Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Sümer halkı
Sümer halkı
Sümerler çömlekçilikte çok ileri
gitmişlerdi, torna ve fırın kullanıyorlardı. Araba ve kayık imal edilmekteydi.
Önce bakırdan, daha sonra, M.Ö. 2500 yılında tunçtan silahlar, hançer ve mızrak
başları dökülmeye başlandı. Giysileri dokuma kumaştandı. Altın, gümüş ve
değerli taşlardan ziynet eşyaları üretiliyordu. Ev yapma tekniği ise ilkeldi.
Sadece tapınaklar ve saraylar pişmiş kilden tuğlalarla inşa ediliyordu. Normal
evler ise kil ve kamıştan yapılıyordu.
Toplum sınıflara ayrılmıştı.
Soylular, din adamları, sivil ve askeri bürokratlar, köylüler, tüccarlar ve
köleler belli başlı sınıfları oluşturuyordu. Lagaş’ta, M.Ö. 3000 de, halkın
dörtte birine yakın kısmı kölelerden oluşuyordu. Köleler, dışarıdan satın
alınır veya savaş esirlerinden türetilirdi. Başlangıçta, hür insanlar borç
nedeniyle köle durumuna düşülmüyorlarsa da, sonradan bu uygulama da tatbik
edilir oldu. Üretimde köleliğin ayrı bir yeri yoktu; özgür insanlar ve köleler
hemen hemen aynı işleri yaparlardı. Köle emeğinden hem ev işlerinde ve hem de dış
işlerde faydalanılıyordu.
Halkın büyük çoğunluğu, toprak
sahibi olan çiftçilerden oluşuyordu. Üretim, sulamanın düzenine bağlı
olduğundan, su mülkiyeti toprak mülkiyetinin önüne geçmişti. Zirai üretimde
ortakçı bir üretim biçimi de geçerliydi, ama bu toprak değil, su ortakçılığı
idi. Tüccarlar, Fırat ve Dicle nehirlerini yol gibi kullanarak, dışarıdan
maden, taş, sedir kerestesi ve şarap getiriyorlardı.
Ülkenin ekonomisinde, tapınaklar
çok önemli bir rol oynuyorlardı. Tapınakların kendi mülkleri ve köleleri vardı.
M.Ö. 2500 yılında, Lagaş krallığında, tapınaklar ekili arazinin yarısına
yakınını ellerinde tutuyorlardı. Yüksek din adamları ile soylular iç içe
geçmişti. Yüksek görevli din adamları soylu sınıftandı. Böylece maddi ve manevi
iktidar birleşmişti. Doğuştan soylular, tapınakların mal varlığına da
dayanarak, iktidarlarını kuvvetlendiriyorlardı. Tapınak toprakları iki yolla
işletilirdi, ya özgür kişilere kiralanır veya doğrudan tapınakça köle
çalıştırılarak ekilirdi. Tapınaklar, içlerinde din adamları dışında,
çiftçileri, zanaatkârları, kâtipleri, şarkıcı ve ozanları barındıran
kuruluşlardı. Tapınaklar ayrıca, devlet silahlı gücünün önemli bir kısmını
oluşturan askeri birlikleri de yetiştirip, donatıyorlardı.
Bundan 5000 yıl geriye
gittiğimizde (M.Ö. 3000), Anadolu’da Boğazköy yakınlarındaki Alacahöyük
zamanına yakın bir zamanda, aşağı Mezopotamya’da da bağımsız pek çok devlet
vardı. Onlardan biri olan Lagaş’ın toprak (sulanmış, sulanmamış) yüzölçümü
3.000 Km2 idi. Şehir duvarlarla çevrilmişti. Etrafında kasabalar vardı. Devlet
nüfusu 150.000 civarındaydı.
Lagaş’ta, çeşitli Tanrıların
adına kurulmuş 20 adet tapınak vardı. Başlarındaki hükümdara bazen Lugal ve
bazen de Patesi diyorlardı. Patesi genellikle ünlü bir ailenin içinden
seçilirdi. Hükümdar hem büyük rahip ve hem de Tanrıların naibi idi. Tapınak
milisine kumanda eden, sulama çalışmaları da dâhil olmak üzere, tapınak
ekonomisini yöneten oydu. Patesi ( Lugal), bir rahip kraldı. Bu nedenle,
öldürülmesi, tahttan indirilmesi ve kişiliğin arındırılması, belli kurallar
dâhilinde törensel usullere bağlanmıştı. Kral, devlet topraklarının büyük bir
kısmının sahibiydi, ama kralın yetkileri sınırsız değildi. Kentlerde, ciddi
yetkilerle donatılmış halk meclisleri ve yaşlılar kurulu vardı. Bunlar,
hükümdarı seçiyor, belki görevden de alıyor, adaleti sağlıyor, idari önlemler
alıyor, kral ile temel siyasi sorunları tartışıyor, yeni yurttaşları kabul
ediyor, ortaklığın mallarını yönetiyorlardı. Ordu bir milis gücüydü. Askerler,
çiftçi olarak veya çoban olarak, tapınaklara ait topraklarda kiracılık
yapıyorlardı.
Tapınaklar aynı zamanda, kadın
şifacıların görev yaptıkları tedavi merkezleri rolü de oynuyorlardı. Her yerden
hastalar tedavi için buralara gelirlerdi. Fakirler yollara yatırılır, onlara
para ve ilaç yardımında bulunanlar olurdu. Tapınaklara sığmayan veya alınmayan
fakir hastalara halk yiyecek vererek, geleneksel tedavileri bilen şifacılar da
ilaç yerine geçen ot v.s… vererek onlara yardımcı oluyorlardı. Tapınaklar
etrafında çare bulmaya çalışan bu ilk biçare fakirlerle birlikte dilenciliğin
başladığı söylenmiştir.
Yine bu tarihlerdeki, homoseksüel
çağrışımlar yapan resimlere de rastlanmaktadır. Ama bunlar, bu dönemde,
toplumun cinsi adetleri üzerine söz söyleyebilecek kadar açık ifadeler
değildir.
Post A Comment
Hiç yorum yok :