MITOLOJI

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Ramayana Destanı 8.Bölüm

8.Bölüm

Azizleri Ziyaret


Rama, aziz Atri'den izin aldı, diğerleriyle birlikte onunla vedalaştıktan sonra Dandaka ormanına doğru yola koyuldular. Bu orman yemyeşil ve sık bir ormandı. Çeşit çeşit hayvanın, canlının, kurdun, kuşun sesiyle inleyen arınanın içinde öyle bir yere geldiler ki, Veda ilahileri diğer bütün gürültüleri bastırıyordu. Burası çilecilerin inziva yeriydi. Rama'nın geldiğini görüp duyan azizlerle çileciler çok mutlu
oldular. Oturup sohbete başladılar. Rama'ya kendi dertlerinden
de söz ettiler.
Rama, Agastya
Çileciler, ormanda bulunan çok sayıdaki rakşasanın çeşit çeşit şekillere büründüklerini, dört bir yanda dolaştıklarını, fırsatını bulunca onlara saldırdıklarını söyleyip dert yandılar. Rama anlatılanları dikkatle dinledi. O gece çilecilerle birlikte inziva yerinde kalan Rama bütün gece çilecilerle sohbet etti.

Ertesi gün Rama, Lakşmana ve Sita çok daha sık bir ormana girdiler. Bir süre yürüdükten sonra büyük vücudu, uzun kollu kötü bir ruha, bir rakşasaya rastladılar. Bu kötü ruh bir hamlede Sita'yı yakaladı, Rama ve Lakşmana'ya öfkeyle bağırdı:

"Sahtekarlar! Siz kimsiniz ki çileci şekline bürünüp, böyle güzel bir kadınla dolaşıyorsunuz! Bu kadın tam bana göre, şimdi hemen ortadan kaybolun! "

Rama:

"Peki sen kimsin?"

diye sordu. Kötü ruh güldü:

"Ben Yava'nın oğlu adam yiyen dev Viradha'yım. Brahma bana öyle bir güç verdi ki karşısında hiçbir silah dayanamaz. Sakın ola benimle savaşmayı aklınızdan geçirmeyin! Şimdi buradan defolun, yoksa sizi de yerim!"

diye haykırdı. Bunun üzerine Rama ve Lakşmana, Viradha'nın meydan okumasına çok öfkelendiler. Bu koca deve ok yağdırdılar, ama oklar Viradha'ya hiçbir şey yapmıyor, Viradha oklara aldırış bile etmiyordu. Ama bir süre sonra öfkelenen dev, Rama ile Lakşmana'nın üzerine atladı. Uzun kollarıyla iki kardeşi yakaladı ve uzağa fırlattı.

Bütün bunları gören Sita, ağlamaya ve haykırmaya başladı. Rama ve Lakşmana ayağa, kalktılar ve Viradha'nın üzerine adadılar. Güçlü kollarıyla her biri bir yandan tutuyordu.

Nihayet devi zapt etmeyi başardılar. Rama, Viradha'nın sağ kolunu, Lakşmana da sol kolunu kırmıştı. Kolları kırılan rakşasa Viradha, yüzükoyun yere düştü. Rama, büyük bir çukur kazıp devi canlı canlı bu çukura gömmeyi önerdi. Rama'nın bu sözlerini duyan Viradha, şunları söyledi:

"Ey insanlar arasındaki aslan! Senin Kausalya'nın oğlu Rama ve yanındakilerin de kahraman Lakşmana ve erdemli Sita olduğunu anlayamadım. Ben ölmek üzereyim. Rakşasa şekline bir lanet yüzünden girdim. Tanrı Kuvera, bu lanetten kurtulmamın ancak kral Daşaratha'nın oğlu Rama'yla savaşmamla mümkün olacağını söylemişti. Soylu Rama! Sayenizde bugün eski yaksha halime geri döndüm. Ama ne yazık ki ölümüm yakın. Beni açtığınız çukura gömün. Ölmeden önce son dileğim, buradan yedi kilometre uzaklıkta, güneş gibi parlak münzevi Şarabhanga'nın kulübesine gitmenizdir."

Rama ve Lakşmana, bir çukur kazdılar. Devi çukura gömdükten sonra Şarabhanga'nın inziva yerine doğru yola çıktılar. Karşısında Rama, Sita ve Lakşmana'yı gören Şarabhanga:

"Sizi öteden beri görmek istiyordum. Ne iyi ettiniz de geldiniz. Bu şekilde azizlerin ve çilecilerin güvenliğini de sağlamış olacaksınız. Sizi gördüm ya artık başka bir şey istemem."

dedi. Şarabhanga, bir ölü yakma törenine hazırlanıyordu. Pek çok aziz ve çileci oraya toplanmıştı. Rama'ya, odun yığını üzerine sıralanmış kemikleri üzüntüyle göstererek:

"Bunlar, rakşasaların yedikleri azizlerin iskeletleri"

dedi. Rama:

"Korkmayın! Artık güvendesiniz. Bütün rakşasaları yok ederek sizin güven içinde yaşamanızı sağlayacağım, bana inanın."

dedi. Rama, yoluna devam etmek için aziz Şarabhanga'yla vedalaştı. Şarabhanga ondan Dandaka ormanında yaşayan aziz Sutikşina ile mutlaka görüşmesini, onlara iyiliği dokunabileceğini söyledi. Onları hayır duaları ile uğurladı. Rama, Sita ve Lakşmana'yla beraber yolculuğa devam etti.

Uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra aziz Sutikşina'nın inziva yerine vardılar. Aziz Sutikşina'yı sessizce ibadet ederken buldular. Rama:

"Buraya size saygılarımızı sunmak için geldik. Lütfen sessizliğinizi bozun."

Bunun üzerine Sutikşina, şöyle dedi:

"Ey kahraman! Duyduğuma göre krallığınızdan mahrum bırakılmışsınız; Çitrakuta'da yaşıyormuşsunuz. Bundan böyle Sita ve Lakşmana'yla beraber benim kulübemde yaşamanızı istiyorum. Burada güven içinde olursunuz. Etrafta sadece geyikler var, onların da size hiçbir zararları dokunmaz".

Bu sözler üzerine Rama:

"Bu nazik davetinizi reddetmek zorundayım. Çünkü okumla bu geyiklerden birini yaralarsam kalbinizi inciteceğimden korkarım. Lütfen gitmemize izin verin."

dedi. Sutikşina bu isteği anlayışla karşıladı. İşte böylece, sabah erkenden, Rama, Sita ve Lakşmana dualarını bitirdiler. Sutikşina'ya konukseverliği için teşekkür ettiler ve oradan ayrıldılar. Pek çok ırmak, göl ve tepe aştıktan sonra çok temiz bir göle vardılar. Bu, beyaz ve mavi nilüfer çiçekleriyle dolu bir göldü. Üzerinde su kuşları oynaşıp duruyordu, kenarında ise pek çok fil dinleniyordu. Dandaka ormanında dolaşan Rama bir kulübe buldu. Bu kulübede Rama, Sita ve Lakşmana, birlikte on yağmur mevsimi geçirdiler.

Bu sürenin bitiminde Rama, Sutikşina'nın kulübesine geri döndü. Birgün Rama Sutikşina'ya şöyle dedi:

"Ey kutsal efendim! Bu ormanda büyük aziz Agastya'nın yaşadığını duydum. Ancak böyle uçsuz bucaksız bir arınanda azizin yerini bulamadım. Bana oraya nasıl gideceğimi söyleyin. Sita ve Lakşmana'yla beraber ona saygılarımızı sunmak istiyoruz. Bu bizim en büyük arzumuz."

Sutikşina, güneye doğru gitmelerini söyledi. Rama, Sita ve Lakşmana, uzun bir yolculuktan sonra, aziz Agastya'nın inziva yerine vardılar. İnziva yerine ilk önce giren Lakşmana, Agastya'nın müriderinden birine;

"Kral Daşaratha'nın büyük oğlu, kahraman Rama, karısı Sita'yla birlikte azizi görmek için geldiler. Ben, onun küçük kardeşiyim. Bu korkunç ormana babamızın sözünü yerine getirmek için geldik. Dileğimiz kutsal Agastya'yı görmektir. Lütfen bizi onunla görüştürün."

dedi. Aziz Agastya, müridinden bunları duyunca:

"Ne talihliyim ki Rama beni görmeye gelmiş! Bunu bekliyordum. Gidip onu, kardeşini ve karısını buraya getir."

dedi. Agastya'nın inziva yerine gelen Rama, Sita ve Lakşmana, azize saygılarını sundular. Aziz Agastya, onlara çiçek ve meyve sunarak şöyle dedi:

"Oğlum! Vişvakarma tarafından yapılan, pırlantalarla süslü, tanrı Vişnu'nun altın yayını ve güneş ışınları gibi parlak, hedefinden şaşmaz Brahmadatta adlı okları İndra hediye etmişti. Tanrı Vişnu, bu silahlarla kötü ruhları yenmişti. Bu silahlar artık senin, onları düşmanlarını yenmek için kullan."

Böylece Rama, Lakşmana ve Sita, o günü azizin inziva yerinde geçirdiler. Ertesi gün Rama, Sita ve Lakşmana, aziz Agastya'nın isteğiyle Godavari nehrinin kenanndaki Pançavati adlı yere doğru yola koyuldular. Yolda karşılarına devasa bir akbaba çıktı. İki kardeş de onun kötü ruh olduğunu sandılar. Ona:

"Sen kimsin?"

diye sordular. Devasa akbaba, nezaketle:

"Adım Catayus. Ben, sizin babanızın arkadaşıyım. Eğer dilerseniz sürgün hayatınızın kalan kısmında size arkadaşlık ederim. Lakşmana'yla avlanmak için dışarı gittiğinizde Sita'yı korurum."

diye cevap verdi. Rama, babasının arkadaşı olan bu akbabaya güven duydu, onu da yanlarına katarak hep birlikte Pançavati arınanına doğru ilerlediler.
Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bleft]

Antik Tarih

[Antik Tarih][twocolumns]

Video

[Video][bsummary]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][bsummary]