Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Anadolu’nun Yerli Halkı
Anadolu’nun Yerli Halkı
Cilo |
Türkiye coğrafyasının gereği
olarak Anadolu platosu içinde ulaşım çok zordur. Ayrıca, bu plato, kuzey, doğu
ve güneyden yüksek ve geçit vermez dağlarla çevrilidir. Yani Türkiye’ye,
doğudan, güneyden ve kuzeyden girmek, hele bundan 5000–10 000 yıl önce
neredeyse imkânsızdır. Anadolu Mezopotamya’dan ve İran’dan ciddi olarak
ayrılmıştır. Bu nedenle hem Neanderthal adamının ve hem de Avrupa’ya bundan
20.000–30.000 yıl önce geçen Homo sapienlerin neden Türkiye’yi bir köprü gibi
kullanmayıp, Karadeniz’in kuzeyini, yani Rusya bozkırını seçtiklerini anlamak
kolaydır. Tabii, o tarihlerde Akdeniz ile Karadeniz daha birleşmemiş
olduğundan, şimdiki Ege denizi üzerinden de bir geçit var olmuş olabilir.
Çatalhöyük’te bulduğumuz, Türkiye’nin ilk yerleşimcilerinin, Anadolu’ya batıdan
geldiğini düşünmek daha mantıklıdır. Zaten daha sonraki bilinen göçler de, uzun
bir süre, batıdan girişlerle olmuştur. Batı Anadolu açılmış bir el gibidir.
Ayası, yüksek Anadolu platosudur. Parmakları batıya, denize inen dağlar, parmak
araları da denize uzanan ovalardır. Boğazlarda denizin yolu kesmesine rağmen,
batıdan doğuya ulaşmak daha kolaydır. Zaten M.Ö. 5600 yılına kadar, Anadolu ve
Trakya arasında, yolu kesen bir deniz de yoktu.
Yüksekova |
Anadolu coğrafyasında, plato
içinde bile ulaşım büyük zorluklar gösterir. Bu nedenle, Avrupa’ya Rusya
bozkırını kullanarak geçen Homo sapienlerin bir kaçının, belki 70–80 tanesinin,
Balkanlardan dönerek Anadolu’ya yerleştiklerini ve burada çoğaldıklarını
düşünmek uygun olacaktır. Unutmayalım ki bundan on beş, yirmi bin yıl önce
Kuzey Amerika kıtasına Bering boğazı üzerinden geçen ve daha sonra Amerikan
yerlilerinin ataları olan insanların sayısı 200 civarındaydı.
Akdeniz’in suları, Karadeniz’e
kavuşmadan önce, Yunan karası, Trakya, Balkanlar ve Anadolu’nun daha bir
bütünlük içinde olduğu bellidir. Ve yine bu toprakların, Avrupa’nın geri
kalanından bir farkı yoktur. Tüm Avrupa’da ve buna bağlı olarak Yunanistan,
Trakya ve Anadolu’da yerli halk diyebileceğimiz ilk Homo sapienleri
Aurignacianlarla Gravettianların bir karışımı olarak düşünmek gerekmektedir.
Anadolu’ya gelen Homo sapienler
çoğaldıkça ve bu çoğalmaya avcı / toplayıcı üretim yetmedikçe, bölündüler.
Bölünen topluluklar birbirinden ayrılarak Anadolu içinde değişik yerlere
göçtüler. Bu toplulukların bazıları çevre koşullarının el verdiği oranda
yerleşerek, yukarda sözü edilen Çatalhöyük medeniyetine ulaştılar. Yarı
tarımsal site devletleri, Anadolu'da, birbiri ile fazla çelişkiye düşmeden,
binlerce yıl yan yana (kardeş kardeş) yaşamış olmalılar. Çatalhöyük’le Boğazköy
arasında geçen 3000 yıl boyunca, Anadolu'da yaşayanlar, yarı tarımsal bir
toplumdan, maden çıkarıp işleyen; değerli taşlar kullanarak sanat eserleri ve
takılar yapan; tarımda ilerlemiş; ordularını organize eden, yani bir anlamda
toplumsal olarak organize olmuş; Başkanları, memurları, din adamları, subayları
olan; Ticaret yapan ve dolayısı ile sınıflaşmanın başladığı topluluklar haline
gelmişlerdir. Ticaret Anadolu içinden ve dışından yapılan bir ticarettir ve ne
almak istediğini bilen bilinçli bir eylemdir.
İşte, M.Ö. 2000 yıllarında,
Anadolu'ya peş peşe gelen ve günümüze kadar süren göç dalgaları başladığında,
yeni göçenler karşılarında etkin bir medeniyet buldular. Anadolu’nun bağrından
çıkan bu medeniyet, bundan sonra kurulacak ve sürekli ilerleyecek olan
medeniyetlere hem analık etti ve hem de onların özgün bir karakter taşımasına
sebep oldu. İsimlerini bilmediğimiz yani bir anlamda sadece Homo sapiens
dediğimiz bu ilk yerleşimciler bugünkü Anadolu Türklerinin en eski
atalarındandır. 20.000 yıllık Anadolu deneyimleri, bu coğrafyada yaşayanların
genetik kotlarına işlenmiştir.
Avcı toplumdan, yerleşik düzene
ilk geçişler, sulama imkânları nedeniyle, Anadolu’da, Mezopotamya’da, Mısır’da,
Hindistan’da İndus nehri kıyısında ve Çin’de gerçekleşmiştir. Biz, bunlardan,
özellikle, ilk üçü üzerinde duracağız: Mezopotamya, Mısır ve Anadolu. Bu üç
medeniyet, kendinden sonra gelen tüm Orta Doğu ve Akdeniz uygarlıklarını
etkilemiş ve o medeniyetlerin temeli olmuşlardır. İndus ve Çin medeniyetleri,
yani bir anlamda Uzak Doğu medeniyetleri, diğer üçünden, yani Batı
medeniyetinden oldukça farklı bir yol izlemişlerdir. Bu fark dilde, yazıda,
felsefede ve dinde görülmektedir. Bu kendine özgü, diğerleri kadar kıymetli ve
Uzak Doğuyu şekillendiren medeniyetler, maalesef tam anlamı ile konumuz içinde
kalmamaktadır. Ancak yer yer, ihtiyaç duyuldukça veya Batı ile olan farkları
vurgulanmak istendikçe, bu medeniyetlere de değinilecektir. Uzak Doğu
medeniyetlerinden Çin, binlerce yıl, atalarımızla karşılıklı ilişkiler içinde
olmuştur. Binlerce yıl, Göçebe Türk devletlerinin ana derdi yerleşik Çin
devleti, Çin’in temel derdi göçebe devletleri olmuştur. Ancak ilerde
göreceğimiz gibi göçebe, göçebe olarak yerleşik kültürü kolay kabul etmez ve
kabul edince de artık göçebe olmaz. Türkler ve Çin devleti bin yıllarca
mücadele etmişlerdir, ama bu mücadele aslında göçebe yerleşik mücadelesidir.
Çin’e girip, iktidarı ele geçiren
ve orada devlet kuran Türk boyları olmuştur. Ama bu devletler ve hükümdarlar
bir iki nesil içinde Çinlileşmiş ve artık Çin’in bir unsuru haline gelmiştir.
Zaman, zaman Türkler, boylar halinde, Çin topraklarına girip, orada yerleşik düzene
geçmiş ve yerleşmişlerdir. Ama Anadolu’ya gelenler bu Çin'de yerleşmiş Türkler
değillerdir. Biz, yeri geldikçe, Türk devletleri ile olan ilişkileri içinde
Çin’den de bahsedeceğiz.
Post A Comment
Hiç yorum yok :