Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Sümerler
Sümerler
Dicle ve Fırat nehirleri,
doğu Anadolu dağlarından doğarlar. Önce birbirlerinden uzaklaşır, sonra şimdiki
Irak topraklarına girerken tekrar birbirlerine yaklaşmaya başlarlar. Greklerin,
iki ırmak arası manasına gelen Mezopotamya’sı oradan başlar. Mezopotamya, doğal
koşullar bakımından ikiye ayrılır, kuzey ve güney Mezopotamya veya yukarı ve
aşağı Mezopotamya. Batıda Arap yarımadasına komşu olan iki ırmak arası, doğuda
İran’dan Zagros dağları ile ayrılır. Aşağı
Mezopotamya İran körfezine açılır.
Toprak alüvyonludur,
mümbittir, ancak işlemesi zordur. Temel zorluk, su baskınlarından gelir. Dicle
ve Fırat, ilkbaharda taşar ve geniş bir arazi, Ağustos ayına kadar sular
altında kalır. Taşma esnasında ve daha sonra Kasım ayına kadar iklim güzeldir.
Toprak yavaş yavaş ancak düzensiz bir biçimde kurur. Yüksek yerlerde bu kuruma
hızlıdır. Kuruyan toprak taş gibi olur ve yarılır. Çöküntülerde ise su kalır,
bataklık yapar, sıtma kaynağı olur. Bu nedenle, aşağı Mezopotamya’da tarım
yapmak demek, teferruatlı ve geniş bir kanal sistemi ile suyu ve toprağı adam
etmek demektir. Aşağı Mezopotamya’da taş bulunmaz, orman ve nitelikli ağaç ta
yoktur. Buraların tek zenginliği kildir. Her ne yapılacaksa kilden
yapılmalıdır.
Yukarı Mezopotamya daha farklıdır. Yukarıda sular
daha az taşar, toprakta daha az kalır. Mezopotamya, Bereketli Hilal’in bir
kanadıdır. Bereketli Hilal’e, bu topraklarda ilk medeniyetler kurulduğu için ve
tek Tanrılı dinler oluştuğu için, Altın Hilal de denir.
Mezopotamya’da şimdilik bulunan en eski yerleşim,
yukarıda, kuzeyde Tell -Hassun’da bulunan yerleşimdir. Bu köy yerleşimi, bundan
7000 yıl önceye kadar gider (M.Ö. 5000), yani Anadolu’da Hacılar höyüğü ile izlediğimiz gelişimle yakın
zamanlıdır.
M.Ö. 4000 tarihlerinde, ilk
Sümer yerleşimlerinin, aşağı Mezopotamya’da başladığı sanılmaktadır. Sümerler,
kendi ifadeleri ile siyah saçlı ve büyük burunlu idiler. Tahminen, aşağı
Mezopotamya’ya, Zagros dağlarının arkasından gelmişlerdi. Yani Sümerleri, Orta
Asya’nın kenar bölgesinden, İran platosundan gelmiş bir aileler topluluğu
olarak kabul edebiliriz. B.Ö. 18.000 yıllarında, iklim nedeniyle insanların Zagros dağları yakınlarında yaşamayı tercih
ettiklerini görmüştük. Holocene’le
birlikte meydana gelen iklim değişikliği bazı aileleri göçe mecbur etmişti. Bu
göç sırasında Sümerlilerin aşağı Mezopotamya’ya gelmiş olması mantıklı
görülmektedir.
İlk Sümerler, taşan suların erişemediği
yüksekliklerde yaşıyorlardı. Kil ve kamıştan yapılmış kulübelerde yaşıyor,
avcılık, kazma ile yapılan tarım, hayvancılık ile geçiniyorlardı. O dönemde
renkli seramikler ve bakırdan aletler yapıyorlardı. Mezarlardaki eşyalara
bakarak anlaşılıyor ki, aralarında servet farklılaşması ve sosyal farklar
yoktu. Bulunan kadın heykelleri, daha önce anlatılan dini gelişmenin burada da
benzer şekilde yaşandığını göstermektedir.
Sümerler, başlangıçta çok
sayıda küçük devletçikler kurdular. Böyle küçük devletçiklerin kurulması,
Mezopotamya’ya özgü değildir. İlerde görüleceği gibi, o dönemlerde her yerde
küçük devletler ve pek çok krallık vardı. Eridu, Ur, Uruk, Nippur, Şuruppak,
Umma, Lagaş, Kiş, vs... gibi şehirler, Sümerlerin kurduğu site devletlerinden
en önemli olanlarıdır. Sümerlerin kuzeyine, Fırat nehrinin orta kesimlerine,
Sami kökenli bir dil konuşan Akkadlar gelip yerleştiler. M.Ö. 3500 yılında,
Aşağı Mezopotamya, Sümerlerce, tarlalara düzenli sulama imkânı veren
kanallarla, bentlerle ve barajlarla bezenmiş ve geniş bir sulama sistemi
meydana getirilmişti.
Toprak, ağaçtan ilkel bir sapanla sürülüyordu.
Orak, keskin taştan yapılmış bir aletti. Arpa ve yulaf ekiliyordu. Bunlardan
ekmek ve bira yapılıyordu. Susamın yağı çıkarılıyordu. Esas yemiş, hurmaydı.
Meyvesi ve lifleri için, hurma ağacından faydalanılıyordu. Aşağı Mezopotamya’da
üzüm pek yetişmiyordu. Hayvan olarak ta genelde koyun besleniyordu. Koyun
etinden, sütünden ve yününden faydalanılan bir hayvandı. Öküzle, eşek
taşımacılıkta kullanılıyordu, at daha bilinmiyordu. Kümes hayvanı olarak kaz ve
ördek yetiştiriliyordu.
M.Ö. 4000 yıllarında, Sümerliler yerleşimlerini
güçlendirirlerken, Çin’de Sarı nehir çevresinde yaşayan insanlar avcı ve
toplayıcılıktan, tarıma geçtiler. Yine bu tarihlerde, Kazakistan’da bugünkülere
benzer elmalar yetişmeye başladı. Bu esnada, Hititler, Anadolu’ya doğru
hareketlenmişlerdi. Okunan taş tabletlerden öğrenildiğine göre, bu tarihlerde
insanlar peynir üretmeye de başladılar.
Dünyanın her yerinde
insanlar yarı aç yaşıyorlardı. Kurtuluş bir süre için tarımcı toplumların
artmasındaydı, ama daha buna vakit vardı. İnsanlığın yakasına, zayıf
vücutlarının mücadele edemediği mikrobik hastalıklar yapışmıştı. Verem bu
hastalıklardan biriydi ve çok yaygındı. Gömülmüş insan kalıntılarından
anlaşıldığına göre, bu tarihlerde insanlar verem nedeniyle ölüyorlardı.
Daha sonra izleyeceğimiz gibi, tek tanrılı dinlerde
önemli bir yere sahip olacak olan sünnet, Mısır ve Yunanistan’da dini bir
ritüel olarak uygulanıyordu. Sünnet uygulamasının daha erken çağlarda,
Afrika’da ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Ege adalarında ise ilerleme devam ediyordu. M.Ö. 4000 yılları çıvarında,
Malta’da taş kesme mezarlar yapılmaya başlandı. Savaşlar ise insan hayatına
gittikçe daha fazla giriyordu. M.Ö.4000 ile 2500 yılları arasında yapıldığı
anlaşılan, Cezayir’de Tassili
n’Ajjer bulunan kaya resminden öğrendiğimize göre, ok ve yay kullanan iki ordu
birbiri ile savaşıyordu.
Tassili n’Ajjer |
Bu yıllarda çok önemli bir gelişme daha oluyordu.
M.Ö. 4000 ile 3000 yılları arasında Hint-Avrupa
dilleri bölünmeye başlamıştı. Bu ayrımdaki temel etken, Hint-Avrupa dili konuşan toplulukların fiziksel olarak birbirlerinden ayrılması nedeniyle, aralarındaki iletişimin
kopmuş olmasıdır.
Mezopotamya ve Mısır
gelişmişliğin acılarını çekerken, Avrupa’nın diğer ucunda, Britanya yeni göçler
alıyordu. M.Ö. 4000 ile 1500 yılları arasında güney Britanya’ya Hollanda ve
Brötanya’dan göçler oldu. Bu yeni gelenler, çiftçilik, hayvan yetiştiriciliği
yapıyor ve ölülerini gömüyorlardı. Bu insanlar, tümsekler içindeki odalarda
içki imal ettiklerinden bunlara şişeciler denir. Bunlar “ Henge “ler içinde
toplanarak ibadet ediyorlardı. Henge’ler etrafı toprak setler ve hendeklerle
çevrelenmiş dairesel alanlara verilen addır. İngiltere Salisbury’de bulunan “ Stonehenge “, Henge’lerin gelişiminin dört
evresinin de izlenebildiği bir ibadethanedir. Stonehenge’in kurulduğu M.Ö. 3100
yılı Mısır birliğinin kurulurmasına denk zamanlıdır. Stonehenge yapımından yaklaşık 1000 yıl sonra, tekrar yapılmış
ve sonunda üçüncü defa, Sümer’de Ur ziguratı inşa edilirken, bugünkü halini almıştır.
Stonehenge
Post A Comment
Hiç yorum yok :