MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Kavgam ve Propaganda


Hitler, başarısız darbe teşebbüsünden dolayı 9 ay hapis yattığı, Landsberg Cezaevi'nde, hem hayatını hem de fikirlerini anlatan bir kitap kaleme aldı. Kitaba "Yalana, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı Dört Buçuk Yıllık Mücadele" ismini vermek istedi. Kitabı basacak yayınevi, ismi çok uzun bulunca yeni ismi “Mein Kampf” (Kavgam) oldu.

Hitler, hapisten çıktıktan sonra, 1926 yılında ise kitabın II. cildi kaleme aldı.

I. ciltte, Hitler, yaşamının gençlik evrelerini, siyasi görüşlerinin oluşmasını, "ırkçı" fikirlerinin nasıl geliştiğini, savaş anılarını ve siyasete girme hikayesini anlatırken dönemin önemli siyasi gelişmelerini yorumladı.

II. ciltte ise daha çok parti programı, teşkilatlanma ve ideal devlet yapısından söz edip toplumsal düzen, sosyal yaşam, ekonomik sistem, gençliğin yetiştirilmesi, aile yaşamı, eğitim-öğretim, millet, ırk ve devlet gibi konular hakkında fikirlerini açıkladı.


Kitabın telif haklarını elinde bulunduran Bavyera hükumeti, ırkçı ideolojinin yeniden dirilmesinden korktuğu için kitabın basılmasına izin vermiyor. Kavgam şu anda Almanya başta olmak üzere Fransa, Avusturya, Polonya gibi birçok Avrupa ülkesinde yasaklı durumda. 2007 yılında Bavyera hükumetinin açtığı dava sonucunda Türkiye'de de kitabın basılması yasaklandı.

Özet olarak "Kavgam" (Mein Kampf) bir otobiyografi olduğu gibi aynı zamanda siyasal bir manifesto özelliği taşımakta. İçerisinde defalarca propaganda kelimesi geçen Kavgam; Hitler'in propagandaya verdiği önemin somut bir kanıtı aynı zamanda.

Yasaklı kitap Kavgam'dan , Hitler'in kendi düşünceleriyle kendi kaleminden propagandanın önemi, temel prensipleri, basının oynayacağı rol ve I. Dünya Savaşı'nda düşman propagandası...

Propagandanın Gerekliliği:
1.
Elbet bir gün, çeşitli ırkların ileri atılma arzuları, devletin müşterek menfaatlerinin meydana getirdiği birlik olma kuvvetinden çok daha şiddetli olacaktı, işte o zaman Avusturya bitecekti.
Devletin korunması için kavgaya girişilecek ise, mücadele ciddiyetle kabul edilmeli ve sebatlı bir çalışma ile sağlam bir merkezi­yetle hedefe ulaşılmalıydı. Bunun için her şeyden önce tek bir resmi dil kabul edilmeliydi. O ana kadar tamamen lafta kalmış olan milli birliği tahkik etmeli idi. Devletin yaşayabilmesi için gerekli teknik çareler hükümletin eline verilmeliydi.
Müşterek bir milli duygu ancak okul ve propaganda aracı ile ve çok uzun bir zamanda yaratılabilir. Bu hedefe ulaşmak için on yıl, yirmi yıl yetmez. Yüzyılları göze almak gerekir. Bu durum tıpkı sö­mürge kurma işinde olduğu gibidir. Sömürgelerin kurulmasında da sebat ve iktidar, sınırlı bir zaman içinde harcanan enerjiden çok da­ha önemlidir.

2.Alman milletinin hayatı uğrunda yapılan mücadele bahis mevzu idi.  Bundan dolayı propaganda bu gaye için kıymeti haiz prensiplerden hareket etmek suretiyle muhakeme edilmeliydi. En zalimane silahlar, en insani silah haline giriyordu. Propaganda daha seri bir zaferin şartı idi ve millete hürriyet, şeref ve haysiyetini sağlamasına yardım ediyordu. Yaşamak için yapılan bu mücadelede “savaş propagandası” hakkında aldığım vaziyet buydu. Hükumetçe bu husus açıkça anlaşılmış olsa idi, bu silahın kullanılması şekli hakkında hiçbir zaman tereddüde düşünülmeyecekti. Çünkü kullanılmasını bilenin elinde, bu silah hakikaten korkunç ve dehşet verici bir şey oluyordu.
3.
Her şeyden önce milletin bütün fertlerinin dikkatleri, mücadelenin önemi ile beraber korkunç tehlikenin üzerine çevrilmeliydi. Hiç şüphe yok ki, gerçekten kesin ve tahammül edilmesi pek zor olan mecburiyetlere herkes uyduktan sonra, alınacak tedbirlere, gerçek bir kurtuluş hassası vermek mümkün olur. Fakat bunun için konuyu kuvvetli ve açık bir şekilde ortaya koymak ve buraya çevrilecek dikkatleri dağıtacak olan günlük konuları bir yana itmek gerekir. Dışardan bakıldığında sağlanması imkânsız gibi görünen tedbirleri ve en çetin görevleri yerine getirmek lâzımdır. Halkın bütün dikkati aynı konunun üstünde toplanmalı ve sanki ölüm kalım meselesi gibi görünen bu davanın çözümlenmesi gereği herkese kabul ettirilebilir. Ancak böyle hareket edilirse bir millet kendi arzusu ile büyük zorluklara katlanmaya kabiliyetli hale getirilebilir.

4.
Hükümetin başında bulunanlar propagandanın değerinden ve özünden adeta hiçbir şey anlamıyorlardı. Propagandayı devamlı bir şekilde ve gayet ustaca kullanmakla, halka cenneti cehennem gibi veya cehennemi cennet gibi göstermeye kim muktedirdir? İşte bunu yapmasını sadece Yahudi bilecekti ve bu esasa göre hareket edecekti. Almanlar veya Almanya hükümeti bu hususta zerre kadar bir bilgiye sahip değildi. bu bilgisizlik savaş sırasında pek pahalıya mal oldu.


5.1921 senesinin, benim ve Nasyonal Sosyalist hareket için bü­yük bir hususiyeti vardır.
Ben Alman işçi Partisi'ne girdikten hemen sonra, propaganda­nın idaresini elime aldım. O günlerde Propaganda konusunu çok önemli görüyordum. Önce teşkilât işleri ile uğraşmanın gereği yok­tu. Bence önemli olan, Nasyonal Sosyalist fikri mümkün olduğu ka­dar çok sayıda kimselere duyurabilmekti. Propaganda, teşkilâttan çok önde yürümeli ve önce bu teşkilâtla yoğrulacak insan malzeme­sini sağlamalıydı. Bunun için, ben bilgi satan ve bilgiçlik taslayan teşkilâta karşıyım. Bu şekilde hareket edilmezse ortaya ölü bir me­kanizma çıkar, canlı bir teşkilâtın meydana geldiği pek enderdir.
Propagandanın prensipleri:
1.Propagandanın amacı, tek tek ve ilmi surette fertleri bilgi sahibi kılmak değildir. Vazifesi,kitlelerin dikkatini belirli olaylar, zaruret ve yaptırımlar üzerine çekmektir. Bu hususların önemiise halka ancak propaganda aracılığıyla anlatılabilir.Her propaganda halkın anlayacağı sahada yapılmalıdır. Manevi seviyesini hitap ettiği topluluğun içindeki kafaları en dar olanların anlayabileceği biçimde tutmalıdır. Şartlar dahilinde, taraftar kazanılmak istenilen kimseler ne kadar çoksa, propagandanın manevi seviyesi de o kadar aşağıda olmalıdır. Propagandanın ilmi bakımdan içeriği ne kadar alçakgönüllü ise ve toplumun duygularına ne kadar müracaat ederse baş arısı da o kadar kesin olur. Başarı bir propagandanın değeri hakkında en büyük delildir. Birkaç okumuş kimse veya bir iki genç estetin tasvip ve takdiri bunun yanında hiç kalır.Propagandada sanat ve düş ünce gücünün çatıştığı hallerde, içgüdünün hakimiyeti altındaki büyük toplulukların anlayabileceği bir noktaya gelerek, psikolojik yönden uygun bir şekil alıp halkın kalbine girecek yolu bulmaktır. Bu hususun bir de, akıl ve hikmetin en yüksek noktasına çıktığı sanılan kimselerceanlaşılamaması, onların zihinlerinde gururdan baş ka bir şey olmadığını ispat eder.

2Propaganda kime hitap etmelidir? Aydınlara mı yoksa halkın az öğ renim görmüş kitlesine mi? Bunun cevabı şudur: Propaganda daima, özellikle toplulu ğa hitap etmelidir.
propagandanın taraftar toplamaya müsait silâhları büyük halk topluluklarının üzerine çevrilirse, bu hareketten ş u ders ortaya çıkar:

Büyük toplulukların temsil melekesi sınırlıdır, idraki ise küçüktür. Ayrıca hafızadan yoksunluğu pek büyüktür. Bunun için etkili  propaganda belirli ve sınırlı noktalara değinmelidir. Bunlar değişmez bir kalıpta ve düsturlar içinde, gerektiği nispette ileri sürülmelidir. Ta ki, halkın en son ferdi bile bu fikri anlayabilsin.
3.Propaganda gayet sınırlı konulara temas etmeli ve bunları devamlı bir şekilde tekrarlamalıdır. Dünyadaki diğer işlerde de oluğu gibi bunda da sebat ve ısrar başarının en önde gelen şartıdır.
Propaganda kanaat ve telkin içindir. İkna edilmesi bahis konusu olan kuvvet de topluluktur. Topluluğun ise daima o ağırlığı içinde bir fikri anlayabilecek duruma gelmesi için bir zamana ihtiyacı vardır. En basit mefhumlar defalarca tekrar edilmeden hafızasını onlara açmaz.
4.
Bu propaganda biçiminin en önemli nitelikleri şunlardı: Büyük bir topluluk üzerinde etki yapmak, propagandayı belirli birkaç nokta üzerine yoğunlaştırarak devamlı bu konuları tekrarlamak, kısa ve öz bir metin hazırlamak ve fikri yaymak için büyük bir inat gösterip, sonucu beklemekte sabırlı olmak.
5.
Propagandanın gayesi çeşitli partilerin haklarını güzelce tayin ve takdir etmek değildir. propagandanın gayesi temsil edilen partinin üstünlüğünü açıkça ortaya koymaktır. Propaganda, eğer gerçek başka tarafta ise, bunu objektif bir şekilde araştırmaya ve halka dinin adaleti ile açıklamaya kalkışmamalıdır. Propaganda sadece kendisine uygun düşen gerçekleri aramakla ve onları tanıtmakla görevlidir.
Savaşın getirdiği felaketin mesuliyetini yalnız Almanya’ya yüklemenin doğru olmayacağını söyleyerek savaş mesuliyeti konusunu münakaşa etmek çok büyük bir hata idi. Bu mesuliyeti hiç yorulmadan devamlı bir şekilde hasımlarımıza yüklemek gerekirdi. Bu yarım tedbirin sonucu ne oldu?
Bir milletin büyük topluluğu siyasilerden, amme hukuku profesörlerinden ve hatta yalnız hüküm vermeğe kabiliyetli kimselerden meydana gelmez. Şüphe ve kararsızlık içinde yüzen kimselerden oluşur. Bizim kendi propagandamız hasım tarafa küçükte olsa bir hak verecek olursa, kendi hakkımızdan şüphe etmek için bir adım atılmış olur. Böylece topluluk, hasmın haksızlığının nerede son bulduğunu ve bizim hakkımızın nerede başladığını tespitte müşkülat çeker ve endişe içinde kalır. Eğer bir de hasım böyle hatalar işlemez de bütün kabahati istisnasız karşı tarafa atarsa, bu durum daha da fenalıklar doğurarak ortaya çıkar. Böylece halkımız daha akla uygun ve devamlı bir şekilde idare edilen düşman propagandasına inanmaya başlar. Bu iş objektiflik illetine yakalanmış bir millette oldu. Çünkü herkes, Alman milleti ve devleti yok edilme tehdidi altında iken düşmana karşı haksızlık yapılmamasına çalışıyordu.
Halkın büyük bir çoğunluğu tıpkı bir kadın ruhi haleti içindedir. Bunlar, fikir ve düşünceleri, fiil ve hareketlerden ziyade duyguların doğurduğu intibalardan çıkarırlar. Bu intibalar karışık olmayıp, gayet basit ve sınırlıdır. Bunların arasında bir takım ince farklar yoktur, sadece sevgi veya kin, hak ve haksızlık, gerçek veya yalan, olumlu veya olumsuz mefhumlar vardır. Hiçbir zaman yarım hissiyata tesadüf edilmez. İşte İngiltere’nin propagandasını idare edenler bilhassa bu hususları gayet iyi anlamışlardır. İngiliz propagandasında şüphe doğruracak yarım tedbirlere rastlanmazdı.
Düşmanın halk psikolojisini gayet iyi bildiğini gösteren delil o mezalim propagandası idi. Düşman bu propaganda sayesinde, cephede bozguna uğrasa bile manevi kuvveti korumak için gerekli malzemeyi buluyordu. Savaşın tek suçlusu olarak Alman milletini ilan ve teşhir etmekteki başarı da bu hususu doğruluyordu. Bu büyük yalan, küstahca ve taraf tutarak ileri sürülerek halk topluluklarının anlayabilecekleri bir şekli sokuluyordu. Topluluklar duyguları ile harekete geçerler ve daima ifrata kaçarlar. Bundan dolayı da o koca yalanlara inanırlar. Bu propagandanın başarısı yalnız, dört yıl süren savaş boyunca düşmanın karşı koymaya devam etmesi ile değil, aynı zamanda milletimizin üzerinde yaptığı tesirle de ortaya çıkmıştı. Böyle bir başarının bizim propagandamıza nasip olmamasına şaşılmamalıdır. Propagandamız içerdeki karışıklıklar esnasında tesirsizlik tohumu saçıyordu. Ayrıca muhteviyatı itibariyle de halkın üzerinde gerekli tesiri yapmaktan çok uzaktı. Bizim o ipe sapa gelmez devlet adamlarımız, insanları ölüme sevk edebilmek için, o manasız barışçılık sözleri ile sarhoş etmenin ve coşturmanın mümkün olacağını sanmışlardı.
6.
Propaganda, ifade, hal ve tavrı ile birbirinden farklı olan bu iki içtimai topluluk üzerinde eşit tesir icra etmez.
Propaganda ifade tarzında eğer bir nevi safderunluktan vazgeçecek olursa topluluğun hassas noktalarına tesir icra etmeye muvaffak olamaz. Kendilerine hatip adını veren yüz kişi arasında, bugün çöpçülerden, işçilerden, yarın ise profesör ve talebelerden teşekkül edecek dinleyiciler üzerinde aynı mevzuda vereceği konferansın tesiri eşit olacak on hatip çıkmaz. Onlara her iki kısmın da temsil imkânlarını karşılayacak yolda söz söylemeyi ve aynı zamanda üzerlerinde eşit tesir meydana getirecek şekilde hitapta bulunmayı kastediyorum. Yüksek bir nazariyenin en güzel düşüncesi, çoğu zaman, ancak küçük, hatta pek küçük zihinler vasıtasıyla yayılabilir. Dahiyane bir fikri ortaya koymuş olan kimsenin ne söyleyeceği bahis mevzuu değildir, bu dahiyane fikrin, bunu anlatan kimsenin ağzından alacağı hal ve şekil altında kazanacağı muvaffakiyet bahis mevzuudur.İşte bundan dolayı Sosyal Demokrasinin ve daha ileri gidelim. Marksçılık hareketinin yayılma kuvveti bilhassa hitap ettiği halkın birliği ve değişmez tarzı üzerinde dayanıyordu. Anlatılan fikirler ne kadar mahdut ve ne kadar dar olurlarsa, bu fikirler, kabiliyetleri kendilerine arzedilen fikirlere uyan kimseler tarafından o kadar kolaylıkla kabul edilir ve tatbik mevkiine konur.
Bunun için, yeni hareket hem basit, hem açık bir yol takip etmelidir. Propaganda, hitap ettiği topluluğun seviyesinde tutulmalı ve elde edilen neticelerle kıymetlendirilmelidir.
Bir halk topluluğu içinde, teşhir edilmesi bahis mevzu olan aşağı tabakalar üzerinde tesir icra edecek bir nutukta fikir eksikliğini tenkit eden bir aydın, yeni harekete karşı muhakemenin tam kabiliyetsizliğini ve şahsi kıymetinin hiçliğini ortaya koymuş olur. Bizim hareketimizin hizmetine girmek için ancak mukaddes vazifemizi ve maksadımızı iyice anlamaya kabiliyetli aydınlar bulunmalı ve bunlar propagandamızın faaliyeti hakkında münhasıran muvaffakyetlerine bakarak ve kendileri üzerinde icra edeceği tesiri hiç önemsemeden bir hüküm vermelidirler.
Genellikle savaş zamanındaki propagandadan söz ederken üstün körü açıkladığım usuller, fikirleri aydınlatmaya bilhassa elverişli olmaları dolayısıyla hareketimize tamamen uygun düşmektedirler.

Basının Rolü
1.
Propaganda kelimesi ile anlatılan bu "siyasi terbiye"de en büyük hisse basına düşer. Basınverdiği haberlerle halkın orta yaşlıları için bir tür okul hüviyetine bürünür. Fakat bu basınbirtakım kötü kuvvetler tarafından idare edilir.
İlk duyduğum hayret, bu zararlı kuvvete, halkın eğilimlerine ters düşse bile, belirli bir fikir yaratmak için pek az bir zaman ve gayretin yeter olması idi. Basın, basit bir önemsiz olayı, bir kaç gün içinde önemli bir devlet sorunu haline getirmeyi kolaylıkla beceriyordu. Aynı zamanda basın önemli bir sorunu, millete unutturacak şekilde yaptığı yayında da başarılı oluyordu.
Kısa bir zaman içinde bazı kişileri ileri itip, milletin karşısına bir kahraman olarak çıkarıyorlar ve o şahsın hayatı boyunca hayal dahi edemeyeceği şöhretli hayatı, ona kolayca sağlıyorlardı. Bir iki ay öncesine kadar kimsenin duymadığı, işitmediği şahıslar bir anda ‘günün adamı’ galine geliyor ve o sırada devletin ve milletin çıkarlarıyla ilgili sorunlar ise canlı, canlı gömülüyordu.  Namuslu ve vatansever kişilerin üzerine atılan çamurların alçaklığı, ancak o durumu hazırlayan Yahudi ve Marksistleri belirleyerek ortaya çıkarılabilir. Bu fikir haydutlarının, lanetlenmiş hedeflerine ulaşabilmek için yapmayacakları alçaklık yoktur. Bunlar aile sorunlarının içine kadar girerler. Çamura batırmaya karar verdikleri bir kimseyi yerden yere vurmak için, gerekli bir tutamağı buluncaya kadar her yanı didik, didik ederler. Eğer, sonunda ellerine bir fırsat geçiremezse iftiraya başvururlar. Bu yalan ve iftira kampanyasından tekzip etseler bile iz kalır. Bunlar, adi hücumlarını herkes tarafından anlaşılabilecek bir dille yapmazlar. Aksine, suçsuz bir şahsı lekelemek için ağır başlı bir dille saldırırlar.
Kamuoyu işte bu basın çeteleri tarafından bu şekilde oluşturulur. Sonra da bu kamuoyundan meclis üyeleri çıkar.

I. Dünya Savaşı'nda İngiliz Propagandası
1.Siyasi hadiseleri takip ederken propaganda faaliyeti ile ciddi bir şekilde daima alâkadar oldum. Ben propagandayı Marksçı Sosyalist teşkilatın esaslı surette vakıf olduğu ve gayet mahirane kullandığı bir silah olarak kabul ediyorum. Bunun bir sanat olduğunu anladım. Bu sanatın burjuva partileri tarafından bilinmediğini de gördüm. Yalnız, bu silahtan Hıristiyan Sosyal hareketi ve bilhassa Lueger zamanında istifade edildiğini ve muvaffakiyet sağlandığını teşhis ettim.
Fakat ilk defa, savaş sırasındaki başarı ile idare edilen bir propagandanın ne harikulade neticeler sağladığını takdir ettim. Esasen burada her şeyi karşı tarafın nezdinde incelemek gerekiyordu. Çünkü maalesef, bizim tarafımızdaki faaliyet çok geri idi. Almanlarda mühim nispette propaganda yokluğu, her askerin gözüne açıkça batıyordu. Propaganda ile esaslı surette meşgul olmamın sebebi işte budur. Benim bu hususta düşünmeye bol bol vaktim vardı. Fiiliyata gelince düşman bize pek parlak örnekler veriyordu.
Bizde eksik olan bir husus, düşman tarafından dahiyane bir şekilde ve tam zamanında ortaya konuyordu. Bu düşman savaş propagandasından gayet iyi faydalandım. Fakat zaman geçtiği halde, bu derslerden istifade etmeleri icap edenlerin kafalarında küçük bir parça, küçük bir iz kalmıyordu. Bazıları, başkalarının verdiği dersleri kabul edemeyecek kadar kendilerini akıllı sanıyorlardı ve bazıları ise gereken hüsniniyetten yoksundular.
Hasılı bizde bir propaganda yoktu. Bu sahada gösterilen faaliyetin tamamı yanlış ve eksikti. O kadar yanlış ve eksikti ki, zararlı olmasa dahi tamamen beyhude bulunuyordu. Esaslı bir tetkikten geçirildiğinde Alman Propagandasının şekil bakımından yetersiz ve psikoloji bakımından da hatalı olduğu görülüyordu.Bahis mevzuu edilen şeyin ne olduğu anlaşılamıyordu.
2.Mesela Alman ve Avusturya’da çıkan mizah gazetelerinde düşmanı gülünç hale getirmek tamamen saçma bir işti. Çünkü bu propaganda ile beslenen okuyucu üzerinde, birgün cephede karşılaştığı düşman bambaşka bir tesir bırakacaktı. Alman askeri düşmanın mukavemeti karşısında o güne kadar düşman hakkında kendisine verilen bilgilerin ne kadar yanlış olduğunu ve aldatıldığını anladı. Böylece askerde dövüşme arzusu artacağı yerde, onun mukavemeti kırılmış oldu. Asker kendisini ümitsizliğe tek etti.Halbuki İngilizlerin ve Amerikalıların savaş propagandaları psikolojik yönden akla uygundu. Kendi milletlerine Almanları barbar olarak gösteriyorlardı. Bu arada her askeri, savaşın dehşetlerine karşı koymaya hazırlıyorlardı. Böylece onlar cephede hayal kırıklığına uğramaktan korunuyorlardı. Kendisine karşı kullanılan ölüm saçan silah, onun ilk aldığı bilgileri doğruluyor ve böylece hükümetinin verdiği teminatın da doğru olduğu kanaatine varıyordu. Böyle düşünen asker, hasmına büyük bir hırsla saldırıyordu. İşte böylece hiçbir İngiliz eri, savaştan önce memlekette kendisine yanlış bilgi verilmiş diye düşünmüyordu. Halbuki Alman askeri için bunun tersi oldu. Öyle ki Alman askeri, sonunda bütün resmi bilgileri aldatma ve kafa şişirme olarak kabul etmeye başladı. Buna sebep, ilk rastlanan eşekle propaganda işini yöneltmenin mümkün olacağına inanılmasıydı. Böyle bir görevi, insan ruhunu en iyi şekilde anlaşan ehil kimselerin yapabileceğini anlamamışlardı.
Alman propagandası kültürlü seçkin bir zümrenin işlediği müessif bir hataya en canlı misali teşkil eder. Bu kimselerin çalışmaları, gerekli psikolojik düşüncelerden uzak kaldığı için istenilenin tam aksi tesirler yapmıştır. Gözleri bağlı, kulakları tıkalı olmayanlar için, dört buçuk yıl düşman propagandasından öğrenilecek çok şey vardı.
3.Düşman propagandasını örnek almak gerekirdi. Bu propaganda bilhassa belirli halk topluluğu için hazırlanmış bir takım hususlar ihtiva ediyor ve bunlar devamlı bir şekilde ısrarla idare edilip, savunuluyordu. Esaslı fikirlerin ve bu fikirleri yayış usullerinin bir kere başarısı görülünce, savaş boyunca bunlar, bir değişiklik yapılmadan kullanıldı. İlk önceleri cüretli iddiaları yüzünden bu propaganda saçma gibi geliyordu. Bilahare nahoş kabul edildi. En sonra ise inanıldı. Dört buçuk yıl sonra Almanya’da bir ihtilal çıktı ki, bu ihtilalin parolası düşman propagandasından alınmıştı. İngilizlerden bu silahın başarısının devamlı kullanılması ile sağlanacağı ve bu başarının yapılan bütün masrafları karşılayacağını da öğrendim. İngilizler propagandayı birinci silah kabul ediyorlardı. Halbuki bizde, propaganda bir sandalye kapamamış politikacıların son ekmek parçaları veya gazetelerde işletilen küçücük bir damar sayılıyordu.
Almanya’da düşman propagandası 1915 yılının ilk aylarında başladı. 1916 yılından itibaren şöhreti gitgide artı ve 1918 yılına gelindiğinde gerçek bir dalga halinde bütün Almanya’yı kapladı. O günlerde bu ideal avcılığının sonuçlarını yakından takip etmek mümkün oluyordu. Alman Ordusu yavaş yavaş düşmanımızın istediği gibi düşünmeye alıştı. Hiçbir Alman'da bir reaksiyon görülmedi
4.1915 yazında ilk düşman broşürleri elimize geçmeye başladı. Bunların muhteviyatları hep aynı idi. Sadece şekil ve izahat yönünden bazıları değişikti. Bilhassa “Almanya’da kıtlık artıyor” iddiasında bulunuluyordu. Savaş bir türlü bitmeyecekti. Halbuki savaş kazanmak ümidi devamlı şekilde azalıyordu. Bundan dolayı halk barış istiyordu. Fakat militarist idare ve Kayser buna fırsat vermiyorlardı. İşte bu hususa vakıf olan bütün dünya Alman milleti ile değil, sadece tek suçlu olan Kayser’e karşı savaş ediyordu. Bundan dolayı savaş, düşman barışsever beşeriyet tarafından uzaklaştırılıncaya kadar devam edecekti. Savaş bittikten sonra da liberal demokratik Devletler, Alman milletini dünya çapında ebedi barış ligine alacaklardı. Ancak “Prusya militarizmi” yok edildiği gün barış sağlanacaktı.
İşte bu izahatı ispat için düşman broşürleri bazı kere “memleket mektupları“nın kopyalarını da ihtiva ediyordu. Bu mektupların muhteviyatı broşürün açıklamalarını doğrular gibiydi. Gerçi, bütün bu teşebbüslere gülünüp, geçiliyordu. Broşürler okunduktan sonra Genel Kurmay’a gönderiliyordu. Bunların çoğu unutuluyordu. Sonunda rüzgar siperlere doğru yeni yeni yükler getiriyordu. Bu broşürleri bize getirme işini çok zaman uçaklar yapıyordu.
Bu çeşit propagandada bir husus çok geçmeden hayret uyandırmaya başladı. Cephede Bavyeralıların bulunduğu kısımlarda bir fikri sabit ile Prusya’ya hücum ediliyordu. Aynı zamanda Prusya’nın savaşın tek suçlusu olduğu söylendiği gibi, Bavyera’ya karşı hiçbir husumet beslenmediği de ekleniyordu. Ayrıca Bavyera Prusya militarizmine bağlı kaldığı ve ona hizmet ettiği sürece, Bavyera’nın hesabına kestaneyi ateşten çıkarmanın imkansız olduğu da açıklanıyordu.
Bu usulün askerler üzerinde tesiri 1915 yılında görülmeye başlandı. Askerler arasında Prusya aleyhindeki infial göze çarpacak kadar gelişti. Fakat zirveden temele kadar bu duruma engel olmak için hiçbir tedbir alınmadı. Bu şekil davranış, basit bir hatadan, küçük bir ihmalden öte bir şeydi. Gerçi er geç cezasını görecekti ama, yalnız Prusyalı değil, bütün Alman milleti zarara uğrayacaktı. Bavyeralı da herhalde Almandı. Böylece düşman propagandası 1916 yılından itibaren inkâr kabul etmez şekilde başarılar kazandı.
Artık doğrudan doğruya ülke içinden gelen şikayet mektupları da menfi tesirler meydana getirdi. Şimdi bu mektupların cepheye düşman broşürleri ile ulaştırılmasına lüzum kalmıyordu. Buna karşı da hiçbir şey yapılmadı. Sadece hükümetin son derece aptalca bazı ihtar ve çıkışmaları oldu. Ama cephe düşmanın saçtığı bu zehre garkoldu. Saçları uzun, akılları kısa bazı sersem kadınlar, bu zehri ülkenin içinde gayet tabii olarak imal ediyorlar ve bunları cepheye göndermekle düşmana hizmet ettiklerini, kendi yakınlarının savaş alanındaki ıstıraplarını bilmiyorlardı. Böylece budala kadınların mektupları yüzbinlerce insanın kanına girdi. Sonunda 1916 yılında endişe verici bazı olaylar vukua geldi. Cephe homurdanıyor ve vahşi bir hale bürünüyordu. Askerler çeşitli sebeplerden dolayı artık memnun değildiler ve ara sıra da haklı olarak galeyana geliyorlardı. Askerler cephede aç kalıp, tevekkül gösterdikleri sırada aileleri ve yakınları evlerinde perişan bir durumda idiler. Halbuki başka yerlerde bolluk ve eğlence hüküm sürüyordu.
5.Siyasi hadiseleri takip ederken propaganda faaliyeti ile ciddi bir şekilde daima alakadar oldum. Ben propagandayı Marksçı Sosyalist teşkilatın esaslı surette vakıf olduğu ve gayet mahirane kullandığı bir silah olarak kabul ediyorum. Bunun bir sanat olduğunu anladım. Bu sanatın burjuva partileri tarafından bilinmediğini de gördüm. Yalnız, bu silahtan Hristiyan Sosyal hareketi ve bilhassa Lueger zamanında istifade edildiğini ve muvaffakiyet sağlandığını teşhis ettim.
Fakat ilk defa, savaş sırasındaki başarı ile idare edilen bir propagandanın ne harikulade neticeler sağladığını takdir ettim. Esasen burada her şeyi karşı tarafın nezdinde incelemek gerekiyordu. Çünkü maalesef, bizim tarafımızdaki faaliyet çok geri idi. Almanlarda mühim nispette propaganda yokluğu, her askerin gözüne açıkça batıyordu. Propaganda ile esaslı surette meşgul olmamın sebebi işte budur. Benim bu hususta düşünmeye bol bol vaktim vardı. Fiiliyata gelince düşman bize pek parlak örnekler veriyordu.Bizde eksik olan bir husus, düşman tarafından dahiyane bir şekilde ve tam zamanında ortaya konuyordu. Bu “düşman savaş propagandası”ndan gayet iyi faydalandım. Fakat zaman geçtiği halde, bu derslerden istifade etmeleri icap edenlerin kafalarında küçük bir parça, küçük bir iz kalmıyordu. Bazıları, başkalarının verdiği dersleri kabul edemeyecek kadar kendilerini akıllı sanıyorlardı ve bazıları ise gereken hüsniniyetten yoksundular.
Hasılı bizde bir propaganda yoktu. Bu sahada gösterilen faaliyetin tamamı yanlış ve eksikti. O kadar yanlış ve eksikti ki, zararlı olmasa dahi tamamen beyhude bulunuyordu. Esaslı bir tetkikten geçirildiğinde Alman Propagandasının şekil bakımından yetersiz ve psikoloji bakımından da hatalı olduğu görülüyordu.

Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]