate “ e
girerek, San Fransisko körfezini oluşturdu. Aynı tarihlerde, günümüzde hala
devam etmekte olan, Baltık, Kuzey kutup bölgesi ve kuzey Amerika göller
bölgesindeki plastik deformasyon başladı.
M.Ö. 8000 li yıllarda, Mezopotamya’da ilkyazı denemeleri
başlamıştı. Mezopotamya halkı, gıda maddelerini, çiftlik hayvanlarını ve
arazileri işaretlemek için, ayırt edici şekilli, kilden yapılmış nişanlar kullanmaya
başladılar. Bu nişanların şekilleri, küre, disk, koni, silindir ve üçgen gibi
çok belirgin şekillerdi. Bu işaretler, zaman içinde yazıya dönüşecektir.
Güney Afrika’daki insanlar ise, Yohanesburg’da, kulübemsi
koruyucu ikametgâhlar yaparak, içlerinde yaşamaya başlamışlardı. Güney Amerika
yerlileri ise, ilk defa patates ekip, biçiyorlardı.
M.Ö. 8000 ile 7000 yılları arasında, dünyanın sıcaklığı
tekrar yükseldi. Yaşam bölgeleri kuzeye doğru büyüdü. Buna bağlı olarak
geyiklerinin peşinden gelen insanlar, balıkçılıkla geçinen insanlarla, Baltık
çevresinde karışarak, Baltık etnik gurubunu oluşturdular.
Bu dönemde, dünya üzerinde çeşitli bölgelerde yaşayan
insan topluluklarının, bugünkü bulgularımızın ışığında bilinen kültürel
gelişmesi şöyledir. Kuzey Çin’de şarap yapımına başlanmıştı. Çin’de yaşayan
insanların kullandıkları müzik aletleri içinde flüt vardı. Ürdün’deki insanlar,
Ain Ghazal (Gazal) gibi kasabalarda organize bir yaşam yaşıyorlardı. Ain
Ghazal’da görüldüğü gibi, pek çok heykelleri vardı. Bu sırada, Büyük Sahra’da
yaşayan insanlar, bilinen ilk süt sağma faaliyetinde bulunuyorlardı.
Japon halkı yemek pişirmek ve saklamak için toprak kaplar
üretiyorlardı. M.Ö. 8 bin ile M.Ö. 300 yılları arasındaki döneme, sicim desenli
kaplar nedeniyle, Jomon dönemi denir.
Post A Comment
Hiç yorum yok :