MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Ramayana Destanı 5.Bölüm

5. Bölüm

Kaikeyi'nin Oyunu

Ramayana Destanı Kaikeyi'nin Oyunu ile ilgili görsel sonucuAyodhya yeni kralları Rama için tören hazırlıklarına devam ededursun, Rama'nın tahta çıkışına sevinmeyen biri vardı: Kraliçe Kaikeyi'nin kambur ve çirkin hizmetçisi Manthara. Manthara Rama'nın tahta çıkma haberini duyar duymaz soluğu Kaikeyi'nin yanında almıştı. Kaikeyi'nin aklını çelmek ve onu, oğlu Bharata'yı tahta geçirmeye ikna etmek istiyordu. Böylece o ana kadar sahip olduğu konumunu kaybetmemiş olacaktı.

Manthara, Kaikeyi'ye şöyle dedi:

"Soylu kraliçem. Felaket yanı başında kol geziyor ama sen bunun farkında bile değilsin."

Kaikeyi, Manthara'nın ne demek istediğini önce anlamadı:

"Manthara neler oluyor? Niye açıkça anlatmıyorsun? Yoksa Rama'ya ya da Bharata'ya bir şey mi oldu?"

Manthara:

"Ah benim saf kraliçem. Aklınızı kullanmalısınız Rama'nın tahta çıkmasıyla yaklaşan tehlikeyi nasıl göremezsinizi Rama kral olunca Bharata'yı sağ bırakmayacaktır. Kausalya ana kraliçe olacak, siz de onun gölgesinde kalacaksınız. Kral tatlı sözleriyle sizi aldattı. Kausalya'nın arzularını yerine getirdi. Çok safsınız! Kralın size söyleyeceklerine hemen inanırsınız, oysa bunların hepsi yalan. Kesin olan şu ki, Rama tahta geçer geçmez Bharata'yı katledecek. Şimdi, hem kendi iyiliğiniz için hem de Bharata'nın yaşaması için hemen karar vermelisiniz. Bharata'yı ve kendinizi yakında baş gösterecek belalardan koruyun!"

Ay gibi güzel Kaikeyi, Manthara'nın söylediklerine hiç aldırış etmedi, gülüp geçti. Rama'nın tahta çıkış haberine çok sevinmişti. Kaikeyi, şunları söyledi:

"Bugün aldığım en güzel haber. Dile benden ne dilersen. Sevgili Rama ve Bharata'nın her ikisi de benim için birdir. Kralın tahtını Rama'ya bırakması haberi çok iyi bir haber. Şimdi bana gerçeği söyle Manthara, niçin bu habere benim kadar sevinmedin?"

Kraliçenin sözlerini duyan Manthara, çirkin oyuna Kaikeyi'de alet etmek istiyordu. Rama'nın Bharata ile Kausalya'ya yapabileceği kötülükleri tekrar sıraladı ve devam etti:

"Sevgili kraliçem! Bu tehlikeden kurtulmanın bir tek yolu var. Rama ormana gönderilmeli, krallık nişanı Bharata'ya verilmeli."

Daha buna benzer birçok yalan dolan ile sözlerini süsledi. İşte en sonunda, Manthara'nın söyledikleriyle Kaikeyi'nin aklı karışmıştı. Amacına ulaşmak için az kaldığını gören Manthara, son darbeyi indirdi:

"Kraliçem! Güneyde Dandaka ormanında Vakayanta adında bir şehir vardır. Bir zamanlar orada Timidvaca adında bir kötü ruh yaşardı. O kötü ruhla tanrı İndra arasında bir savaş olmuştu. Kötü ruhlarla tanrılar arasındaki bu savaşta kral Daşaratha İndra'ya yardım etmişti. Hatırlarsanız, siz de kralın yanındaydınız. Kral, bütün gücü ve cesaretiyle savaşmıştı. Savaş alanında yaralanan kralın hayatını kurtarmıştınız. Kral hayatını kurtardığınız için sizden iki dilekte bulunmanızı istemişti. O iki dileğinizi hiç söylemediniz. Şimdi dileklerinizi söylemenin tam zamanıdır. Kraldan iki şey dileyin. Birincisi Bharata'nın krallık nişanını alması olsun, diğeri de Rama'nın 14 yıl boyunca ormana sürgüne gönderilmesi. Kraliçem! Bütün bunları hem Bharata'nın sağlığı hem de kendi esenliğiniz için yapmalısınız. Şimdi hemen kralın odasına gidin ve öfkenizi gösterin."

Manthara'nın bu fitne dolu sözlerini dinledikçe Kaikeyi'nin zihni bulanıyor, düşünceleri karışıyor, yavaş yavaş öfkelenmeye başlıyordu. Sonunda öyle bir an geldi ki kraliçenin güzel yüzü öfkeyle kızarmaya başladı. Bedenini saran süsler birden değişti, şimdi parlak bir günü değil yıldızsız, kasvetli bir geceyi andırıyordu kraliçe. Bu sırada kral Daşaratha, taç giyme töreni ile ilgili son emirleri veriyordu. Bu güzel haberi Kaikeyi'ye vermek için sabırsızlanıyordu.

Kral Daşaratha, Kaikeyi'nin yatak odasına varınca kraliçenin öfkeli ve küskün olduğunu fark etti. Kral için Kaikeyi kendi nefesinden bile değerliydi. Kral dayanamayıp sordu:

"Niçin böyle küskün duruyorsun! Biliyorsun ki senin için her şeyi yaparım, iste yeter ki. Sen iste, bir çulsuzu kral, kralı da sefil bir dilenci kılayım. Varsa eğer canını sıkan, sana ters bakan biri, emret, ellerimden içsin ölümün içkisini. Yeter ki bana dileğini söyle, söyle ki hemen yerine getireyim."

Bunları duyan Kaikeyi'nin öfkesi, yerini cesarete bıraktı. Kraliçe şöyle konuştu:

"Bir zamanlar canını kurtarmıştım senin. Karşılığında iki dileğimi yerine getireceğine dair söz vermiştin. İşte şimdi zamanıdır. Yerine getir dileklerimi".

İşte bunları söyledi ve dileklerini sıraladı. Kral bu dilekleri duyunca donakaldı. Bir süre sonra kendine elen kral, Kaikeyi'yi ikna etmeye çalıştı. Kaikeyi'ye şöyle dedi:

"İlk dileğini yerine getireceğim. Ancak Bharata Ayodhya'da değil, döner dönmez krallık nişanını ona vereceğim. İkinci dileğine gelince. Ben de senden merhametli olmanı istiyorum, acı bana, bırak burada kalsın oğulcuğum, Rama'ma kıyma!"




Kaikeyi kralın sözlerinden etkilenmişe benzemiyordu. Gerçekten de bu sözlerin ardından her iki dileğinde de ısrarlı olduğunu bildirdi. Hem Bharata krallık nişanı alacak, hem de Rama arınana sürgüne gönderilecekti, işte iki dileğinin ikisinin de yerine getirilmesini söylüyordu. Kral umutsuzluk içinde dil döktü, yalvardı, yakardı, gelgelelim kraliçeyi ikna edemedi. Şöyle dedi Kaikeyi:

"Kralım! Ne sözleriniz, ne de davranışlarınız İkşvaku soyuna yakışıyor. Sizin atalarınız doğruları savunmak için çok acılar çekti. Harişçandra ve Şiva'nın adları bu yüzden kutsal ve saygındır. Yeryüzünde doğrudan öte başka hiçbir şey yoktur. Doğruyu bırakırsanız hangi yüzle çıkarsınız kullarınızın karşısına? Son sözüm odur ki, dileklerimi yerine getirmezseniz hiç durmam, öldürürüm kendimi. Ve siz de bu utançla, bu onur kusuruyla, sefalet içinde koşarsınız yıkıma doğru."

Bu acı sözleri duyan kral, çaresizlik içinde kalakaldı. Kaikeyi'nin kinini dindirecek, dileklerinden vazgeçmesini sağlayacak hiçbir şey yapamayacağını anlamıştı. Gece, çözüm arayan bütün düşüncelerin, dile gelmeyen hislerin, acıların kundağı gibiydi. Koca kral yatağında dönüp duruyor, ne düşüneceğini bilemiyordu. İşte öyle bin bir karmaşık düşünce, acı, öfke, kin, çaresizlik duygusu birbirini kovaladı.

Derken sabah oldu. Odaya ilk Sumantra girdi. Aziz Vasiştha'nın töreni başlatmak için geldiğini ve kralı beklediğini söyledi. Kralın halini gören Sumantra, bu durumu tören heyecanına verdi. Kral Daşaratha Sumantra'ya, gidip Rama'yı getirmesini emretti. Sumantra hemen koştu, gidip haber verdi. Biraz sonra Rama, yanında Lakşmana'yla birlikte geldi.

Kral karşısında Rama'yı görünce çok kederlendi, dili tutuldu, bir tek söz edemez oldu. Bunun üzerine Kaikeyi hemen araya girdi ve Rama'ya her şeyi anlattı. Rama gözlerini kral babasına dikerek, alabildiğine soğukkanlılıkla şöyle dedi:

"Babamın verdiği sözü yerine getirmek benim için en önemli görevdir. Bu yüzden derhal şimdi ormana gidiyorum. Bharata'yı getirterek krallık nişanını ona veriniz. Kardeşim Bharata için her şeyi bırakmaya hazırım."

İşte bunları söyledi Rama, ve izin alıp huzurdan çekildi. Dosdoğru annesinin, kraliçe Kausalya'nın yanına gitti. İçeri girdiğinde kraliçe tören hazırlıklarıyla ilgileniyordu. Yanına yaklaşıp Kaikeyi'nin odasında olup biteni anlattı. Rama'nın anlattıklarını duyan Kausalya olduğu yere yığıldı kaldı; daha önce hiç bu kadar kederlenmemişti. Rama onu yerden kaldırdı. Kausalya zorlanarak şöyle dedi:

"Sevgili Rama! Keşke doğmayaydın, hiç dünya yüzü görmeyeydin, oğulsuz kalaydım. Hiç olmazsa bu kara günü görmezdim. Demek Kaikeyi'nin dileği bu! Oysa ben her zaman Kaikeyi'nin yanında oldum, ona asla kötülük etmedim, bize bunları niye yaptığını bir türlü anlamıyorum."

Bu sırada olan biteni gören, Kausalya'nın acısına tanık olan Lakşmana öfkeye kapıldı, ne yapacağını bilemiyordu. Rama, Lakşmana'yla konuşup onu yatıştırdı, ona:

"Ormana gideceğim, hemen hazırlıklara başla."

dedi. Annesinin eteğini öpen Rama ormana gitmek için izin istedi. Kausalya:

"Senin ormana gitmeni istemiyorum, buna engel olacağım. Baban Kaikeyi'nin oyununa geldi. Bir suç işlemediğin halde ormana niçin gidecekmişsin! Kralın emri adil değil. Bu emri yerine getirmemelisin."

Rama, babasının sözünü yerine getirmesinin en büyük görevi olduğu söyledi defalarca:

"Ağaç kabuğundan giysiler giymeye, derelerden su içip, topladıklarımı yemeye razıyım, yeter ki babamın verdiği söz yerine gelsin. Anne, sen de kabul et artık. Onun emrini çiğnemek haddim değil benim. Ormana gitmem için bana izin ver, hayır duanı eksik etme."

Bunları söyleyip Lakşmana'ya döndü Rama:

"Kardeşim! Alın yazısında ne varsa odur yaş anacak, başkası değil. Hayat bu, böyle felaketler olacak elbet. Kimsenin bunda bir günahı yok, ne kralın ne de Kaikeyi'nin."

Lakşmana Rama'nın söylediklerinden hiç hoşlanmadı. Öfkeyle:

"Kadere inanmak korkakların işidir. Yaşam, sadece kendine güvenenleri başarılı kılar. Kendi gücünüzle krallık tahtına çıkınız. Eğer herhangi biri buna karşı çıkarsa ben Ayodhya'ya ateşten yağmur yağdırırım."


Böyle dedi, ama Rama onu tatlı sözlerle yatıştırdı. Sonra, oradan çıkıp karısı Sita'nın yanına gitti. Ormana gitmeye karar verdiğini söyledi. Ondan Ayodhya'da kalmasını, annesine ve babasına hizmet etmesini istedi. Sita buna karşı çıktı, çünkü ona göre iyi bir eşin yeri kocasının yanıydı. Rama ona arınanın tehlikelerinden ve kötülüklerinden söz etti, burada, annesi ve babasıyla kalmasının onun iyiliğine olacağını söyledi.

Gelgelelim Sita Rama'dan ayrılmaya yanaşmıyordu. Kararı kesindi, onunla ormana gidecek, bütün zorluklara birlikte göğüs gereceklerdi. Lakşmana da aynı şeyleri söyleyip onlara katılacağını, hep birlikte her şeyin daha kolay olacağını anlattı. Nihayet Rama, Sita ile birlikte Lakşmana'nın da kendisiyle birlikte ormana gelmesine razı oldu.

Sonunda genç prenslerle birlikte Si ta da hazırlıklarını tamamladı ve hep birlikte ormana hareket ettiler. Günler geçiyor, ayrılık kral Daşaratha'nın yüreğinde gittikçe ağırlaşıyordu. Derken kralın sağlığı iyiden iyiye bozuldu. Bir gece kral sıçrayarak uykusundan uyandı. Başına gelen bu felaketin, gençliğinde işlemiş olduğu bir günahın
sonucu olduğunu anladı. Olanı biteni Kausalya'ya anlattı:

"Ben prensken, seninle evlenmeden önce yağmurlu bir günde Saryu nehrinin kenarında avlamaya gitmiştim. O günlerde avlanmaya çok meraklıydım. Hava kararmak üzereyken birdenbire bir homurtu duydum. Sesin geldiği yöne doğru yöneldim. Ağaçlar ve çalılıklar arasında, bir gölge vardı. O yöne doğru okumu fırlattım. İnsan çığlığına benzer bir ses geldi. Ne olduğunu anlayamamıştım. Korkuyla oraya koştum. Bir oğlan çocuğuydu bu. Yaralanmıştı, yerde yatıyordu. Anladım ki bir çilecinin oğluydu, yanı başında bir su testisi vardı. Çocuk beni görünce ağlamaya başladı. Anası da babası da kör çilecilermiş, su getirmesi için çocuğu nehre göndermişler; kulübelerinde su bekliyorlarmış. Çocuk benden suyu onlara götürmemi istedi, işte son sözleri de bu oldu. Ölmüştü.

Çocuğun testisini aldım, ailesinin yaşadığı inziva yerine gittim. Ayak seslerini duyan yaşlı baba, 'Şirivan oğlum, niçin bu kadar geç kaldın?' diye sordu. Olanları anlatmaya dilim varmıyordu. Çekinerek dedim ki: 'Ben Şirivan değilim. Ayodhya kralı Daşaratha'yım. Avlanırken yanlışlıkla oğlunuzu vurdum. O artık bu dünyada değil.' Bunları duyan anne ile baba yürekleri parçalayan bir ağıt tutturdular. Benimle beraber nehir kenarına kadar koştular, oğullarına avuçlarıyla su verdiler, bir yandan da bana lanetler yağdırıyorlardı: 'Kral! Oğlumuzun acısıyla biz bugün nasıl öldüysek, aynı şekilde sen de büyük acılarla öleceksin.' İşte Kausalya! Belli ki o lanetin gerçekleşeceği an geldi çattı. Benim işlediğim günahın bedelini bir masum üstlendi. Ölürken bile biricik oğlumun yüzünü göremiyorum. Kendi ektiğimi biçiyorum! Çok talihsizim!"

Kral Daşaratha bunları söyledi üzüntü içinde. Yaptığı bu hata için Kausalya'dan af diledi. Son nefesini verirken hala Rama! Rama! diye sayıklıyordu. Kausalya Daşaratha'nın alnını öptü, gözlerinden yaşlar akıyordu. Kaikeyi'ye dönerek öfkeyle şöyle dedi:

"Şimdi arzuların yerine geldi işte. Al tahtı, senin olsun, tadını çıkar. Bilmiş ol ki İkşvaku soyunun yıkımı senin elinden olacak!"
Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]